Şehircilikte “Kutup Yıldızı”mız olan Prof. Dr. Hande Suher
anılarını ve birikimlerini kitaplaştırdı. Bunun ne anlama geldiği, YEM
Yayınları ile Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent
Şubesi’nin birlikte yayımladıkları 400 sayfalık kitabın adında şöyle
özetleniyor: “Kamu Yararını Öncelikli Gören Bir Yaşamöyküsü”.
Aynı tanıma eklenen “İnsanlar Anıldıkça Yaşar” deyimiyse Hande
Hanım’ın “şehircilik” var oldukça yaşayacağını gösteriyor; çünkü “kamu yararı”,
bir ülkedeki siyasal rejim ne olursa olsun, kentlerin çağdaş planlanmasında
olmazsa olmaz bir “önkoşul”...
Günümüzün “kişi yararı”na düşkün politikalarınca sevilmeyen bu kavramın
şehircilikten dışlanması demek, “planlı kent-leşme yerine talan yapılaşması”
demek.. Bu nedenle, “kamu”dan nefret eden en yağmacı kafalar bile şehirciliğin
“evrensel kuram”ını teslim alamadılar. Tek yapabildikleri, adına “plan” denen
“imar rantı krokileri” için “operasyonel şehircilik” ya da “fırsatların
planlanması” vb. kamu yararının yok sayıldığı düzmece kavramlar üretmek...
Sevgili Hocamız ise yarım yüzyıldır ülkemizde egemen olan “imar talanına
dayalı siyaset ve rant ekonomisi” politikalarına karşı, aynı yarım yüzyılın en
dirençli mimarlık ve şehircilik mücadelesini sürdürerek, yaşarken tarihe
geçmenin “kutsanacak görev”ini de eksik bırakmadı… Bu destansı mücadelenin
kuşaktan kuşağa esin kaynağı olacak kitabını yazıp hepimize armağan etti.
1929 doğumlu Hande Suher’in, İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde şehircilik asistanı
olduğu 1951’den bugüne yaşadığı belki de tüm günler, Cumhuriyet devriminin
“planlı kentleşme” hedefi için “kesintisiz” sürdürülen özverili bir bilim insanı
üretkenliğiyle geçmiştir.
Aynı günlerin nasıl yaşandığını okumak demek, kentlerimizin bugünkü içler
acısı “durum”unun ardındaki siyasal ve ekonomik gerçeklikleri, akademik
dünyadaki tartışma ve gerilimleriyle birlikte “öğrenmek” demek... Bu nedenle
Hoca’nın kitabı, sadece mimarlık ve şehircilik dünyamızın değil, herkes için
eşsiz bir “çağdaş uygarlık yürüyüşü” belgeseli...
Planlama ‘aydınlanma’dır
“Kentlerin planlanarak gelişmesi”, Avrupa’da 19. yüzyılda yaygınlaştı; ama
ülkemize ancak “Cumhuriyet Devrimi”yle birlikte gelebildi. 1923’te hemen tüm
Avrupa kentleri planlıyken bizde İstanbul’un bile planı yoktu. Tek “imarlı
kent”imiz ise Kars’tı; çünkü 40 yıl süren “Çarlık Rusyası İşgali”nde, geniş
caddeler ve özgün taş binalarla kurulan “garnizon kent”, bugün de geçerli olan
bir planla kurulmuştu..
Çağdaş şehircilikle tanışmamızdaki “gecikme”nin önemli bir nedeni ise
“bilinçsiz”liktir; çünkü “plan”lama, özünde “geleceği belirlemeye karar
vermek”tir. Bunun için de “kader”cilikten kurtulmak; yani insan aklının,
geleceği bilimle kurgulayabilme yetisi olduğunu “fark etmek” gerekir.
Kentlerin de akıl ve bilimle gelişebileceğinin “aydınlanma devrimi”yle fark
edilmesi ve Avrupa’da sanayileşmeyle kente akan kırsal nüfusun yerleşim
alanlarını belirlemek için “planlanma”nın başlaması, modern şehirciliğin
doğuşudur.
Osmanlı ise sadece “enbiye (binalar) nizamnamesi”yle yetinirken ilk kent
planlarımız Cumhuriyet devriminin aydınlanmacı atılımlarıyla yapılabildi. Büyük
kentler için yabancı uzmanlar çağrılırken 1940’larda artık kasabaların bile
planları “şehircilik yarışmaları”yla yapılıyordu..
İşte o coşkulu başlangıçtan vazgeçilmeye başlandığı “karşıdevrim”in ilk
yıllarında şehircilik dünyamızda yerini alan ilk kadın şehir plancılarımızdan
Hande Suher, İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde seçimle göreve gelmiş ilk kadın
dekanımızdır. 70’lerdeki “İstanbul Nazım Plan Bürosu”nun 12 Eylül yasalarıyla
dağıtılmasına kadar başkanıydı... Koruma kurullarında tarihi mirasın, DPT’de de
ulusal değerlerin gözetilmesine önderlik etti...
Hocamız bugün de Mimarlar Odası komitelerinde İstanbul’u tehdit eden yağma
planlarına karşı tüm birikimleriyle mücadele ediyor; genç meslektaşlarına da en
büyük ders kitabıyla, “Kamu Yararına Bir Yaşam” belgeseliyle “Kutup Yıldızı”
olmayı sürdürüyor...