BBC Türkçe servisinden Ayça Tolun'un haberine göre, Türkiye'deki bazı medya kuruluşları tarafından Türkiye'deki Gezi Parkı eylemlerine benzetilen protestolar, bu merkezin kapatılması üzerine başladı.
Söz konusu bina, 1989 yılında atıl durumdayken solcu gruplar tarafından işgal edilerek kültür merkezine dönüştürülmüştü. Binanın inşaat tarihi ise 1835. 1980'li yılların sonunda Batı Avrupa'nın hemen tüm büyük kentlerinde boş duran binalar, solcu gençler tarafından işgal ediliyordu. O yıllarda Batı Avrupa'da solun en önemli siyasi söylemi "mülk sahibi olmanın mülkün sahibine sosyal sorumluluk yükledigi" savını içeriyordu.
Kentin simgelerinden biriydi
Nitekim, mülk sahiplerinin onarmadığı gibi kimselere kiralamayıp çürümeye bıraktığı binalar, bu gerekçeyle teker teker işgal ediliyor; evsizlerden üniversite öğrencilerine, küçük kasabalardan kendini büyük şehre dar atmış parası az gençlere kadar çok sayıda kişi, kirası makul konutların giderek azaldığı büyük Avrupa kentlerinde kendilerine yeni dünyalar yaratıyordu.
Sadece konutlar işgal edilmiyordu. Aynı binaların alt katlarında kafeler, küçük imalathaneler, dükkanlar, danışma ve kültür merkezleri açılıyor ve alternatif bir yaşam şekli hızla yayılıyordu.
Hamburg yetkilileri tarafından 21 Aralık'ta kapatılan "Rote Flora" kültür merkezi de işte böyle bir binaydı.
1835 yılında yazlık bir tiyatro olarak inşa edilen bina, o yıllarda küçük bir parkın ortasında yer alıyordu. Sonraki senelerde balo salonu, kır lokantası ve sinema olarak da işletilen bina 1989 yılına gelindiğinde, Hamburg'un en fakir semtlerinden birinde, uzun süredir kimsenin kullanmadığı, kamuya ait metruk bir binaydı.
Bu yüzden, 1989 yılında işgal edildiğinde, dönemin Hamburg Eyalet Hükümeti buna göz yumdu.
Alternatif kültür
Bina içinde kısa süre içinde çok sayıda alternatif kültür projesi hayat buldu.
Bu projelerin çoğu işgal edilmiş bir kamu binasında uygulandığı halde, devlet desteği de alıyordu.
"Rote Flora Alternatif Kültür Merkezi" bir süre sonra Hamburg kentinin kültürel haritasında önemli bir yere sahip oldu. Turistik kent turlarında "alternatif kent kültürünün bir abidesi" olarak turistlere de gösterilmeye başlandı.
Bina 2001 yılında bir emlak yatırımcısına satıldı. Ancak satış sözleşmesinde binanın yeni sahibinin, onarım işleri hariç binaya dokunmayacağı garanti altına alınmıştı.
Binanın sahibiyle binayı kullananlar arasında zaman zaman irili ufaklı sorunlar yaşandıysa da eyalet yönetiminin araya girmesiyle sorunlar halledildi.
Ta ki iplerin koptuğu geçen seneye kadar. Sahibi, binayı uzun süreli olarak bir emlak fonuna kiraladı. Emlak fonu sahipleri binayı ıslah ederek, içinde para karşılığı kiralanabilecek atölyeler ile sinema, balo, tiyatro ve konser salonu inşa etmeye karar verdiler.
25 yıldır binayı kullananlar buna karşı çıktı. Bina sahibi ve kiracısı yargıya başvurdu; eyalet yönetiminin arabuluculuğu bu defa işe yaramadı.
Sadece binayı 25 yıldır kullananlar değil, kültür merkezinin korunmasında ısrarlı binlerce Hamburglu sık sık sokağa dökülmeye başladı.
Ancak 2010 yılından beri düzenli aralıklarla yapılan ve sakin başlayan mitingler, son dönemde akşam saatlerinde sol grupların devreye girmesiyle her defasında hem protestocuların hem polislerin yaralandığı, kamu mallarının zarar gördüğü şiddetli arbedelere dönüşmeye başladı.
Hamburg kamuoyu ikiye bölündü
Bina sahiplerini destekleyenler, mülk sahibi olan herkesin mülkünü istediği gibi kullanabileceğini savundular.
Bu görüşün karşıtları ise, mülk sahibi olanın kamuya karşı sosyal sorumluluk borcu olduğunda ısrar ettiler.
"Rote Flora Kültür Merkezi"nin 21 Aralık'ta nihayet kapatılması, polisin bu defa mülk sahibinin ilgili mahkeme kararını uygulatmakta ısrar etmesi üzerine gerçekleşti.
Aynı akşam düzenlenen mitingde olaylar çığırından çıktı. 8 bin gösterici polisle çatıştı; 20'si ağır 500'den fazla gösterici ve 170 polis yaralandı.
Bunun üzerine siyasi tartışma sertleşti. Muhalefet, eyalet yönetimini binanın bulunduğu semtte "asayişi sağlayamamakla" suçladı. Eyalet hükümeti ise semtin bir bölümünü "tehlikeli bölge" ilan ederek olası olayları önleme kararı aldı.
"Tehlikeli bölge" uygulaması polise, somut bir tehdit ya da şüphe olmaksızın kimlik kontrolü yapma hakkı veriyor. Almanya'da polis normal şartlarda, makul şüphe olmadan kimlik soramıyor ve arama yapamıyor. Polis bunu yaparsa, vatandaşın karşı çıkma ve şikayet hakkı var. Ancak "tehlikeli bölge" ilan edilen yerlerde polisin kimlik sorma ve arama hakkının yanında, şüpheli gördüğü kişilerin belirli yerlerde toplanmasını yasaklama hakkı da bulunuyor.
Şu anda Hamburg kamuoyunda süregelen tartışma, polisin Alman anayasasını ihlal edip etmediği konusunda düğümleniyor.
Bu arada protesto gösterileri devam ediyor. Son olarak hafta sonunda 500'den fazla gösterici "tehlikeli bölgeyi" de kapsayan bir yürüyüş yaptı. Polis yürüyüşü izledi.
Sırada ünlü eğlence mahallesi var
Hamburg'da "Rote Flora Alternatif Kültür Merkezi"nin kapatılması kentteki gerginliğin tek sebebi değil.
Kültür merkezinin bulunduğu Schanzen semti, Almanya tipi kentsel dönüşümün eşiğinde. Sadece bu semt de değil, komşu semtlerde de kentsel dönüşüm alametleri hissediliyor.
Örneğin, Hamburg'da genelevlerin, masa dansı barlarının ve striptiz kulüplerinin yan yana dizildiği ünlü Reeperbahn mahallesinde de son zamanlarda bir takım bohem eğlence yerleri, küçük kafeler ve sıradışı tasarım ürünleri satan dükkanlar açılmaya başladı.
Bu mahallede bulunan Esso Apartmanları da boşaltılmaya başlandı. Hamburg'da bu apartmanlarla ilgili olarak da sinirler aylardır gergindi. Bu apartmanlarda çok sayıda Afrikalı göçmen yaşıyordu. Binalarda ayrıca belediyenin son çare olarak buraya yerleştirdiği, kira ödeyemeyecek kadar yoksul aileler ve bazı evsizler de yaşıyordu.
Ancak mülk sahibi, belediyenin tüm baskılarına rağmen zaten çürük olan binaların yıkılacak hale gelmesine engel olmadı.
Şimdi binalar çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu için Hamburg Belediyesi binaları boşaltmaya başladı.
Mülk sahibinin binaları yıkıp daha lüks konutlar inşa edeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Tepkinin nedeni, yıkılacak iki binanın yer aldığı arsanın büyük olması ve buraya inşa edilecek lüks konutların zaten semtte hissedilmeye başlanan kentsel dönüşümü iyice tetikleyeceği ve böylelikle Hamburg'da dar gelirli ve yoksul insanların yaşayabileceği semtlerden birinin daha yok olacağı kaygısı.
Nitekim Hamburg'daki bu kaygıları, Almanya'da dar gelirli olup, şehir merkezine yakın mahallerde yaşayan on binlerce kiracı paylaşıyor.
Ancak Alman kamuoyu bu konuda giderek daha duyarlı hale geliyor. Protestolara bu dertten muzdarip olmayanlar da katılıyor. Sivil toplum kuruluşları girişimlerde bulunuyor.
Şehir merkezlerindeki mahallelerin zengin ve yoksulun, yerli ile göçmenin bir arada yaşadığı mekanlar olmasında hemfikir olan belediyeler ve şehir planlamacıları, çoğu zaman ellerinden geleni yapıyorlar ama son noktada 'para' konuşuyor.
Kentsel dönüşüm sancıları
Bir süredir Almanya'nın büyük şehirlerinde de kentsel dönüşüm sancıları çekiliyor.
Hamburg gibi zengin kentlerde, orta ve dar gelirlilerin yaşayabileceği mahalleler giderek azalıyor. Hamburg, Münih Köln ve Berlin gibi büyük şehirlerde kiralar son yıllarda %30'a varan oranlarda arttı.
Ucuz kiralı sosyal konut inşaatlarının gerilemesi nedeniyle, orta ve düşük gelirli kiracılar giderek şehir dışındaki mahallelere itiliyorlar.
Aynı zamanda büyük şehirlerin merkezinde yer alan ve genelde geçen yüzyıldan kalan eski binaların olduğu mahalleler, birden bire revaçta oluveriyor.
Altyapının eski ve yetersiz olması nedeniyle normalde öncelikle göçmenlerin, yoğun olarak da Türklerin, ayrıca dar gelirli ailelerin ve üniversite öğrencilerinin tercih ettiği bu mahalleler canlılıklarıyla ilgi çekiyor.
Böyle mahallelere önce bohem yaşam tarzını benimsemiş paralı kiracılar taşınmaya başlıyor.
Bu kişiler, oturdukları konutları satın almaya başlıyorlar. Binalarda lüks tadilatlar yapılıyor.
Ardından kafeler, küçük butikler, sıradışı restoranlar açılıyor. Yerel medyada mahallenin sık sık adı geçmeye başlıyor.
Bunun üzerine devreye emlak yatırımcıları giriyor. Kötü apartman daireleri, benzerlerine New York ve Londra'da rastlanan loft tipi lüks dairelere dönüştürülüyor.
Dar gelirli aileler, göçmenler ve öğrenciler de kendi konutları tadil edilmemiş olsa bile, mahallenin yükselişinden paylarını alıyorlar; onların da kiraları artıyor. Ya da kiraları ödeyemez hale geliyorlar. Bir süre sonra bu guruplar mahallelerinden taşınmak zorunda kalıyor.