Haliç Metro Geçiş Köprüsü projesinin mimarı Hakan
Kıran, projenin şamar oğlanına döndürüldüğünü düşünüyor. Köprüsüne
güveniyor, tarihi yarımadanın siluetini asla bozmayacağını iddia ediyor. Onu en
çok da mimari projeye teknik bir eleştiri getirilmeden hayır denmesi rahatsız
ediyor.
Hakan Kıran birkaç
hafta önce yazdığım"İstanbul
için tehlike çanları çalıyor" başlıklı UNESCO'nun
Tarihi Yarımada'yla Dünya Mirası listesindeyer alanİstanbul'u listeden çıkarma tehlikesine
dikkati çeken yazımı okuyunca, buluşup olayları bir kez daha kendi
perspektifinden anlatmak istedi.
Kıran, bu konuya karşı olanların
görüşlerinin, mimari ve şehircilik açısından ya da bilimsel verilere göre değil,
politik olduğuna inanıyor. "Bu konuda hiç kimse benden açıklama
istemedi. UNESCO'ya üç saat bir sunuş yaptım. Bunun ötesinde bilgi almak
anlamında kimse bana bir şey sormadı" diyor. Sürekli kendini, projesini
savunur durumunda olmaktan da yorulmuş. Bugüne dek Galata,
Unkapanı, Boğaziçi, Fatih Sultan Mehmet köprülerinin mimarları kim hiç
bilmezdik, şimdi her şey daha açık tartışılıyor. Bu, sağlıklı bir gelişme değil
mi?
Keşke daha önce başlasaydı. Bilim adına, mimari adına,
şehircilik adına ahkâm kesenler niçin Galata Köprüsü'nün teknik
konularını mercek altına yatırmamışlar. Hesabını niye sormamışlar. Örneğin bu
kadar aklıselim mimar varken niye açılıp kapanmadığını biliyor muyuz? Niye demir
yığını olarak yapıldı? Niçin doğru yöntem kullanılmadı, niye yarışmalar açılmadı
bu köprüler için? Şu an sorunları neden konuşulmuyor?
Gidin
Süleymaniye'nin eteğinden karşıya bakın, iki tane dev cam bina
görürsünüz Perşembe Pazarı'nın altında. Yıllarca oranın
temizlenmesi için davalar açıldı, bir sonuç yok. Galata
Bedesteni denilen yerdeki tarihi yapılar yok olup giderken bina orada
duruyor. Aynı bölgede olmasına rağmen neden aynı duyarlılık
UNESCO ve koruma kurullarınca dile
getirilmiyor?
Evet, onlar da gündeme gelmeli. Metro geçiş
köprüsünün nasıl yapılacağına karar vermeden önce araştırma yaptınız
mı?
Köprü için yaptığımız araştırmalardan iki kitap çıktı.
Konunun uzmanlarıyla jeolojik zemin deprem araştırması yaptık. Sonra sadece
kendi bakış açımızla kalmayalım diye dünyada bu konuda alanında otoriteleri de
ekibe aldık. Haliç'le ilgili araştırmalar yaptırdık. Haliç'in zemini baş
edilemez durumda kötü. Çünkü kayma var. İki yaka birbirine birleşiyor.
Elimizdeki teknik yetmedi, yurtdışından "know-how" getirilip
sondaja devam edildi.
Ortaya çıkan sonuç, mümkünse Haliç'in içine hiç
ayak oturtmamak. Çünkü bütün jeolojik raporlar ışığında ortaya çıkan sonuç,
buraya ne kadar ayak dikilirse o kadar risk alınıyor. Ayakları ya yüzerek ya
çakarak yapacaksınız. Yüzerek yaparsanız -duba yaparsanız-
Unkapanı ya da eski Galata Köprüsü gibi suyu
engellediği için bütün Haliç'in doğal yapısı yok edilir. Onun
için, zaten o iki ayağın niye sorun olduğunu hiç
anlayamıyorum.
UNESCO'nun müdahil olması hakkında ne
düşünüyorsunuz?
UNESCO, az gelişmiş, elinde kendi
korumacılık kültürü olmayan, dünya mirası değerleri olan ama bilimsel verilerle
çalışmayan topluluklara danışmanlık yapar, kendi bilgisi ve görüşü
doğrultusunda. Mimarlık da restorasyon da 360 derece fikir içeren
metotlardır. Ben size yemek kursu veriyorum ve tuzu en önce atmanızı
söylüyorum. Ama siz en son da atabilirsiniz. O zaman diyor ki "Benim tarifimden
çıktın".
Köprü, silueti etkilemiyor
mu?
Tabii ki hayır. Ben bir eser bırakmak istiyorum. Küfür
edilecek bir şey yapmak ister miyim? UNESCO yetkilileriyle çağırdılar bir kez
konuştum. Anlaşıldı ki giden bilgiler pek doğru değil. Kimse beni dinlemiyor.
Aslında şeffaf metal kablolar silueti etkilemiyor. Zaten başlangıçta 82
metre yüksekliği vardı, sonra 65 metreye indirdik.
Süleymaniye'nin, kubbesiyle ya da şerefesiyle değil, zeminiyle
aynı yükseklikteyiz, nasıl silueti etkilediği
düşünülebilir.
Bu proje için donanımlı olmadığınız, köprü
bir mühendislik yapısıdır mimarlıkla ne ilgisi var görüşüne ne
diyorsunuz?
Kendimi övüyor gibi görünmek istemem ama 15
yıl restorasyon yaptım. Geleneksel, tarihi yapılarla ilgili hem
ihtisasım hem de birikimim var. Bu konunun arkasında duran kişi, beğensinler
beğenmesinler mimar, doktorası var.
21. yüzyıl teknolojisi modern bir köprü, iddialı bir proje yaptım, suçlu
oldum. Hem gerici hem de ilerici diye bilinen insanların buluştuğu ortak nokta,
bu köprünün böyle yapılmaması eleştirisiydi. Dubalı yapılmış, Mimar
Sinan'ın köprüsüne benzemiş gibi bir sürü hakaret işittim.
Dresden örneğinde olduğu gibi Dünya Mirası listesinde
askıya alınırsak ne hissedersiniz?
Avrupa
Birliği'nden mi atılıyoruz, bu kadar önemli mi? Kıyamet kopmaz.
Dresden, "Bu bizim kültürümüzdür, siz karışmayın" dedi. Ben
mimarım, projemi savunuyorum. Ama benim dışımda, bu projeye karşı olanlar ve
destekleyenler diye iki grup oluştu. Kendimi köşeye sıkışmış hissediyorum.
Teknik olarak projemin arkasındayım. Köprü aslında 55 metrede
biten bir köprü. 10 metrelik ucu uzaktan görünmeyecek bile ama
tamamlayıcı bir faktör. Mimari bir öğedir, sivrilerek gitmesi lazım. Ama
bakarsınız kesip atarlar. Keserek sorun çözülecekse yapabilirler. Öneriyle
gelirlerse herkesle konuşmaya hazırım.
Köprünün mimari
elemanı dediğiniz o uzunluk, mesela 58 metreye indirilirse estetik açıdan ya da
teknik olarak bozulur mu?
Temmuz ayında çıkacak kararı merakla
bekliyorum. Türkiye'den bu konuya fikir gönderen ICOMOS
üyelerinin neden hiç benimle bağlantı kurmadığını, neden hiçbir şey
sormadıklarını anlamakta çok zorlanıyorum. Biz düşman mıyız, ben onların
öğrencisiydim. Çağırsalardı beni ve fikirlerini söyleselerdi, ben de onlara
yaptığımı anlatsaydım. Önerileri olsaydı, tartışsaydık. Teknik detayları
konuşsaydık.
Sorunuza gelince, dünyayı kurtaracaksak, mimarlık adına
bana bunu söyleyebilecek biri varsa, adını tarihe yazdıracaksa neden olmasın?
Ama benim arzum köprümüze sahip çıkmak, kamuoyu desteği istiyorum. Ben mimar
olarak kendi kentime zarar verecek bir şey yapmak ister miyim?
Köprünün Geçmişi
Taksim-Yenikapı
Metro Hattı'nın Haliç geçişi ilk kez
1952 yılında önerilmiş. Sonra yıllar içinde çeşitli firmalar
tarafından birçok farklı öneri de getirilmiş. Nihayet 1982
yılında İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından
"Genel Ulaşım Etüdü" hazırlanmış. 1985-1989
yılları arasında DLH tarafından İstanbul Metrosu
fizibilite etütleri yapılmış. 1990 yılında da metro hattı
güzergâhı Koruma Kurulu tarafından onaylanmış.
Bu tarihten itibaren de
onlarca proje alternatifi Koruma Kurullarına sunulmuş. 1995
yılında 1/50.000 Nazım İmar Planlarına hat işlenmiş.
1999 yılında Taksim-Yenikapı Güzergâhı, Koruma
Kurulu tarafından onaylanmış. 2005 yılında da Haliç
Metro Geçiş Köprüsü Avan Projesi onaylanmış. Ön projeler,
kamulaştırmalar, kesin projeler safahatlarından sonra nihayet ihale yapılmış ve
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanan uygulama projesine
başlanmış.
Tabii ki tüm bunlar değişen siyasi kadrolar, anlayışlarla
uzun tartışmalara neden olmuş. Neredeyse sadece yedi yıl Haliç üzerindeki
güzergâh tartışılmış, sunulan projelerin hepsi reddedilmiş. Ama bu süre içinde
Haliç'in iki kıyısından tünellerin ağzı dışarıya çıkmış.
Koruma
Kurulu'nca onaylanan Haliç Metro Geçiş Köprüsü'nün yapımı
Yüksel-Güriş-Reha-Başyazıcıoğlu Ortak Girişimi olan
Anadolu Metro Ortaklığı tarafından üstlenilmiş. Mimari proje
ise her ne kadar bir zaman İstanbul Belediye Başkanı'nın projesi olarak sunulsa
da Hakan Kıran'a ait.
Zemin araştırmaları ve projelerinden başlayarak tüm
etütler, konsept ve kesin uygulama projelerinde Türkiye'den ve dünyanın farklı
ülkelerinden konularının uzmanları akademisyenler, köprü mühendislik firmaları
ve danışmanlarla çalışılmış.