Karşımda iki genç Hande Akarca ve Barış Altan. İkisi de geçen yıl kurulan
“İstanbul S.O.S” sivil toplum girişiminin gönüllüsü... Önüme koydukları 1
Ağustos 2011 tarihli “Haliç Metro Geçiş Köprüsü” dosyası günlerdir elimden
düşmüyor. Anımsayacaksınız, bu girişim, bugüne dek “İstanbul’da neler oluyor
farkında mısınız?” diye haykırmak, kamuoyunu bilgilendirmek, gerçekleri
açıklamak için sayısız kampanya düzenlemişti. Çalışmalarına sayısız meslek odası
ve çeşitli STK’ler de katılıyor.
Bu kez Zeynep Ahunbay, Cemal Kafadar gibi bilim insanlarının da desteğini
alarak, Haliç Metro Geçiş Köprüsü’ne dikkatleri çekmek üzere seferber oldular,
alternatif üreten çalışmalarını ortaya koydular. Ama önce kısa bir “geriye
dönüş”:
Adı ‘Altın Boynuz’ diye…
Dünyanın eşsiz değerdeki İstanbul tarihi yarımadası, Taksim-Yenikapı metro
hattında Haliç geçişi nedeniyle nicedir tehdit altında. Bu geçiş, ortası raylı,
iki yanı yayalara açık bir köprü olarak tasarlanmış. 460 metresi deniz üzerinde
olmak üzere 900 metrelik bir köprü bu. Projenin onaylandığı 2005 yılından beri
yurtiçinde ve dışında tartışmaların ardı kesilmedi. Geçen yıl ihale tamamlandı
ve inşaat başladı.
Ama bu arada UNESCO Dünya Miras Komitesi de köprünün “Dünya kültür mirasına
bir tehdit oluşturduğunu” defalarca çeşitli raporlarla ortaya koydu. Değişiklik
istedi.
Köprü projesi, Kadir Toptaş ve Mimar Hakan Kıran’ın eseri. Haliç’in adı
yabancı dillerde “Altın Boynuz” ya, o nedenle köprünün 65 metrelik ayakları
üzerinde yükselen sütunların üst uçları boynuz gibi kıvrık ve de altın
rengindeydi.
“Zevk meselesi” deyip başka yorum yapmayayım!
Bu proje, Mimar Sinan’ın şaheseri Süleymaniye’yi, Topkapı’yı ve Haliç’in tüm
siluetini kapatıyor, eleştirileri... UNESCO’nun raporları... İstanbul’un tarihi-
kültürel miras listesinden çıkarılma durumları...
Doğruya doğru, UNESCO raporu etkili oldu: Yüksek sütunlar yarı yarıya
alçaltıldı... Altın renginden vazgeçildi...
Ancak
yapılan değişiklikler yeterli değil ki UNESCO hâlâ köprünün tarihi silueti ve
çevreyi tehdit ettiğinde ısrarcı... İstanbul S.O.S hâlâ “Köprüye karşı değiliz
ama hiç olmazsa bu alanda buradaki uzmanların da görüşü alınsa... Bari yükseklik
azaltılsa… Alternatif görüşe kulak verilse…” diye çırpınıyor.
‘Belleksiz Medya’
Bu arada tuhaf bir oyun oynanıyor:
İstanbul S.O.S, kentimizi tarihi mirasımızı koruma konusunda baskı yapan
UNESCO raporlarının, kararlarının Türkiye’de medyada çarpıtılıp, eksik ve yanlış
duyurulduğunu iddia ediyor.
“UNESCO yaptıklarımızı beğendi”, “İstanbul, Dünya Miras Listesi’nden
düşürülmüyor”, “Her şey o kadar iyi yapılıyor ki İstanbul artık UNESCO
gündeminden çıktı” kampanyaları her yıl tekrarlanıyor. Ve belleksiz medya
bunları yutup yayımlıyor!
Nitekim kararların İngilizcesiyle Türkçesinin farklı olduğunu dosyada
görüyorum.
Hakan Kıran’ın “UNESCO’yu bir haftada ikna ettim” sözü üzerine de İstanbul
S.O.S soruyor: “UNESCO’nun defalarca rapor yazdığı, uzmanları seferber ettiği
bir konuda açıklama yapmak, kamuoyunu bilgilendirmek proje müellifi bir mimarın
sırtına mı yüklendi? Belediye Başkan’ımız İstanbul’un tarihi ve kültürel
mirasını, tarihi yarımadamızın kaderini yakın dostu olduğu bilinen bir mimarın
eline mi bıraktı?
Mimar Hakan Kıran İstanbul adına konuşma ve uluslararası önemli bir kuruluş
olan UNESCO nezdinde İstanbul’u temsil etme yetkisini kimden aldı? Bu konuda bir
atama kararı var mıdır? Varsa gerekçeleri nelerdir?”
İstanbul’a kıymayın efendiler
İstanbul, Haliç, Süleymaniye, Topkapı... Dünya mirası tarihi yarımada...
Yüzyıllardır İstanbul’da, bozmaya ne denli uğraşsak da, bozamadığımız bir
miras... Şimdi bir -kapris mi, inat mı, dediğim dedik mi, hangi sözcüğü
seçeceğimi bilemedim, siz seçin- uğruna geri dönüşü olmayan bir şekilde bozmak…
İstanbul’a kıymayın efendiler diye haykırmak istiyorum. UNESCO korumak için
çırpınıyor, biz bozmak için!
Elimdeki dosyada Prof. Nuray Aydınoğlu’nun alternatif köprü tasarımı da var:
Bugüne dek yapılanı yok saymayan bir tasarım mümkün... Eğik askılı köprü yerine
alçak profilli düz köprü. Ortaya ek bir ayak yapılarak, kolayca
gerçekleştirilebilecek bir köprü... Üstelik yükselen sütunlar, asma halatları
ile hiçbir şekilde tarihi dokuyu gölgelemeyecek bir iş...
Ama elbet ilk şart diyaloğa açık olmak... Bunların konuşulabilmesi... Sivil
toplum kuruluşlarının, uzmanların söyleyeceklerine kulak vermek... Bir de
şeffaflık…
Biliyorum çok şey istedim. Ama İstanbul’u çok seviyorum,
ondan!