Hak Sahiplerinin %65'i ile Anlaşıldı

 

En son anlaşmaya vardığınız oran tarafınızca %70 olarak telaffuz ediliyor, ama Derneğin açıklamasında bu oranın %30-40’ı geçmeyeceği savunuluyor.

 

360 adada %71, bütün adalar bazında ise %65 anlaşma sağlanmış durumda. Böyle bir istatistikte hata yapamayız. Çünkü bunu aylık raporlar halinde belediyeye sunuyoruz ve denetleniyoruz.

 

Bu istatistikler ayda bir güncelleniyor, çünkü haftada 3-4 sözleşme yapılıyor. %71 dediğimiz oran bazen %75’e çıkıyor. Biz firma olarak mal sahiplerinin %30'luk kısmından doğrudan satın alma yaptık. Kalan %70 projede yer almak suretiyle bizimle sözleşme imzaladı. Buradaki üç büyük azınlık vakfı ile sözleşmeler yaptık. Vakıflar Bölge Müdürlüğünün malları vardı, onlarla uzlaşma sağladık. Dolayısıyla yaptığımız işler ortadadır. Hepsi noter huzurunda yapılmış resmi sözleşmelerdir. Birisi tapuya gitse, “proje kapsamında kaç tane satın alma yapılmış” dese, yine bizim verdiğimiz istatistiğe ulaşacak. Başka bir rakam bulmasına imkan yok.

 

Peki geriye kalan %30’luk kesim kamulaştırmaya mı tabi olacak?

 

Maalesef evet. Onlar kimler? Beklentilerini yönetemediğimiz insanlardır.

 

Bu proje uygulamasını bir fırsat olarak görerek mülkünün mevcut değerinin çok üzerinde bedeller talep edenler, sürdürdükleri iş kollarının alanda devamı mümkün olmayan iş sahipleri (atölyeler-imalathaneler), sürdürdükleri ‘iş kollarını’ legal olarak başka bir alanda sürdürmeleri mümkün olmayan ve mevcuttaki olumsuz durumdan faydalanarak ciddi gelir elde etmekte olan kesimler.

 

Burada bizim anlaştığımız kesim %65 diyelim (%70 olan adalarımız da var ama ortalamada %65’lik bir kesimle anlaştık). Bu %65, mülkünü kullanamayan ve dışarıda yaşayanlar, projedeki değer artışına ortak olmanın kendi lehlerine olacağını gören ve alanda yaşayanlar, yine alanda ticaret yapmaya devam etmeyi isteyen ticaret sahipleri, taksim civarında işlerde çalışan ve yine burada yaşamaya devam etmeyi isteyenler.

 

Belediye çok önemli bir hamle yaptı burada. Sayın Başkanın iradesi ve vizyoner tavrı burada da etkili oldu. ‘Proje gerçekleştirme payı’ adı altında ihalede Belediyeye verdiğimiz bir metrekare vardı. Onu direkt mal sahipleri lehine kullandı ve bunu meclis kararıyla yaptı. Dolayısıyla her mal sahibinin pay hakkına en az 5-10 metrekare ilave yapıldı. Böylece borçlanmaları minimuma düşürüldü. Böylelikle ‘kent yoksulları’ dediğimiz kesimden bir çok aile ile uzlaşma sağladık. Taksim’de çalışan, ödeme gücü olmayan insanlar projeye dahil olmuş oldular. Geldiler, buradan mülk aldılar. Kendilerine yeni daireleri teslim edilinceye kadar, yani geçici yerleşme dediğimiz dönem boyunca kira yardımı ödenecek. Onlardan çok büyük bir kesim ile anlaştık. %65’lere gelişimiz de öyle oldu zaten.

 

Borçlanmalardan biraz daha ayrıntılı bahsedebilir misiniz?

 

Mesela 40 metrekarelik bir dairesi var vatandaşın, hatta iki aile oturuyor belki orada. Diyelim bugünkü değeri 80 lira. Yeni projeden yine 50 metrekare yer almak isterse, pay hakkı diyelim 30 metrekare, belediye diyor ki, “ben de sana 10 metrekare ilave ediyorum”. Dolayısıyla o 10 metrekareyi borçlanıyor. Zaten 50 metrekarede oturuyor, 50 metrekarelik bir daire alıyor, yenilenme maliyetine katkıda bulunuyor. Aşağı yukarı 20 liralık, 30 liralık borçlanmalar çıktı. Bu borçlanmaların geri ödemeleri kat irtifak tapuları aşamasında başlayacak ve uzun vadeli kredi olanakları sunulacak. 

 

Herkes borçlanma tutarını karşılayabilecek mi?

 

Kalan borçlanmalar çok küçük borçlanmalar olduğu için, hepsi bunun sözleşmesini yapıyor. Banka kredisi almak için buradaki mülklerini garanti gösterebiliyorlar ve 10 yıl vadeli banka kredisi ediniyorlar. Zaten o ödemeleri şimdi istemiyoruz. Kat irtifakı aşamasına gelince, inşaatlar başlayınca ödemeler de başlayacak. Bu arada kira yardımları da ödenmeye başlandı. Dolayısıyla hiçbir mağduriyetleri yok.

 

Peki ya kiracılar?

 

Kiracılarla ilgili olarak da şöyle bir yöntem izlendi. Buradaki mülklerin %65’i proje lehine irtifaklandı. Tabii bu, yaklaşık 2 yıldır devam eden bir süreç. Kiracılara burada oturmaya devam etmelerini söyledik. Çünkü kiracının burayı boşaltması, yerine işgalcinin gelmesi demek. Bu da bizim için daha büyük sorun. Kendilerinden bir yıl boyunca kira almayacağımızı belirttik. Haziran 2010 sonu itibariyle herkes tahliye taahhütnamesi verdi. Bir yıl boyunca kira ödemedikleri için de ciddi bir birikim sağlamış oldular. Kiracılarla da en az mal sahipleri olduğu kadar yoğun görüşüyoruz. Dileyen kiracıların TOKİ konutlarından da faydalanmaları sağlandı.

 

Çıkanların nereye gidecekleri belli mi?

 

Genellikle yine aynı bölgede kalıyorlar. Yenileme alanı toplamda 9 ada, yani Tarlabaşı’nın yaklaşık yüzde 2’sine denk geliyor. Buradan çıkanlar akrabalarına yakın, iki alt sokakta, Dolapdere’de, Kurtuluş’ta, Hacıhüsrev tarafında ev tutmak istiyorlar. Yine aynı bölgeye geçiyorlar, alt bölgelerdeki alanın yüzde 50’si zaten boş. Yani konut stoku yetersizliği gibi bir şey söz konusu değil. Yeni yere geçerkenki maliyetleri de, kira ödememek kaydıyla onlara sağladığımız birikim dolayısıyla yine bizim tarafımızdan sağlanmış oluyor. Bu sayede kiracıların yüzde 80’inden tahliye taahhütnamesi aldık. Yani mülkleri boşaltmakla ilgili hiçbir hukuki problemimiz yok.

 

Projenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmasına ilişkin bilgi alabilir miyiz?

 

Beyoğlu Belediyesi, Tarlabaşı Yenileme Projesi sürecinde pek çok dava ile karşı karşıya kaldı. İlki, Mimarlar Odası’nın projenin iptali ve yürütmenin durdurulması ile ilgili açtığı davaydı. İdari mahkeme yürütmeyi durdurma talebini reddetti. Projeye olan güveni test etmek anlamında önemli bir adımdı. 

 

Akabinde belediye ilk kamulaştırma davalarını açtığı zaman, adreslerinde olmayanlar, ulaşılamayanlar ile başlandı işlemlere. Daha sonra kamulaştırma iptali davaları açıldı. Bunun hukuksuz olduğuna dair görüş bildirildi. İdari Mahkeme hep kamulaştırmaların usulüne uygun yapıldığına dair kararlar aldı.

 

Üçüncü olarak da bizim verdiğimiz satın alma bedellerinin çok düşük olduğu, bu bedellerin kamulaştırma aşamasında çok daha yüksek çıkacağına dair bir beklenti vardı. İlk kamulaştırma bedellerinin büyük bir kısmı, bizim verdiğimiz değerlerin de altında çıktı. Pek çok insan bunun üzerine gelip anlaştı. 

 

AİHM davasına gelince, uzun yıllar kamuda çalıştım ve şunu biliyorum ki, eğer iç hukuk tüketilmedi ise, AİHM davaları kabul etmez. İç hukuk süreci tüketilmedi henüz. Yani İdari mahkemelerin aldığı kararların onanma süreci tamamlanmış değil. AİHM bunu kabul etse bile, iç hukukta çok büyük tutarsızlıklar, çelişkiler oluyor olması lazım ki, bu durumda da iç hukukun düzeltilmesine yönelik kararlar alabilir. Ama bu kararların hiçbirisi beraberinde geriye dönük yaptırım getirmez. Hukuki süreçler hakikaten çok hassas takip edilerek yürütülüyor. Bunun yasal bir engel olduğunu düşünmüyorum. Süreci hep birlikte izleyeceğiz.