Picasso'yu Görmeden Önce En Az Bir Ay Kursa Gitmeli



80'li yıllarda ünlü ozanımız Can Yücel'le yaptığım bir konuşmanın sonunda kendisine şu soruyu sormuştum:

- En sevdiğiniz şiir hangisi?

Şunları söylemişti:

- Picasso , Paris'in Monmartre'ında oturuyor. Çocukları da çok seviyor. Komşu atölyelerden 8 yaşında bir kızcağız ona âşık olmuş. Ama Pablo Picasso demezmiş, ''Tablo Picasso'' dermiş. Gördüğüm en güzel şiir budur.
''Aramızda kalsın'' diyerek şunları eklemişti: ''En çirkin şiir ise ülkemizde bir tane bile Picasso tablosu olmayışıdır.''

Bir Picasso'muz bile yok
Gerçekten Resim Heykel Müzemizdeki (Beşiktaş) iki karakalem çalışmasını saymazsanız, yıllardan beri ulusça ''Bir Picassomuz bile yok!'' diye yakındık durduk. Hiçbir zenginimiz veya müzemiz böyle bir işe kalkışamamış; çünkü dünya resim piyasasında tabloları neredeyse uçak fiyatına gidiyor. Üstelik bu tablolara binilip bir yerlere gidilemiyor. O yüzden hâlâ ''Bir Picassomuz bile yok!''

Rekor kesin
Fakat tam bu sırada ülkemize koca bir Picasso sergisi gelmez mi! Daha ne isteriz? Emirgân Atlı Köşk'teki Sakıp Sabancı Müzesi'nin (SSM) hali, başka bir şey istemediğimizi gösteriyor zaten. 3 aydan beri süren kuyruklar hâlâ sona ermedi. Müze Müdürü Nazan Ölçer' in verdiği bilgiye göre ziyaretçi sayısı ilk iki ayda 100 bini aşmış... Serginin son günü olan 26 Mart'a kadar, ülkemizde bir daha kırılması söz konusu olmayan bir rekor kırılacağı kesin gibi bir şey...

Sakıp Ağa'nın sevgisi
Sakıp Sabancı' nın eski ikametgâhı bir müze olarak son derece uygun görünüyor. Zaten müze olmadan önce de müze gibiydi. Rahmetli, köşkün her yanını resimlerle, heykellerle donatmıştı. Sağlığında sık sık kendisiyle konuşmak için evine giderdim. Bir keresinde tuvalete girmem gerekmişti. Klozetin hem önünde, hem arkasında iki adet önemli ressamın tablolarını görünce hafiften irkilmiştim. Olayı bir yazımda aktardığım için arkadaşlar şakayla karışık ''Canım ne var bunda? Demek ki 'Ağa' ihtiyaçlarını giderirken bile sanatla meşgul oluyor'' demişlerdi ki işin doğrusu, Köşk'te resim asacak yer kalmamasıydı.

İmzasız resimler
Picasso sergisine gelince... Benim gibi, her olayda kusur arayan biri için en tatsız röportaj konusu denebilir. Zira, hemen hemen kusursuz... Zaten bütün eserler Picasso'nun olduğu için, kusur aramak haddimiz de değil. Belki sözü edilmesi gereken tek konu resimlerin imzasız olması ki, Nazan Ölçer bu durumu hiç önemsemiyor. Çünkü resimlerin Picasso'ya ait oldukları konusunda bütün uzmanlar görüş birliği içindeler.

Peki öyleyse neden imzalanmamış? Ölçer'in açıklaması şöyle:

- Picasso sadece iyi bir ressam değil, aynı zamanda iyi bir tüccarmış. Piyasada arzı çoğaltmamak için onları imzalamaz, sadece sattıklarını imzalarmış. Ayrıca satmak istemediği, kendisine kalmasını istediği resimleri de (büyük olasılıkla en beğendikleri) imzalamazmış.

Üstadın en beğendiği resimlerinin karşısında olmak insanı rahatlatıyor. Öteden beri yaygın olarak anlatılan bir anekdot ise olaya uyuyor. Picasso, resimlerinin bulunduğu atölyenin kapısını kilitlemezmiş. Hırsızlığa karşı aldığı tek önlem, onlara imza atmamakmış.

Yine de hiçbir tablosu çalınmamış. Herhalde imzasız bir Picasso tablosunu satmaya ve almaya kalkacak kadar saf insanlar, 20. yüzyılda artık yetişmediği için. Onca değerli Picasso tablosunun Avrupalılarca ''görece tehlikeli'' bir yer sayılan ülkemize gönderilmesinde de sanırım bu eksiklik epey rol oynuyor. Tabloların imzasız oluşu, aklı fikri kötülüğe çalışanların ''Buradan bir tablo götürsek ömür boyu rahat ederiz hocam...'' yollu hayallerinin sadece hayal olarak kalmasını sağlıyor.

Farklı duygular
Picasso'nun resimleri ile karşı karşıya kalmak, insanda farklı duygular uyandırıyor. Ne yalan söyleyeyim, ben özellikle Dora Maar'ın, kendi portresi karşısına ilk geçtiğinde (iki gözü de aynı yanağında) ne düşünmüş olabileceğini merak ettim. Ne yazık ki bunu bilemiyoruz. Bildiğimiz sadece ''Alice B. Toklas'ın Özyaşamöyküsü''nün de anlattığı Gertrude Stein'ın kendi portresi karşısındaki düşünceleri.

Stein, portresini çok beğeniyor. Ancak bunda, ünlü ressamın, keşfedilişinde önemli rol oynayan aşırı entelektüel Amerikalı yazara biraz torpil geçmesi ve portresini kendisine bayağı benzetmesi de rol oynamış olabilir. Ayrıca Stein da bir yazar olarak ''her yanı yerli yerinde'' konulardan pek hoşlanmamaktadır zaten. Öyle ki bazı kitaplarının salt konusunun anlaşılabilmesi için ayrıca kitaplar yazılması gerekmiştir.

Gezmek kolay anlamak zor
Gelelim Picasso'yu anlamaya... Elbette sergiye gidip 10 YTL (öğrenci, öğretmen veya emekli iseniz 3 YTL) ödeyerek sergiyi gezmek kolay. İşin zor tarafı, gördüğünü anlamak. Bunun için serginin açıldığı Kasım 2005'ten beri, ''sanat uzmanı'' Belkıs Soran tarafından (İstanbul'un her iki yakasında) dört haftalık kurslar düzenleniyor. Dördüncü hafta toplu halde sergi gezilirken ressam daha iyi anlaşılabiliyor.

4 haftanız varsa...
Ben de sergiye gitmeden önce işi iyice anlamaya ve sizlere anlatmaya yönelik, Belkıs Soran'la kısa bir görüşme yaptım. Fakat kısa bir görüşmeyle Picasso'nun anlaşılamayacağı kısa sürede anlaşıldı. Belkıs Hanım, ''Kursiyerlere 4 haftada zar zor anlatabildiğim şeyi size iki saatte nasıl anlatayım?'' dedi ki son derece haklıydı. Benim de bu işe ayıracak 4 haftam olmadığı için, sergiyi gezmeye niyetiniz varsa, kendi başınızın çaresine bakacaksınız.