“Güvenli Kentler, Vatandaşlık Hakkıdır!”



"Hepimize geçmiş olsun… 30 Ekim 2020 tarihinde gerçekleşen deprem, hepimizi derinden etkiledi. Hayatını yitirenlerin acısı yüreğimize kazındı, yaralananların bir an önce sağlıklarına kavuşması ortak beklentimiz oldu. Aynı endişelerle ve benzer kaygılarla yoğrulduk hepimiz. Ve şimdi, güvenli konutlarda, sağlıkla ve gönül rahatlığı ile yaşama ihtiyacı duyuyoruz.

Bu ihtiyacın karşılanması için, kente, kentlilere ve doğaya karşı sorumluluğu olan biz şehir plancıları, göreve hazırız ve kamusal sorumlulukları yeniden hatırlatmak istiyoruz:

- İzmir depremi, kent planlamasının önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Şehir plancılığı, birçok farklı uzmanlık dalı ile birlikte çalışan disiplinler arası bir meslek dalıdır. Planlama çalışmalarında etütlerin, analizlerin ve sentezlerin büyük bir önemi vardır. Jeolojik etütler, korunması gereken alanlar, toprak özellikleri, toplumun sosyal ve kültürel yapısı, ekonomik kalkınma ihtiyaçları gibi birçok farklı kriter, ancak ve ancak planlama bilimi ile birlikte bir bütün haline getirilebilir. Bu bütünlüğün harcı, toplum ve kamu yararıdır. Bu harç, sermayenin ihtiyaçları için dışarıda bırakıldığında, “rant kazanımı” herşeyin üstünde tutulduğunda, yeterli analiz ve değerlendirmelerden uzak planlama yaklaşımlarına prim verildiğinde, kentler deprem karşısında savunmasız kalır. Bu nedenle, halkımızın sağlığı ve can güvenliği için, kamucu ve toplumcu bir kent planlama yaklaşımı yeniden tesis edilmelidir.

Reklam Goruntulenme Bolumu

- İzmir depremi, özellikle kent merkezlerinde, belirli nüfus ve yapı yoğunluk değerlerinin aşılmaması gerektiğini bizlere göstermiştir.
Yatırımcısından köylüsüne, inşaat patronundan ücretli çalışana kadar neredeyse herkes, ekonomik olarak daha rahat bir yaşam sürebilmek için, arsasının imara açılmasını, konutlarına ilave kat hakkı tanınmasını istemektedir. Bu yaklaşım, bir bütün olarak kentlerimizi tehdit etmekte, rant dışında birşey gözü görmeyen fırsatçı sermaye için, kentlere saldırma olanağı tanımaktadır.

Kat üstüne kat konan, sıkış tepiş daireler ile içerisindeki nüfusu arttırılan binalar, yan yana sıralanmakta, yeterli açık alanlardan mahrum bırakılan bu alanlar, hem afet anında hem de afet sonrasında önemli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Acil müdahale ekiplerinin giremeyeceği alanların ortaya çıkması, trafiğin sıkışması, toplanma alanlarının yetersiz kalması gibi başlıklar  bir rastlantı değildir.

Bu nedenle, özellikle kent merkezinde kentsel yenileme ve revizyon adı altında, yoğunluk artışına neden olan plan değişiklikleri yapılmasına son verilmeli, riskli alanlarda, hızla bir yoğunluk düzenlemesi yapılmalıdır.

- İzmir depremi, İzmir’in ulaşım altyapısının yeniden ele alınması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.
Depremin hemen ardından, acil müdahale edilmesi gereken alanlara ulaşım güçlüğü yaşanmasına neden olacak bir trafik yoğunluğu oluşmuştur. Bu durum, sadece, sevdiklerinin ve kendilerinin güvenliğinden endişe eden ve bu nedenle hareket etmek zorunda kalan insanlar ile açıklanamaz.

İzmir’in ulaşım altyapısının, kentteki konut ve iş alanlarının bölgelenmesi, farklı bölgeler arasındaki hareket ilişkilerinin incelenmesi, özellikle kent merkezindeki yoğunluklarının azaltılması gibi başlıklar ile birlikte ele alınmalıdır.

Ayrıca, İzmir’deki ulaşım aksları incelendiğinde, gerek çevre iller ile bağlantıda, gerekse İzmir’in farklı yakalarındaki ilçeler arasında, mutlaka bir viyadük, köprü, alt geçit bağlantısının olduğu görülmektedir. Zemin üstü yollara göre, büyük depremlerden etkilenme olasılığı daha yüksek olan köprü, viyadük ve alt geçitlerin, kent içi trafiği mutlak olarak kesintiye uğratabileceği gerçeği göz önünde bulundurulmalı, acil önlemler alınmalıdır.  Kent merkezlerinde yapılması düşünülen alt geçit projeleri, kesin olarak durdurulmalıdır.

- İzmir depremi, deprem sonrası toplanma alanlarının yetersizliğini ortaya çıkarmıştır.
Üyelerimizin de içerisinde yer aldığı saha incelemelerinde, bazı deprem sonrası toplanma alanlarının, yıkılma riski bulunan binalara yakın olduğu için şeritler ile kapatıldığı görülmüştür. Deprem toplanma alanlarında, temiz su, tuvalet, elektrik, çadır alanı gibi ihtiyaçların karşılanmasını olanaklı kılacak yeterli boşluğun olmadığı, yeterli açık alanı sağlayan alanlarda ise bu imkanların bulunmadığı tespit edilmiştir.

Vakit kaybetmeksizin, açık kamusal alanların kullanım kararlarının değiştirilmesinin önüne geçilmeli, yeni açık kamusal alanların yaratılmasına öncelik verilmelidir. Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi'nin, yıllardır, deprem sonrası toplanma alanı olan Üçkuyular pazar yerinin İstinye Park’a dönüştürülmesine karşı çıkmasının nedenlerinden biri de budur.

Reklam Goruntulenme Bolumu

- İzmir depremi, sağlıklı ve güvenli konut hakkını yeniden gündeme getirmiştir.
Yapılan ön incelemelere göre, yıkılan binalarda, yapı ölçeğinde kusurlar olduğu görülmektedir.  Oysa, sorunun ana kökeni, Türkiye’deki konut üretiminin serbest piyasanın egemenliğine bırakılması, kamunun denetleme yetkisinin özel şirketlerin işveren olduğu denetim bürolarının inisiyatifine terk edilmiş olmasıdır.

Günümüz teknolojisinde, depreme dayanıklı binalar tasarlamak ve inşa etmek fazlası ile mümkündür. Ve, sağlıklı, depreme dayanılır konutlarda oturmak, her vatandaşın en temel hakkıdır. Bu hak, istisnasız olarak, kamu tarafından karşılanmalı, her bir binada kamu, vatandaşa karşı sorumlu olmalıdır. Aksi halde, fatura birkaç uyanık müteahhite çıkarılacak, sorunun arkasındaki temel neden, unutturulmaya çalışılacaktır.

- İzmir depremi, “imar barışı”nın ortaya çıkaracağı tehditler için uyarı niteliği taşımaktadır.
“İmar Barışı” adı altında, ruhsatsız ve depreme dayanıklılığı tartışmalı birçok yapının, İzmir’deki yapı stoğunun içerisine dahil edildiği malumdur. Yıkılan binalar arasında, imar barışından faydalanan binalar olup olmadığı şu anda bilinmemekle birlikte, temel olarak oy kaygısının tetiklediği imar aflarının, depremde can ve mal güvenliğini tehlikeye attığı herkes tarafından bilinmelidir. Bugün rant uğruna görmezden gelinen ya da devletin resmi kayıtlarına geçirilen, kaçak yapıların, depremlerde bir tabuta dönüşme olasılığı unutulmamalıdır.

Yeni afetler karşısında yeniden çaresiz kalmamamız için, 2020 Ekim’inde gerçekleşen İzmir depreminin bizlere ilk hatırlattıkları bunlardır.

Saygılarımızla".