150’ye yakın ürün çeşidiyle üç ana grupta faaliyette olan Grofen, GroKim, GroPor ve GroColor markalarıyla Uluslararası Yapı Ankara Fuarı’ndaydı. Ürünlerinin tamamının TSE, İSO ve CE belgelerine sahip olduğunu, uluslararası standartlarla ilgili çalışmalarının devam ettiğini söyleyen Genel Müdür Bülent Uğur Dertsiz, “Kalitemizden ödün vermeden, ama sektörel yanlışlara da izin vermeden bir çalışma yürütüyoruz” dedi. “Ciddi bir yatırım yaptık, sektörde ilk beşin içindeyiz” diye konuşan Dertsiz, yapı kimyasallarında yıllık 60 bin tonluk üretim kapasitelerini arttırmaya hazırlandıklarını, mantolama sistemlerinde 3 milyon metrekareyi geçtiklerini, boyada ise 10 – 12 bin ton civarında olduklarını açıkladı. Dertsiz, üretimlerinin yüzde 35’ini ihraç ettiklerini ve önümüzdeki dönemde dış pazarlara ağırlık vereceklerini ifade ederek, nakliye zorlukları nedeniyle özellikle komşu ülkelerin öne çıktığını söyledi.
“Lojistik anlamda nakliyesi zor bir üründen bahsediyoruz. Bu nedenle komşu ülkelere ağırlık vermek durumundayız; Avustralya’ya ürün göndermek gibi bir şansımız yok. Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Suriye, Arap yarımadası, zaten ürün gönderdiğimiz ülkeler. Ekonomileri petrol kaynaklı, dolar hakimiyetindeki bölgeler, krizden daha az etkilenmiş gibi görünüyorlar; bu nedenle bizim için bu bölgeler öne çıkıyor. Euro bölgelerine çok fazla ihracat yapamadık; ama onlar da toparlanıyor. İnanıyorum ki Balkanlara doğru bir geçiş olacak”.
Standınızda bir mantolama kesiti var. Yapılan uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gözlemlediğimiz kadarıyla ciddi uygulama hataları var. Bu, binanın statiğinin ve dinamiğinin hesaplanarak, uygulanacak ürünün kalınlığı, yoğunluğu belirlendikten sonra projelendirilmesi gereken ve uzman uygulayıcılar tarafından yapılması gereken bir iş. Sektörde ne kadar boyacı, sıvacı ve fayansçı varsa, tamamen binanın dışına çıkmış durumdalar ve mantolama yapıyorlar. Mantolama bilgileri yeterli olmadığı için uygulama hataları oluşuyor ve bu da verim kaybına neden oluyor. Yaptığınız mantolamanın da bir anlamı kalmıyor.
Üretilen sistemlerin ne kadarı gerçekten yerli üretim?
Üzülerek söylüyorum ki, bunun ana malzemesi Türkiye’de üretilmiyor, tamamen dışa bağımlıyız. Oysa, hammaddenin de Türkiye’de üretilebiliyor olması gerek. Bu, bence sektörün kanayan bir yarası. Bizim yapı kimyasallarında kullandığımız EPS’nin tamamı ithal. Ama sistemi oluşturan unsurlar, örneğin fileler, köşe profilleri, dübeller yerli üretim. Bunların dışında sistemi tamamlayan sıvalar, yapıştırıcılar, astarlar, mineral kaplamalar ve dış cephe boyaları da yerli üretim. Ama örneğin boya katkılarının yüzde 60 – 70’i yine ithal. Bu aslında, işin içinde olan büyük distribütörlerin, büyük grupların üniversitelerle işbirliğiyle kısa zamanda çözülebilecek bir konu. Katkı malzemeleri çok rahatlıkla Türkiye’de üretilebilir. Çünkü çok büyük bir pazardan bahsediyoruz; Türkiye’deki binaların yüzde 85’inin mantolaması yapılmamış. 80 milyonluk bir ülke için çok büyük bir rakam bu.
Pazarın büyüklüğü, bu alana yatırımı da cazip hale getiriyor. Bu durum, kaliteye ve rekabete nasıl yansıyor?
Pazarın çokuluslu büyük aktörleri, yalıtım sektörünün Türkiye’deki büyüklüğünün farkındalar. Yavaş yavaş pazara girmeye de başladılar. Elbette onların gelmeleri belli bir kaliteyi de getirecek, sektörde çıtayı yükseltecek. Yerli üreticileri yatırım yapmaya, ar-ge’ye önem vermeye, gelişmeleri takibe zorlayacak. Bu anlamda olumlu olduğunu söyleyebiliriz.
Enerji verimliliği, son yılların en önemli kavramlarından biri olarak karşımıza çıkıyor ve bu anlamda yalıtım önemli çözüm başlıklarından biri olarak sunuluyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Kyoto Anlaşması gereği, enerji verimliliği, emisyon hacimlerinin belli sınır değerlere çekilmesi gibi konularda belli zorunluluklar var. Türkiye de bu anlaşmayı kabul etti. Ama ortaya doğru bir proje konmalı. Türkiye’de hala doğru mantolama bir kitapçık haline getirilemedi. ‘Mantolama böyle yapılır’ diye bir tanım olmalı; ama yok. Isı köprülerinin önlenmesiyle ilgili bir bilimsel yayının, uygulamanın, örneklemenin yapılması gerekiyor. Fuarı birçok genç inşaat mühendisi arkadaşımız geziyor, EPS ile XPS’nin farkını bilmiyorlar; mantolamadaki detaylardan uzaklar. Isı köprüsünü sorduğunuzda, üniversiteden aldığı yüzeysel bilgiyi aktarıyor; ama fiziki uygulama noktasında çok büyük eksiklikleri var.
Pasif ev konsepti, şu an dünyaca kabul gören bir değer. Oysa biz hala yoğunlukları ve kalınlıkları bölgesel olarak netleştirebilmiş değiliz. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde metrekare başına enerji sarfiyatı 15 kws; ama Türkiye’de bu rakam 320, 350, 360… Bu da, enerjide dışa bağımlı olduğumuzu düşünürsek, büyük bir kayıp.