Şehirlerimiz depreme hazır mı?
Kesinlikle değil. Özellikle İstanbul'da depreme ilişkin tüm çalışmalar bina bazlı dönüşümler üzerine kurgulandı. Kentsel dönüşüm diye adlandırılan bu sürecin önceliklendirilmesi de, 1999 depremi sonrası yapılan analiz çalışmaları ve JİKA raporunun verilerine dayandırılarak değil, inşaat sektörünün yönelim ve ihtiyaçlarına göre gerçekleştirildi. Bir sürü adaletsizlik yaşandı, yaşanıyor.
Afet hazırlığı şehrin tüm hizmetlerini kapsayacak şekilde yapılmalı. Binanızın sağlam olması, afet durumuna hazırlıklı olduğunuz anlamına gelmez. Depremi okulda, işyerinizde, sokakta karşılayabilirsiniz. Şehir yalnızca evlerden oluşmaz. Altyapı birimleri hiç düşünülmüyor. Afet tehdidini yalnızca depremle de sınırlı tutmamalıyız. Örneğin geçtiğimiz yıl gerçekleşen bir fırtınada Osmanbey'de elektrik direklerinin devrildiğini, mezarlık duvarının çöktüğünü gördük. Çöken duvar altında saatlerce insan arandı. Çok şükür ki kimse zarar görmedi. Ancak bir fırtına ve çöken duvarın yarattığı kaos bile durumun ciddiyetini anlamak için yeterli bir uyarıydı. Ne yazık ki bu uyarıları dikkate alan bir şehircilik yaklaşımımız yok.
Büyük şehirlerde yapılan çalışmalara bakıldığında, öncelik neye verilmelidir?
Açık söylemek gerekirse bu çok zor bir zoru. Zorluğu da sorunların ve şu ana kadar biriken çözümsüzlüklerin çok katmanlılığından kaynaklanıyor. Şehirlerdeki temel hizmetlerin dağıtımı eşitsiz büyük ölçüde, bu çok ciddi bir planlama yaklaşımı sorunudur. Her semtin önceliği birbirinden farklı. Bu öncelikleri analiz etmek belki iyi bir başlangıç olabilir.
Afet yönetiminin, zamansal olarak üç sürece ayrıldığını söyleyebiliriz. Afet öncesinde, kriz yönetimine ilişkin planlama yapılır. Bu planlamaya yapı güçlendirme de dahil elbette. Ancak bilgilendirme ve arama kurtarma da dahil, altyapı, gömü ve salgın hastalık yönetimi de dahil, gıda ve temiz su tedariği de dahil. Kriz yönetimi yaşlıları, engellileri ve çocukları kapsayacak şekilde planlanmalı. Afet sırasında, daha önceden aldığınız bilinçli ve yerinde önlemler, sizi de korur, panik yapmanızı da engeller. Afet sonrasında ise daha önce planladığınız kriz yönetimi devreye girer. İstanbul depremi olduğunda, beni asıl afet sonrası endişelendiriyor. Son depremde toplanma alanları gündeme geldi, toplanma alanları ancak buzdağının görünen kısmı olabilir. Bence gıda ve temiz suya erişim çok büyük bir sorun olacak. Her mahalle ve her semt, toplanma alanlarıyla birlikte kendi gıda ve temiz su tedariğinin önlemini de almalı. Yerel yönetimler kadar muhtarlıklar da etkin rol oynamalı. Mahalle temelli örgütlenmelerin kriz yönetimini kolaylaştıracağına inanıyorum. Nitekim, en önemli insani ihtiyaçlardan biri de dayanışma...