Topçu Kışlası'nın mimar adayı, “tabi buraya herkes giremeyecek” dediğinde, AVM'nin kapısından bir işçi geri döndürüldüğünde, sitelerin etrafına duvarlar örüldüğünde, insanlar mahallelerinden TOKİ bloklarına sürüldüğünde, kent mekânının düzenlenme-üretilme biçiminin hayatımızdaki belirleyiciliğini, tahakkümle ilişkisini, insanları nasıl birbirinden uzaklaştırabildiğini, ayrıştırabildiğini gördük. Gezi Parkı Direnişiyle üretilen biraradalık ve mekânsal deneyim ise şu anda Türkiye’nin dört bir yanındaki forumlarda çoğalıyor. Bu forumlarda parklar, direnişin başından bu yana tetikleyici bir güç olan doğrudan demokrasi ve doğrudan eylem hareketinin yeni bir formda denendiği mekânlara dönüşüyor. Benzersiz bir tecrübe alanı olan Gezi’yi ve diğer illerdeki direniş noktalarını ayakta tutup, çoğaltıp, çeşitlendirip Gezi Parkı mekânının da ötesine taşımış ve derinleştirmiş olduk. İktidar kararı ile Gezi’ye yapılan son polis müdahalesi kalabalıkları dağıtacağı yerde büyüttü, birbirlerini mücadele içerisinde tanımış insanların dayanışmasını daha da güçlü kıldı, mücadeleyi birleştirdi ve bu halk hareketini meşru kıldı. Bu mücadelenin zaman ve mekânla sınırlandırılamayacağını; kentin, hayatın içinde devam edeceğini öğrenmiş olduk.
Bu mücadele sokakta başladı. Öznelerinin yaratıcılığıyla ve yıllardır süregiden mücadelelerin yanyana gelişiyle yine sokakta devam ediyor. Kalabalıkları önce çapulcu diyerek tanımaktan imtina eden, sonra samimi/marjinal, diye bölüp çarpmaya çalışan iktidara karşı forumlarda binlerce insanın tek bir ağızdan verdiği yanıt “bir arada ve kapsayıcı” olunduğudur. İnsanlar, katılımcı demokrasi yoluyla iktidarın açıkta bıraktığı boşluğu bizzat kendileri dolduruyoruz. Farklı görüşlerin zenginliğiyle bir arada tartışabiliyor, ortaklıklar yaratabiliyor, birlikte mücadele edebiliyor, tıpkı Gezi’de olduğu gibi. Gezi parkında başlayan mekânı dönüştürme pratiğinin yaptığı, yerel otoritelerin gözünde salt yeşil alan, sadece bir dinlenme alanı ya da çocuk parkı olarak tasarlanmış bir mekanın, bu özelliklerinden kopmaksızın bambaşka bir geçici komünal dayanışma alanı, farklıkların siyasal ortaklaşma mekânı kılınabilmesi idi. Dolayısıyla, şu an ‘içeride’ olunmasa dahi, mekâna anlamı ve işlevi içini dolduran insanlarca bir kere verilmiş ve ortak deneyim hafızalara kaydedildi artık, yer’in bir önemi yok. O mekanı dolduran, deneyimi belleğine depolamış tüm insanlar, aynı mekân pratiğini, her yerde yeniden canlandırdılar. “#heryertaksim” demenin anlamı da budur.
Forumlar nasıl işliyor?
Öncelikle alkışlamak, yuhalamak, bağırmak yok; çevredeki insanları rahatsız etmek istemiyoruz. Sesle değil, el işaretleriyle anlaşıyoruz birbirimizle. Alkış yerine ellerimizi havada sallıyoruz, onaylamadığımız bir konuda ellerimizi çapraz kenetliyoruz. Her akşam değişen iki moderatör forum için bir giriş konuşması yapıyor ve akışı sağlıyorlar. Konuların belirlenen gündem maddelerine göre geliştirilmesi ve karar almaya yönelik konuşulması için çalışıyorlar. Konuşmacılar sıraya giriyor ya da adını yazdırıyor. Herkes eşit derecede söz alma hakkına sahip. Genelde her konuşmacıya 2 ya da 3 dakika süre veriliyor. Farklı semtlerde, oranın tecrübelerini, ihtiyaçlarını da içererek yerelleşen bu forumlar, her biri kendi özgün gündemlerini oluşturmanın ve hızla birbirleriyle haberleşmenin, eşgüdümü yakalayabilmenin yollarını tartışıyor ve geliştiriyorlar. Her forumda ortak olan noktalar arasında, siyasal farklılıklara, etnik ve kültürel farklılıklara saygı; cinsiyetçi, ırkçı, faşizan söylemlere yer verilmemesi gibi eşitlikçi ve zenginleştirici bir takım etkenler sayılabilir.
Yerel forumların birbiriyle koordinasyonunu, fikirlerin ve kararların ortaklaştırılıp yayılmasını sağlamak üzere etkin organlar oluşturuyoruz. Sosyal medyada parklarbizim.blogspot.com adresinde forumlara dair güncel bilgileri edinmek ve yapılmış forumların notlarını incelemek mümkün. Gezi’de başlayan Videooccupy ve Gezi Radyo da halen yayınlara devam ediyor. Ayrıca Müştereklerimiz tarafından il ve ülke düzeyinde forumlar hakkında bilgilendirme için Hemzemin Forum Postası günlük olarak çıkarılıyor ve forum alanlarında dağıtımı yapılıyor.
Gezi Postası gazetesi ise, Gezi Parkı’nda başlayan ve 10 gün devam etmiş günlük yayınını artık haftada iki yayına dönüştürdü. Benim de içinde bulunduğum yaklaşık 10 kişilik bir ekibin çıkardığı, ama geri planda sayıca çok daha fazla kişiden destek alınarak üretilen bir gazete. Gezi’deyken her an değişen gündemi doğru haberler aracılığıyla takip etmek bizler için de oldukça zordu ve dikkat istiyordu. İnternet ortamında yazarlık yapan, tartışan bir grup olarak Gezi’de çadırımızda vardı ve bir aradaydık. Doğru bilgiye bizim kadar insanların da ulaşabilmesini arzu ettik ve Gezi Postası gazetesi fikrini ürettik, devam ettirdik. Gazetenin gazetegezipostasi.blogspot.com adresi üzerinden online olarak da Kürtçe, Fransızca, İngilizce gibi dillerde erişim mümkün. Facebook ve Twitter sayfalarından da takip edilebilir. İnternet ortamında sürekli güncellenen bilgiler ve geri plana düşmek durumunda olan geçmiş olayları birleştiren, arşiv niteliğinde bir çalışma olduğuna inandık. 15 Haziran cumartesi gününe kadar 5000 adet baskı alıp her gün Gezi Parkı ve Taksim meydanında dağıtıyorduk. Bu dağıtım bizim için internet kullanıcısı olmayan insanlara, tek seçeneğin ana akım medya olmadığını göstermek ve dezenformasyonu engellemek anlamına geliyordu. Belirttiğim tarihteki polis müdahalesi ile Gezi Parkı boşaltılınca da artık forumlarda dağıtır olduk. Bu süreçte haftada iki kez yenilenen baskıya forumlardan erişmek mümkün.
Önümüzde upuzun bir yol var ve bu daha sadece bir başlangıç.
Mimar Gülden Canol