Gezi Parkı'nın Ana Fikri Yok Edildi



Gezi Parkı’nı bir bütün olarak ele almalıyız. Bütün derken; Taksim Meydanı’na bakan geniş merdivenlerden, buradaki yaya köprüsüyle kurulan ve Maçka vadisine uzanan büyük rekreasyon alanını kastediyorum. Cadde geçmesine rağmen bütünlük sağlayan yaya köprüsü bu anlamda, kentsel tasarımın işlevsel bir parçasıydı. Köprünün yıkılmasıyla Gezi Parkı’nın ana fikri de yok edildi.

Rekreatif sistemin can damarı koparıldı

Gezi Parkı, Hilton tarafından bölünmüştü. Oysa meclis kararında, otel bahçesinin ulaşımı sağlayacak şekilde açık olması gerektiği yazar. Ana fikrin kesintisiz yürüyüş alanı olduğu açıktır. Amaç, İstiklal Caddesi’nde bulunan kültürel, özel ve ticari mekanlara karşılık, burada bir kamu işlevi yaratmaktır. Henri Prost’un yaptığı tasarımın ana fikri budur. Dolayısıyla sadece bir köprü yıkılmadı, bu ana fikir ortadan kaldırıldı. Topçu Kışlası yeniden yapıldığı takdirde, arkasındaki bütün vadi işlevsiz kalacak. Bu çalışmayı yapan mimarların bunun farkında olduklarını zannetmiyorum.

Taksim Gezi Parkı

Meydana yapılacak olan Topçu Kışla’sını mimari olarak tartışıyoruz ama kamuoyu, buradaki kentsel tasarımın ana fikrinin ne olduğunu ve kışla tarafından nasıl yok edildiğini çok fazla bilmiyor. Bu vadi gizli kalmış bir hazine gibi duruyor. Geçmişte de burayı kullanmak yerine sürekli istismar eden uygulamalar yapıldı. Böyle bir alan için yönetim planı olması gerekir. 1930’ların anlayışıyla yönetemeyeceğimize göre, bu planının, katılımcı bir şekilde yeniden ele alınması gerekiyor. Yaya köprüsü rekreatif sistemin can damarıydı; mimari eserin kaybından çok daha vahim bir olayla karşı karşıyayız.

Parkın trafikten arındırılmış bir ulaşım platformu olduğu unutuldu

Bu köprü daha önce de birçok kez yıkılmak istendi. Üstünden 20 tonluk kamyon geçiriyorlardı. Durumu fotoğraflayıp gösterdiğimizde; “Bir projemiz var. Burayı sağlam bir köprü haline getiriyoruz” denildi. Burası bir yaya köprüsü; değil kamyonların, arabaların bile girmesi yasak. Köprü o kamyonlara bile dayandı, yayalara hayli hayli dayanırdı. Yöneticiler farkına varmadılar ama bir facia yaşanabilirdi. İnsan hayatının bu kadar ucuz olması skandaldır.

Gezi Parkı’nın otopark olarak kullanılması vahim bir hataydı. Şu anda Eğitim Bakanı olan Prof. Dr. Nabi Avcı, İhsan Bilgin, Asu Aksoy, Murat Belge ve Semra Somersan’dan oluşan seçici kurul, bu rekreasyon alanını Cumhuriyet döneminde yapılmış en iyi uygulama olarak seçmişti. Büyükşehir Belediyesi, bu parkın araç trafiğinden arındırılmış bir ulaşım platformu olduğunu unuttu. Biz vatandaşlar olarak bu bilgiye sahipken, kentin kamusal hafızasını koruması gereken Büyükşehir Belediyesi yaşadığı ana sıkışarak onun içinde hareket ediyor. Bu nedenle de İstanbul’un korunması gereken bütün değerlerini unutuyor. Hafıza kaybının belirgin olarak ortaya çıkması, buraya ilk otellerin yapıldığı 1950’lere denk geliyor. Bu giderek artan bir şekilde kamusal alan krizine dönüştü.

Taksim Yayalaştırma Projesi

Yayalaştırma ile yaya ulaşımı engelleniyor

Açıkhava tiyatrosunun arkasındaki yolun tünele dönüştürülmesi tam bir garabet. Buna kim, nasıl karar verdi, tünel gerekli miydi, o alanın üzeri şimdi kullanılabiliyor mu; bunları kimse sorgulamıyor. O tünel için 10 milyonlarca lira harcandı. Şu an belediyeye bu tüneli neden yaptığını sorsanız, hatırlayacağını sanmıyorum. Üstelik o tüneli üstteki alanı yayalaştırmak için yaptılar. O zaman yaya köprüsünü neden yıktılar? İnsanlar eskiden oraya yürüyerek gidebilirken artık gidemiyorlar. Belediye sadece kendi kendine çelme takmış oldu.