Gelişmekte Olan Ülkelerin 1,4 Trilyon Dolara İhtiyacı Var



Dünya Bankası, küresel finansal koşulların süratle sıkılaşması ve uluslararası finansın kıt hale gelmesi durumunda, ağır borcu bulunan gelişmekte olan ekonomilerin aniden sermaye akışının durması riskine maruz kalabileceği uyarısında bulundu. Dünya Bankası'nın resmi internet sitesinde yayımlanan "Finansal Piyasalar Görünümü - Şubat 2014" isimli raporunda, finansal piyasaların önemli bir geçiş sürecinden geçtiği belirtilerek, gelişmiş ekonomilerde meydana gelen güçlü büyümelerle bu ülkelerde alınan ekstra önlemlere son verildiği kaydedildi. Raporda, para birimi ve iç enflasyon baskılarından dolayı bazı gelişmekte olan ülkelerin para politikasında daralmaya gittiği anımsatılırken, Türkiye'de özellikle politika faizinin sert bir şekilde artırıldığına değinildi.

Geçen yılın ilkbahar ve yaz aylarında, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) parasal genişleme politikasına karşı finansal piyasaların tepki verdiği vurgulanan raporda, bunun aksine Fed'in 18 Aralık'ta tahvil alımlarının azaltımına gitmesine piyasaların tepki vermediği aktarıldı.

Raporda, Arjantin'in Ocak ayında Peso'da yüzde 16 oranında devalüasyona gitmesi ve Çin'deki yavaş büyüme endişeleriyle kış aylarındaki sakin dönemin sona erdiğine işaret edilerek, şöyle denildi:

"Bunun ardından, küresel özsermaye piyasaları keskin bir şekilde düşüş gösterdi. 2013 yılı boyunca gelişmiş ülkelerde normalleşmeye dair belirtiler yoğun oldu. ABD, Japonya ve Avro bölgesindeki büyüme tahminlerinin artmasıyla gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki büyümeye yönelik tahminlerdeki farklılıklar da azaldı. Fed'in mayıs ayında parasal genişlemeyi azaltamasıyla birlikte, gelişmekte olan ülkelere sermaye girişi yüzde 45 oranında azaldı. Brezilya, Hindistan, Endonezya, Malezya, Türkiye ve Güney Afrika iç ve dış dengesizlikler yaşadı. Peru ve Meksika ise tam tersi olarak fazla kırılganlık yaşamadı".

Raporda, gelişmekte olan ülkelere gerçekleşen sermaye akışının eylül ayında dengelendiği dile getirilirken, sermaye akışının bu ülkelerde 2013 yılının 4. çeyreğinde güç kazandığı aktarıldı.

"Politik istikrarsızlık gelişmekte olan ülkeler için önemli bir risk"

Dünya Bankası raporunda, 2014 yılında küresel piyasalarda normalleşme süreci yaşanırken, gelişmekte olan piyasalara gelen sermaye akışlarının aşağı yönlü risklerle karşı karşıya olduğu aktarılarak, şu ifadelere yer verildi:

"2014 yılında gelişmekte olan piyasalara yapılacak olan sermaye akışının, 1 trilyon 65 milyar dolara gerileyeceği öngörülüyor. Ayrıca, dış borç ve banka kredi akışlarının da gelişmekte olan piyasalarda etkilenmesi bekleniyor. Hindistan ve Çin'de ise portföylerdeki özsermaye akışının artması bekleniyor. Ancak küresel piyasalarda devam eden normalleşme sürecinden dolayı gelişmekte olan piyasalara gerçekleşecek olan portföy akışı olumsuz etkilenecek. Bu etki bölgelere göre ise değişecek. Küresel finansal koşullar süratle sıkılaşır ve uluslararası finans kıt hale gelirse, ağır borcu bulunan gelişmekte olan ekonomiler aniden sermaye akışının durması riskine maruz kalabilir. Gelişmekte olan ülkeler, 2014 yılında kısa ve uzun dönem borçlarını geri ödeme yükümlülüğünü karşılamak için 1,4 trilyon dolara ihtiyaç duyuyor".

Özel sektör dış borç seviyesinin gelişen Avrupa'da yüksek olduğu vurgulanan raporda, dış finansman koşullarındaki değişiklik ile para birimi uyumsuzluğu risklerine karşı artan hassasiyete işaret edildi. Buna ek olarak birçok ekonomide önceki krizden kalan yüksek seviyeli takipteki alacaklar nedeniyle bankacılık sektörünün zayıf kalmayı sürdürdüğü dile getirilen raporda, "Daha genel olarak, düşük faiz koşulları altında özel sektör kredileri çok hızlı bir şekilde yükselen ülkeler, artan takipteki kredilerin bazı aşırı durumlarda bankacılık sektörü istikrarını tehdit edebileceği riskiyle, küresel faiz oranlarındaki yükselmeye savunmasız olabilir" denildi.

Raporda, başlıca gelişmekte olan ülkelerde yapılacak olan seçimlerin eklediği belirsizliğe de değinilen raporda, politik istikrarsızlığın gelişmekte olan ülkeler için önemli bir risk olduğu aktarıldı.

ABD tahvil faizlerindeki yükseliş, önemli portföy ayarlamasını tetikledi

Raporda, Fed kararlarının finansal piyasalar üzerindeki etkisine değinilerek, şunlar anımsatıldı:

"ABD'nin parasal teşvikten çekilmesinin olası beklentileri, ABD 10 yıllık tahvil faizlerini 130 baz puandan fazla yükseltti. ABD tahvil faizlerindeki yükseliş, önemli portföy ayarlamasını tetikledi. Gelişen ülkelerdeki tahvil faizleri mayıs başı ve ağustos sonu arasında 80 baz puanlık yükselişle başlayarak, 210 baz puana yakın yükseldi. Kriz sonrası dönemde ABD tahvil faizleri oldukça düşük bir oranda yükselirken, gelişen ülkelerde sermaye akışlarının bir kısmında görülen çıkışlar ABD'de faizlerin yükselmesini sağladı. 2009'dan beri küresel sabit gelirli hisselerde gelişen ülkelerin tahvil piyasalarının paylaşılması 2013'ün ilk yarısını kapsayan dönemde, son 10 yıldaki yüzde 7 seviyelerinden yükselerek yüzde 10 seviyelerinden fazla yukarı çıktı ve son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

ABD bütçe görüşmelerindeki pozitif görüşmeler ve hedef enflasyonu altında, son aylarda işgücü piyasası verileri ve güçlü ABD ekonomisinin sürmesi nedeniyle Fed geçen yıl aralık ayında varlık alım programında azaltıma başlama kararı aldı. Aralık açıklamasıyla birlikte, 2015 ortasından önce Fed'in gerçekleşmesini beklediği yüzde 6,5 hedef olarak belirlenen işsizlik oranına gerilemeden önce Fed, politika faiz oranını sıfıra yakın seviyede tutma kararını da korudu".