İnceleme konusu edilen Basın Ekspres Yolu, gerek sanayileşmenin etkisiyle gerekse ticari faaliyetlerin hızlı bir biçimde gelişmesi ile birlikte, hemen yakın çevresinde, Bağcılar, Küçükçekmece, Bahçelievler, Bakırköy ilçelerinin bir kısmı üzerinde, enformel gelişen konut alanları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu gelişmeye koşut olarak aksın güneyinde 1960’lı yıllarda Ataköy, kuzeyinde ise 1970’li yıllarda Halkalı konutları projeleri düzenli ve planlı kentleşmeyi sağlamada birer örnek olarak sayılabilir.
1960’lı yılları, ülkenin içinde bulunduğu konjonktür içinde değerlendirmek ve anlamak gerekir. 1950’li yıllardan sonra hızlanan göç olgusunun ülkenin kentleşme pratiğine etkisi çok büyük olmuştur. Yaşanan hızlı göç karşısında hazırlıksız olan kent ve planlama, bir barınma sorunu olarak konut sorununu çözmede çok yetersiz kalmıştır. Bu çerçevede gecekondu olarak ifade edilen konut üretme biçimine ilişkin farklı yasal düzenlemelerin yapılmaya başlandığı görülmektedir.
Bu kapsamda 20.7.1966 tarihinde kabul edilen 775 sayılı Gecekondu Kanunu ile gecekondu önleme bölgeleri ile plansız yapılaşmanın önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Bu kanunun amacı hızlı kentleşme ile kent çeperlerinde kamu arazileri üzerinde gelişen düzensiz konut alanları oluşumunu engellemek ve belirlenecek alanlarda toplu konut uygulamaları ile ihtiyaç sahiplerine düzenli konut alanları sunmaktır.
Gecekondu Kanunu madde 19 gereğince; ıslaha muhtaç veya tasfiyesi gereken gecekondu bölgeleri ile yeniden halk konutu veya nüve konut yapımına tahsis edilecek sahaların haritalarının hazırlanması, imar ve ıslah plânlarının düzenlenmesi, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın denetimi altında, ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Kanunun 32. maddesi uyarınca; bu Kanunun uygulanacağı sahaların imar ve ıslah planlarının tanzim ve onanması işlemleri ile bu sahalarda yapılacak konutların tipleri, iç ve dış ölçüleri, oda ve müştemilat durumları, mahalli şartlara göre kullanılacak malzeme cinsleri ve sair hususlara ait esaslar 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine bağlı kalınmaksızın, hazırlanacak yönetmelikte gösterilir.
Yasanın çıktığı 1966 yılından günümüze kadar 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nda değişik tarihlerde birçok değişiklik yapılmıştır. Buna karşın özellikle 1980’li yıllara kadar çözülemeyen gecekondu sorunu için 1984 tarihinde 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılar Hakkında Kanun, yine 1984 tarihinde 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ve 1985 yılında ise 3194 sayılı İmar Kanunu kabul edilmiştir.
Bu tarihlerde çıkan yasal düzenlemeler, temelde planlı bir kentsel yerleşmeyi hedefleyen yaklaşımlar sergilese de asıl olarak kentsel alanlardaki mülkiyet deseni üzerinde etkili olmuşlardır. Özellikle 2981/3290 sayılı kanun uyarınca gecekondu ile birlikte imar mevzuatına aykırı yapı kavramı öne çıkmaktadır. Yasanın çıktığı tarihlerde hisseli mülkiyet dokusu üzerinde gelişen kentsel düzen sadece kentin çeperlerinde değil, kentin yerleşik alanı olarak nitelendirilebilecek birçok noktasında kendini göstermiştir. Halen de günümüzde kentsel dönüşüm başta olmak üzere, kentin yeniden inşasında mülkiyet deseninden gelen “hisse” önem kazanmaktadır. Hisseli mülkiyetin belirleyici olduğu imar planlama yaklaşımlarında mevcut yasal çerçeve, hem ıslah imar planları hem de uygulama imar planları ile birlikte 2981/3290 sayılı kanunun ilgili maddelerini uygulama şansı vermektedir. Ancak 2981/3290 sayılı yasal düzenlemelerin 18.md ile birlikte uygulanabilme koşulları unutulmamalıdır.
Hisseli Mülkiyet Üzerinde Konut Gelişimi-Kayabaşı, Foto: A.E.Erbaş/2009
Genellikle, kentlerin yeni gelişme alanlarında, arazi nitelikli alanlarda, plansız alan üzerinde, ancak kendi mülkiyeti üzerine yerleşenlerin yapıları da “imar mevzuatına aykırı yapılar” olarak sınıflandırılmıştır. Bu alanlara yerleşenlere, Tapu Müdürlüğü tarafından hisseli tapu verilmiştir. Yani parselin fiilen bölünmemiş durumunda, tüm parsel yüzeyinde pay oranı kadar mülkiyete sahip olduğu belgelenmektedir. Ancak bu parsel üzerindeki pay sahipleri ise kendi aralarında özel parselasyon planına dayalı olarak yaptıkları bir fiili sözleşme ile paylarına karşılık gelen alan kadar yerini belirlemektedir. Buna taşınmaz hukuku alanında, “hukuken şayi, fiilen müstakil” durum denilmektedir.
İmar Yasası ise, yapı sahiplerinin kendi arazileri üzerine yapı yapabileceklerine ilişkin hükümler getirmektedir. 2981 sayılı İmar Affı Yasası, uygulama imar planı olmayan alanlarda bu hisseli durumu, fiili duruma uygun olarak çözmek için kurallar koymuştur (10 b ve c fıkraları). Uygulama imar planı olan alanlarda bu sorunu çözmek için ise, 18 Madde ile Ek 1 maddesinin kombinasyonunu olanaklı kılmıştır.
Bugün İstanbul’un önemli gelişme bölgelerinde 775 sayılı kanuna bağlı Gecekondu Önleme Bölgeleri oluşturulmakta, imar uygulamasına ilişkin hem 18.md hem de 2981 /3290 sayılı yasanın birlikte kombinlendiği imar uygulamasına ilişkin planlama çalışmaları yapılmaktadır.
Bugün ise, mülkiyet yapısının şekillendirdiği bu kentsel dinamikler, özellikle kentsel dönüşüm gibi kentin yeniden kurgulanmasında "hisse" olarak paydaşlar arasında bölüştürülmektedir. En büyük tartışma konularından birisi de elde edilen arsa/proje değerinin bölüşümü konusudur. Planlama bu konuda yeni eşitsizlikler yaratmaya devam etmektedir.
Kent Çeperinde Toplu Konut Gelişimi-Ispartakule-Kayabaşı, Foto: A.E.Erbaş/2011
1950’li yıllarda ülkemizde yaşanan değişimlere bağlı olarak, bir barınma sorunu olarak “gecekondu” kavramı ortaya çıkmıştır. 1970’li yıllarla birlikte aynı tablo boyutlanarak sürmüştür. İstanbul artık yüksek yoğunluklu, boşluksuz büyüme eğilimini güdümleyen, çok katlı “apartmanlaşma” sürecinin egemenliğine bürünmüştür. Bu durum son derece hızlı işleyen kentleşme düzeyinin yansımasıdır. Böylelikle bu dönem, Türkiye kentsel gelişme sürecine damgasını vurabilecek, birçok ilk örneğin oluşmasına ortam hazırlamıştır.
Ortaya çıkan hızlı, kitlesel nüfus yoğunlaşması, kentsel yapı içinde mekânsal planlamanın önüne geçerek, kendi mekanizmasını yaratmış ve bu mekanizma içinde yaşama geçen yeni konut üretme biçimleri belirmiştir. Bunlardan birincisi gecekondulaşma yoluyla konut üretme biçimiyken; ikincisi “yapsatçı” modelle (kat karşılığı yürütülen müteahhitlik uygulaması) oluşan apartmanlaşmadır.
Ortaya çıkan bu tablo içinde 1950’li yıllarla belirginleşen gecekondulaşma olgusu zaman içinde biçim yöntem ve nitelik değişikliğine uğrayarak, artık göçün bir sonucu değil nedeni haline gelmiştir. Bu durumu belirleyen hususun başında bir çok çevrenin belirttiği üzere rant olgusu gelse de asıl üzerinde durulması gereken hususun mülkiyet olduğu unutulmamalıdır.
Bugünün birçok zengininin arazi rantından ortaya çıktığı da bilinmektedir. Bu haliyle ilk başlardaki gecekonduludan başka bir “yeni kentli”nin oluştuğu da açıktır. 1980’li yıllarla birlikte “gecekondulaşma“ ve “gecekondulu” kavramlarıyla yapılan tanımlamanın yetersiz kalacağı bir düzeye ulaşılmıştır.
Bugün ortak yaşama kültürünün en üst düzeye ulaştığı kamusal kentsel mekanın kullanımından özel mekanın kullanımına kadar, tüm alanlarda toplumsal grupların eğitim, kültür, gelir düzeyi, sosyal ilişkileri gibi temel özellikleri belirleyici olmaktadır. Bu nedenle ortak yaşama kültürünü, birlikte iş yapabilme kapasitesini ifade eden “sosyal sermaye” ile bütünleştirmiş bir toplumsal yapıyı sağlamamız gerekmektedir.