Gebze-İzmir Otoyolunda ‘Çevre’ Devre Dışında!



Kamuoyunu oyalayan siyasal polemiklerle gözden kaçırılmaya çalışılan “Gebze-Bursa-İzmir Otoyolu” projesindeki “ÇED oyunları”nın ve çevre düşmanı güzergâhların farkında mısınız?

Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Manisa ve İzmir sınırları içinde planlanan yol için yapılacak “bilgilendirme” toplantılarının takvimi yerel gazetelerde duyurulunca, “sıra”sı çevrecilerin dikkatini çekti. 17 Ocak’ta yapılan “ilk” halk toplantısı, yolun “son” aşamasındaki İzmir’deydi… Takip eden toplantılar ise yine yol yapımının “tersi” yönünde sıralanarak, 1 Şubat’ta Kocaeli’nde tamamlanacak!

Buna göre İzmirliler 6-7 yıl, Manisalılar 4-5 yıl, Balıkesirliler de 3-4 yıl sonra illerinden geçecek yolun güzergâhı ve çevreye etkileri hakkında “acele” fikir beyan edecekler… Böylece dış finans kurumlarının “şart” koştuğu “halkın bilgilendirilmesi”, 6 ilde “10 günde” sağlanmış olacak!

Nilüfer Yerel Gündem 21 Genel Sekreteri Mehmet Kartal bu görülmemiş “aceleci”lik karşısında diyor ki; “Anlaşılan, Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay ortaklığı tarafından oluşturulan Otoyol Yatırım ve İşletme AŞ (OYİAŞ) adlı şirket, 421 kilometrelik projedeki ‘toplumsal denetim’ sürecini ‘dünya rekoru’ denebilecek bir zamanlamayla ‘tamamlamak’ istiyor.”

Uluabat ‘tartışılmıyor’!

Bu takvimde daha da dikkat çeken en “garip” duyuru ise yolun Bursa’dan geçecek bölümüyle ilgili 3 toplantıdan birinin Ovaakça’da yapılması… Oysa Ovaakça-Akçalar arasında zaten Bursa Doğu Çevre Otoyolu var. Bitmiş ve kullanılmakta olan yolun “ne”si halka sorulacak; zaten yapılmış olan bir inşaat için hangi bilgilendirme yapılacak?

Buna karşın “güzergâh”ta asıl tartışılması gereken Akçalar-Mustafakemalpaşa arasındaki bölge ise “sessizce” geçiştiriliyor; çünkü aynı bölge Uluabat Gölü’nü içeriyor... Toplantının, gölün kenarındaki Gölyazı yerine gözden ırak Çördük köyünde yapılması ise antik ve doğal değerler üzerindeki otoyol tehdidinin halktan gizlenmesi, hatta hiç tartışılmaması anlamına geliyor.

Nitekim projenin resmi web sitesindeki haritaları inceleyenler hayretler içinde kalıyorlar… Çünkü bölgenin on binlerce yıl öncesini barındıran Aktopraklık Höyüğü otoyol uğruna haritada yer değiştiriyor!!! Yol güzergâhını kaydırmak yerine höyüğü “ötelemek” hangi kafanın ürünüyse, Gebze-İzmir arasındaki tarih ve doğa da işte “o kafa”ya emanet...

Biyoçeşitlilik ‘ezilecek’

Hele Uluabat Gölü ve çevresindeki yaban hayatı ve göçmen kuşları ağırlayan, uluslararası RAMSAR sözleşmesinde gezegenimiz adına korunması öngörülen “sulak alanlar”ın böylesi bir aymazlığın elinde kalması nasıl tanımlanabilir?..

Nitekim 1997’den önce programa alınmış olması nedeniyle yönetmelikte “ÇED’den muaf” tutulan otoyolun, üstelik OYİAŞ imzalı broşüründe de deniyor ki: “Otoyol güzergâhındaki doğal bitki örtüsü ve biyoçeşitlilik kalıcı olarak zarar görecek; hayvanların mevsimsel göçlerine ve hareketlerine bariyer oluşturacak.”

Bu gerçeğin vurgulandığı çevresel ve sosyal etki değerlendirmesi (ÇSED) ise sadece projeye kaynak sağlayacak yabancı bankaların “finansman şartı” olarak yapılıyor.

Bu nedenle eğer ÇSED çalışmaları olumsuz görüşle sonuçlanır ve buna neden olan, “çevreye duyarsız güzergâh”ta ısrar edilirse, projenin dış kredi bulma şansı azalacak… Ülkenin en gecikmiş otoyol yapımında “yap-işlet-devret”e bel bağlandığından ötürü de sevinç yerine “hüsran”! yaşanabilecek.

Peki, Marmara-Ege bağlantısının artık yaşama geçebilmesi için ne yapmak gerekiyor? Yanıt açık ve kısa; başta Uluabat Gölü olmak üzere, doğal zenginliklerimizi gözetmeyi “maliyet artışı” kabul etmeyen çağdaş bir anlayışla güzergâhın belirlenmesi...

Öyle görünüyor ki Karadeniz kıyı yolunda yaşanan doğa ve kültür katliamının Gebze-İzmir bağlantısında da yinelenmemesi için, STK’leri ve hepimizi zor günler bekliyor…