Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) yargıya “takılan”!
Galataport’u yeniden pazarlayabilmek için bu kez
“danışarak” hareket edecekmiş... 4 firmadan teklif aldığı
“danışmanlık” ihalesini “EFG İstanbul Menkul Değerler AŞ - Mag
Mühendislik Ltd. - İşmen Hukuk Bürosu”ndan oluşan “şirketler birliği”
(konsorsiyum) kazanmış... ÖİB’nin açıklamasına göre şirketler birliğinde
uluslararası tecrübeye sahip, kıyı yapıları ile imar planı konusunda “deneyimli
danışmanlar” varmış.
Arkadaşlara başarılar dilerken, konuyla ilgili bazı gerçekleri de
yeniden anımsatmakta fayda görüyorum:
1- Galataport Projesi’nin Mimarlar Odası’nca “dava” edilmesinin nedeni,
“ihale”si değil; ihale edilen projeye esas olan “imar planı”ndaki yasalara ve
şehircilik ilkelerine aykırı, toplum ve kent çıkarlarını gözetmeyen “ayrıcalıklı
yapılaşma hakları”dır.
2- Nitekim yüksek yargı da ihaleyi kazananlara adeta “armağan” edilen bu
“kayırmacı” imar haklarını hukuka ve kamu yararına aykırı bulduğundan, inşaat
olanağını yitiren mimari proje “geçersiz” konuma gelmiş; aynı nedenle ihale de
“dayanaksız” kalmıştır.
3- O halde şimdi yapılması gereken, başta “kıyı”, “imar” ve “koruma”
yasalarına uygun; “imar hukuku”na ve “şehircilik ilkeleri”ne aykırı olmayan ve
öncelikle “toplum yararı”nı gözeten bir arazi kullanımını ve mekân
tanımlamalarını sağlayacak yeni bir plan üretmektir.
4- Yeni Galataport da işte bu yeni plana “uygun” bir mimariyle
düzenlenmedikçe, hukuken geçerlilik kazanamayacaktır.
Eski proje nasıldı?
Peki, iptal edilen plan ve proje, “hangi nedenler”le kamu yararına ve
şehircilik ilkelerine aykırıydı? Özetleyelim;
“Liman tesisleri yapmak adına Boğaziçi kıyısında yasalara aykırı süper ‘lüks
daire’ler, gösterişli ‘ofis’ler, denize nazır ‘ticari ünite’ler ve alışveriş
mağazaları; kültür ve eğlence adı altında çeşitli rant yapıları inşa ederek
kamuya ait bir arazide hukuka aykırı satılık ve kiralık dev bir emlak pazarı
yaratmak; kentin ve toplumun bu kıyı alanındaki kuşaktan kuşağa haklarını yok
saymak”tı...
Nitekim projedeki “rakam”lar bunun kanıtıydı. 100 bin m2’lik alanda 150 bin
m2 inşaat öngörülmüştü. Asıl amaç olan “yolcu limanı” sadece 8 bin m2 iken,
“pazarlanacak mekânlar” 90 bin m2’ydi... Örneğin otel bile terminalden büyük, 10
bin m2 iken; mağazalar 24 bin m2; konut-ofis blokları 40 bin m2’yi geçiyordu..
yani, Galataport’un aslında yüzde 5’i “port” (liman), gerisi “emlak rantı”ydı...
Bu dengesizliğin yasalara göre Boğaziçi kıyısında “teklif” bile edilemeyecek
olan “otel-rezidans-lüks konut-ofis-mağaza” vb’lerinden kaynaklanması ise sözde
“liman”a eklemlenen rant binalarının ne denli “fırsatçı” bir anlayışla
tasarlandığını kanıtlıyordu.
ÖİB yeniden “benzer” bir proje peşindeyse, “danışman”ların “uluslararası
deneyim”leri de işe yaramayacak; çünkü dünyanın hiçbir uygar ülkesinde,
şehirciliğin ve mimarlığın toplumsal yükümlülüklerini bu denli yok sayan bir
“devlet projesi” üretilemez...
‘Şehircilik’ nerede?
Danışman şirketler birliğindeki firmaların “uzman”lıkları “menkul değerler”,
“mühendislik” ve “hukuk”. Hukuku anlamak mümkün; çünkü mahkemenin iptal ettiği
bir planın ardından izlenmesi gereken yeni yol için “hukuka saygı” önkoşul... Bu
yolun öncelikle “mimarlık ve şehircilik ilkeleri”ne uymaktan geçeceği yargı
kararına da bağlanmış olduğuna göre, danışmanlığın buna uygun uzman kuruluşlarla
belirlenmesi gerekmez miydi?
Galataport projesinin bir daha mahkemece “iptal edilmeyecek şekilde”
hazırlanması için danışmanların ilk yapacakları iş yargı kararını ve kararın
dayandığı bilirkişi raporlarını okumak.. sonra da kamu yararının ve kentsel
sorumlulukların ne anlama geldiğini bilen ve savunan “mimar ve şehirci
danışmanlar”la çalışmak...
Tabii, ÖİB “sakın onları dinlemeyin, pazarlanacak yapıları çoğaltmaya
çalışın” demezse...