Galata'da Tarihi Bir Bina; İçinde Korunası Bir Kümes...
Bundan birkaç hafta önceydi... "Koruma" yüksek lisans atölyesinde, camianın önde gelen eski hocalarından biri anlattı: Galata'da tarihi bir binanın üst katında o binanın mimarisini anlamayan, bilmeyen Sivas'tan gelmiş köylü bir adam oturamaz. O binaya kümes koyamaz..
Öznesini kaybetmiş bu "koruma" anlayışı bir binanın mimarisini insanın barınma hakkından daha önemli bulan bu elitist cümle; bugün "koruma" adına İstanbul'da yapılan, yapılacak olan işlerin hangi anlayışta olduğunu özetlemekteydi..
Sustum... Bakışlarım rahatsız etmiş olacaktı ki, Hoca sordu:
-Sence?
Ne denir ki.. Sivas'tan Galata'daki o binaya taşınmak zorunda bırakılanlar; şimdilerde az gelişmiş ülkenin az gelişmiş kenti İstanbul'da elitist bir tavırla karşı karşıya kalıyorlardı.
Aydınlarını ve entelektüellerini fikren Batı'dan ithal eden, kendini hazmedememiş bu tavrın tam ortasında "dönüşüm" projelerine karşı, kent üzerine yürütülen ucuz siyaset oyunlarına karşı bir şeyler yapmak isteyen onca uğraş onların gözünde basit bir köylü ayaklanması mıydı?
Peki ya İstanbul fanusunun dışında... Kent olmaya aday onca yerin, koca Anadolu'nun "köylü" kentlerinin mücadelesi... Siyasal rant uğruna mezhepleriyle, dinleriyle, kökenleriyle, en hassas yerlerinden vurulan oradakiler... Dağlara çıkarılan, mezhebi, kökeni yüzünden az gelişmişliğe hapsedilen ve bu özellikleriyle siyasal iktidara karşı politikleşmesi bile bir rant olarak kullanılan geniş ovaları, büyük dağları İstanbul'dan görmek, anlamak; sonra Galata'daki Sivaslı'ya bakmak, onun kümesinden rahatsız olma hakkını kendine sormak...
Avrupa hayranlığının sarhoşluğunda, 2010 Avrupa'nın eşsiz kültür başkenti İstanbul'a adım adım ilerlerken nice kümessiz tarihi binalara...