Uzlaşmaz iç çelişkilere sahip, çok katmanlı, eşitsiz gelişen kapitalistlerin
devletleri üstünden, krizdeki kapitalist sistemi ayakta tutmak için anlaşmaları
kolay mıydı? 26-27 Haziran 2010’daki G20 zirvesi gösterdi ki,
kaostan çıkış, merkezi bir iradeyi, planlamayı gerektirir; oysa ortada,
fırsatını bulsa diğerinin gözünü çıkaracak kurtlar sofrası var. Ve zirveden
özetle şu mesaj çıktı: Yangın büyük, herkes canını kurtarsın… Bunu şöyle de
okuyabilirsiniz: Altta kalanın canı çıksın!..
G20 zirvesinin önemli bir gündem maddesi, banka işlemlerinin
vergilendirilerek banka iflasları riskine karşı fon kurulmasıydı.
Vergilendirmeye G-20’nin çevre-yükselen ülkelerinin (Türkiye dahil) karşı olduğu
biliniyordu. Sonuçta, ortak bir irade çıkmadı, her ülke kendi karar versin
denildi. Yakın gelecekte, dillendirilmeye korkulan başka bir banka krizi var.
Küresel fırtına ABD’de banka krizi olarak başladı, bu yangını söndürmek için
bütçe kaynaklarını boca eden devletlerin mali krizi ikinci perde idi. Şimdi ise
yeniden bir banka krizi gündemde. Başta Yunanistan olmak üzere bütçe açığı büyük
devletlerin bonolarını ancak Avrupa Merkez Bankası ile IMF finanse ediyor.
AB’den bu amaçla harcanmış para 440 milyar Avro olarak ifade ediliyor. Ancak
derde derman olmuş değil bu alımlar. Yeni fırtına ne? Yeni fırtına, batık
devletlerin bonolarını almış Alman, Fransız ve diğer yabancı bankaların
alacaklarının sıhhat ve afiyetsizliği ile ilgili… PIGS’in, yani Portekiz,
İrlanda, Yunanistan ve İspanya’nın Fransız ve Alman bankalarına borçları,
toplamda 1 trilyon dolara yakın. Yine diğer yabancı bankaların İspanya ve
İrlanda’dan alacakları 2 trilyon dolar!.. Şimdi gündemde, bu borçları
çeviremeyecek ülkelerin, alacaklı bankaları dibe çekmeleri kâbusu var…
Kurtlar sofrasında, “Kemer sıkmayı bırakın, büyümeliyiz” diye inleyen ABD’ye
Avrupa’nın cevabı, kemer sıkmak, bütçe açığı ve kamu borçlanma yükünü makul
düzeye çekmek şeklinde oldu. Gerekçeler makul. Yeni bir banka krizine doğru
evrilen gidişatta, büyümeyi kim düşünür?.. Bu da belki yeni bir depresyona
götürecek uzun bir resesyon demek… Özellikle G8’deki patronların tek dileği var;
hiç olmasa kimse korumacı davranmasın. Bunun da bir dilek olarak kalma ihtimali
çok yüksek…
Çift küçüldü, çift büyüdü
2010’un ilk çeyrek büyüme verisi bu sabah saat 10’da TÜİK tarafından
açıklanacak (açıklandı). Beklenen, yüzde 12’lik bir büyümeydi. Bunun AKP
hükümeti ve yandaşlarınca şamatası çok yapılacak. Ama züğürt tesellisi… Böyle
çift rakamlı büyüme, tamamen “baz etkisinden”…
Kaynak: TÜİK, GSYİH veri tabanı, 2010 ilk çeyrek tahmini % 12, ikinci çeyrek
% 5 varsayıldı.
Yani, 2010’un ilk 3 ayında üretilmiş mal ve hizmeti, 2009’un ilk 3 ayında
üretilenle karşılaştırınca yüzde 12 gibi bir sayıya varıyorsunuz. Ama o
karşılaştırdığınız yer, 2008’in ilk çeyreğine göre yüzde 14.5 gibi tarihi bir
çöküş mevsiminin verisiydi. Yani yüzde 14.5 küçüldüğünüz yerden yüzde 12 gibi
bir hızla çıkmak önemli bir anlam taşımıyor. Sonuçta, yüzde 12 de büyüseniz,
2008’in ilk çeyrek pastasına ulaşamamış durumdasınız.
2008’in ilk çeyreğinin büyümesini de yüzde 5 olarak tahmin edenler
çoğunlukta. AB’deki daralmaya rağmen, ikinci yarıda büyüme sürer de 2010’un
tamamında, büyüme yüzde 5 olursa, mal ve hizmet üretim seviyesi ancak 2008’deki
düzeyine çıkmış olacak. 1998 fiyatlarıyla 2009’da 97 milyar TL’ye gerilemiş
milli geliri, 2010 sonunda 101.9 milyar TL’ye çıkmış olacak. Yani 2008’de
üretilen milli gelir seviyesine… Ama unutulmaması gereken bir şey var. Pasta
2008’deki büyüklüğe getirilse bile, o arada nüfusun her yıl yüzde 1.5 arttığını,
neredeyse nüfusa her yıl 1 milyon kişinin eklendiğini hatırlayın. 2008’in
pastasını 71.5 milyon kişi üretip paylaşıyordu. 2010’un aynı büyüklüğe çıkacak
pastasını ise bu kez 73.5 milyon kişi paylaşacak. Yani sofraya 2 milyon kişi
daha katıldı. Bu da kişi başına dilimin biraz küçülmesi demek.
Özetle, yüzde 5 büyüme, 2008’e dönüşten başka bir şey demek değil, bir.
Büyümüş pastanızı da 2 milyon artmış yeni nüfusla paylaşınca eskiye göre
yoksullaşmış sayılırsınız, iki…