Fırtına Deresi İntikam Alır!



İçinde, yalnızca öğrencilerinin değil, bütün bir vadinin serinlediği Fırtına Deresi'ne bakınıyor, Dikkaya İlköğretim Okulu Müdürü Mustafa Kaptan; elmacık kemiklerindeki kızarıklık bu kez 'Lazlıktan' değil, dipsiz bir hüzünden. Dikkaya'da hidroelektrik santrala (HES) onay çıkmasını 'kara haber' gibi alıp çağlayan dereye, sonra çay bahçelerine, kızılağaçlara son kez göz gezdirirmiş gibi, bir süre dalıyor. "Yazık!" diyor Mustafa öğretmen, "50 yıl sonra burası çölleşecek!"

Fırtına Vadisi, Ardeşen ve Pazar ilçeleri sınırından yukarı, doğal bir oluk gibi, yarılarak uzuyor. Otoyolun solundaki dere, sağdaki çay bahçelerine, kızılağaç ve kestanelere, mısırlara, taze fasulyelere bereket saçarak akıyor.

Dikkaya, kıyıdan 20 km. içeride kurulmuş. Köy, karşıdan sağ kolunu dereye yaslamış, uzun bir uykunun ortasındaymış gibi sessiz, buna rağmen görkemli fakat şirin. Biri beton diğeri tarihi köprüyle köye giriliyor. Su şırıltısı çocuk cıvıltısını bastırıyor.

'Dere buranın kliması'
Mustafa Kaptan, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu'nun (EPDK) Fırtına Vadisi'ndeki Dikkaya'ya santral kurma izni vermesini, 'gence yakıştırılmayan ölüme' benzetiyor. 'İstanbul Türkçesini konuşanlar bu derenin dilinden anlamıyor, Mustafa öğretmene göre. "Bu dere vadimizin klimasıdır" diyor, "Kışın eksi 3'e düşer, yazın artı 10'u aşar. Türlü otlar, canlılar bu sistem sayesinde yaşıyor. Bu sıcaklıktaki küçük bir değişim önce küçük otları, sonra ağaçlarımızı yok edecek. Sonra bu vadi 50 yıl sonra çölleşecek." Mustafa öğretmen, 'birkaç bin kilovat elektrik için doğanın katlini' vicdanlara bırakıyor. "Başka türlü olabilir" diyor, "Ortadoğu temiz su istiyor. Biz pazarlayamaz mıyız?" diye soruyor.

Mehmet Kaptan, annesi Fehime'yle birlikte, üzeri kivi ve incir ağaçlarıyla örtülmüş alabalık havuzunun yanında, 5 bin nüfuslu köyünü düşünüyor. Dere kenarında, takayı andıran 'Titanic' adlı bir balık lokantaları var. 14 yıldır Fırtına Vadisi'ni görmek için gelen turistlere hizmet veriyor.

1998 yılında yine Fırtına Vadisi'ne, ama 10 km. yukarıya Dilek-Güroluk Santralı kurulmasına karşı verilen hukuki mücadeleyi, Danıştay'ın 'Buraya santral kurulmaz' kararını çok iyi hatırlıyor. Ve "Cezalandırıldık" diyor, "Santrala izin vermedik ya, ondan sonra ne mezar açıp ölü gömebiliyoruz, ne fasulye dikmek için bir çalıyı kesebiliyoruz. Tüm vadiyi sit alanı ilan ettiler. Biz de buna uyduk. Şimdi diyorlar ki, 'Burası sit değil!" Annesi Fehime, santral haberini duyunca geçmiş felaketleri anımsıyor. "Derenun intikami buyuk olur" diyor, "Alur adami goturur." Sonra büyük bir günah işleniyormuş gibi, susmaktan başka çare bulamayıp Allah'a sığınıyor.

'Tesisimiz 100 metre geridedir'
Osmanlı Alabalık Tesisleri, Dikkaya'dan aşağıda, Duygulu Köyü'ne yakın bir dönemeçte, dere manzaralı bir mevkide müşterilerine derenin mucizesi 'deniz alasını' sunuyor. Ömer Çavuşoğlu, ağaçlar yüzünden işletmeyi fark edemeyip geçen araç sahipleri için koyduğu '100 metre geride' tabelasıyla meşhur... Çavuşoğlu, '100 metre' değilse de birkaç kilometre ilerideki Dikkaya Köyü'nde yapımı düşünülen santral için 7-8 köy, onlarca yayla, yüzlerce tür bitkinin yok edilmesine öfkeli, "İzin vermeyeceğiz!" diyor.

Felaketin el rehberi
Karadeniz Çevre Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Yaşar Yeğen'e göre, Dikkaya'ya inşa edilecek hidroelektrik santral doğayı şöyle etkileyecek:

- İnşaat ve hafriyat erozyonu tetikleyecek.
- Genişletilecek ve yeni yapılacak yollar can ve mal kayıplarına neden olacak.
- İnşaat sırasında oluşacak patlamalar ve çatlaklar nedeniyle sahanın hidrografik özellikleri değişecek.
- Hidroelektrik santral ve ünitelerinin inşası boyunca, bu bölgelere hizmet götürülmesi için yapılacak yeni servis yolları, tünel inşaatları, inşaat şantiyesi, atık sahaları Kaçkar Dağları Milli Parkı sınırları içerisinde kalacak.
- Deniz alası, derelerin inşaatla bulanıklaşması yüzünden yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacak.
- 15 hektarda, endemik türler de dahil ağaçlar kesilecek.