Fatih Belediyesi Ne Yapıyor?



Sulukule halkı yerinden yurdundan edildi ama şimdi onları tahliye edenler mağduru oynuyor. Fotoğraf: Şebnem Kısakürek

Sulukule çöküntü alanıysa, çöküntü olmaktan çıkartılıp soylulaştırılırlarken neden sakinleri tahliye edilerek yeniden iskan ediliyor?

Fatih Belediyesi’nce “dünyanın en ‘sosyal’ projesi” olarak tanıtılan Sulukule kentsel dönüşümünde yaşanan mağduriyetler ve hak ihlallerinin görünür olmasıyla, dünyanın en ‘antisosyal’ projesi artık ulusal ve uluslararası kamuoyundan da, kamu vicdanından da saklanamaz hale geldi. Hükümet politikası olarak Roman açılımının “barınma” kısmı ise bir “kötü” uygulama ve “yapılmaması gerekenler” örneği olarak Sulukule’yi referans göstermek zorunda. Bu tablo karşısında, anlaşılan Fatih Belediyesi köşeye sıkıştı. Başkan Demir, Sulukule Romanlarının mağdur edilmediklerini basına ve kamuoyuna ispatlama derdinde.

Nitekim, bir söyleşide “İnsan hakları açısından asacaklarsa assınlar” oksimoronuna sarılmış. Konuyla ilgili uluslararası sözleşme, antlaşma ve mevzuatı kendisine hatırlatarak ikaz eden birçok ulusüstü örgütü atlaması bir yana, rövanşist bir adaletten kaynaklanan idam cezası ile insan hakları kavramının yanyana gelemeyeceğini de düşünemiyor. Vicdan ile yüzleşmeyi ve mağdurlar ile empati kurmayı öne çıkaran insan hakları temelli yaklaşım, sebep olunan şiddet ve zulmün toplumsal hafızadaki yerini alarak tekrarlanmamasını amaçlar. Mağduriyet ve zulmün failleri ise inkara, suçlarını meşrulaştırmaya veya kendilerini “mağdur” göstermeye çabalar. Suçlarını reddederek yüzleşmeden kaçanlar hâlâ yönetici mevkindeyseler, o toplum, vicdanı körelmiş, empati yoksunu yöneticilere mahkum demektir.

Mazlumu oynayan Demir, projesine de meşruiyet arıyor: “Sulukule eski Sulukule değildi. Sadece üç eğlence evi kalmıştı, hakikaten çöküntü alanıydı.” Bu inkar, yoksullaşan mahalleliye neden hiçbir istihdam politikası geliştirilmediğini açıklamıyor. Hiçbir iyileştirme yapılmayarak mahallenin devlet eliyle çöküntüye terk edilişini açıklamadığı gibi. Sonucun, iktidarların sorumluluğu, daha doğrusu sorumsuzluğundan doğduğu böylece gözlerden kaçırtılıyor. Sulukule’nin “teneke evleri”ne atıfla, yıkımlarını haklı kılmaya çalışan Başkan’a, devletin ekonomik yardım/kredi sunarak evleri iyileştirebileceğini, yasaların buna pekala elverişli olduğunu ve aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerinin de bunu gerektirdiğini hatırlatmak isteriz. Sulukule’deki evlerin çoğunun az bir masrafla ıslah edilebilecek nitelikte ve hepsinin tapulu olduğunu da.

İktidarların kentsel dönüşüm mahallelerini tanımlarken çok sık kullandıkları “çöküntü” sözcüğü, altında yatan tüm dışlayıcı ve ayrımcı ekonomik, sosyal, kültürel ve hatta ahlaki imaları ile bir meşruiyet aracı değil ise, bu çöküntü bölgeleri çöküntü olmaktan çıkartılıp soylulaştırılırlarken neden sakinleri zorla tahliye edilerek yeniden iskan edilmek zorunda? Mahalleler insanları ile yaşatılamaz mı? Bu projelerin çizim ve maketlerindeki figürler, neden mutlaka laptoplu, takım elbiseli, tayyörlü, traşlı, fönlü olmak zorunda? Kentsel dönüşüm demek ki sadece mekânları dönüştürmeyecek. Mahalle sakinlerinin kendilerine ait kültürel kimliklerini ve görünümlerini, Avrupai ve şık giyimli beyaz Türklerinkilere dönüştürecek! Ya da bu figürler, memleketimin kara tenli, ortalama giyimli insanlarına en baştan yer olmadığının açık ilanından başka bir şey değil. Mahallelerde mahalleliye yer olmadığını bizzat kendi maket ve çizimlerinde bilcümle âleme ilan eden bilcümle kentsel dönüşümcü başkanın, “mahalleliye projeyle evleriniz çok değerlenecek satmayın dedik” demeçleri inandırıcı olmuyor. Yüksek rakamlı projelerinden yoksul mahallelilerin zaten pay satın alamayacağı ve nesillerdir yaşadıkları mekânlarından böylece kopartılacakları da çok net.

Kimler oturacak?

Köşeye sıkışan Fatih Belediyesi ile TOKİ’nin imdadına basının bir bölümü yetişiyor. “TOKİ’den Sulukule Projesi” başlığı altında, 620 konutluk modern inşaatı öğrenerek, bölgedeki suç oranlarını azaltacak projelerin müjdesini alıyoruz. Yoksulluğun kriminalleştirilerek, yoksulun potansiyal suçlu ilanıyla dönüşüm projelerine meşruiyet sağlanması bu süreçte çok sık başvurulan ve kentlilerin paranoyaları üzerinden inşa edilen bir taktik. Oysa suçtan arındırılmış bu modern alanlarda kimlerin oturacağı, listeler halinde açıklansa kent asıl o zaman gerçek suç ve suçlularla tanışacak. Acele kamulaştırma korkusu ve pahalı projenin getireceği maddi yükün baskısı altında satılan evlerin kimlere kaç kuruşa gittiğinin projeleri de bir yapılıverse... Ya da Taşoluk’tan ev sahibi yapıldıkları her vesilede belirtilerek reklam malzemesine dönüştürülen 349 kiracı ailenin, işyerlerine erişimde zorluklar, kültürel ve sosyal mağduriyetler ve “kira öder gibi ev sahibi olma” aldatmacası sonucu katlanan borçlar ve icra korkusu nedeniyle Taşoluk’ta tutunamadıkları, geride 3-5 ailenin kaldığı gerçeğiyle de yüzleşilse.

Bir kısım basına göre, TOKİ tarafından Sulukule’de sosyal sorumluluk ile eğitim ve gelir seviyesi yükseltme projeleri başlatılmış. Yaşayanları terke zorlanmış, evleri yok edilmiş, dozerlenerek dümdüz edilmiş bir Sulukule’de bu çeşit projelerin ilanı ancak Nisan 1 şakasıdır. Yoksulluk ve yoksunluğa katmerlendirilmiş ve tüm sosyal dayanışma ağları çökertilmiş olarak dört bir yana dağıtılmış Sulukule’nin Roman nüfusuna yönelik bu projelerin muhatabı da, olsa olsa bugünlerde Sulukule toprağından fışkıran tarihi ve arkeolojik buluntulardır! 8 Nisan Dünya Romanlar Günü’nde sahne ve ses düzeni desteğiyle günah çıkartan Başkan, panodaki “Mustafa Demir. Fatih Belediye Başkanı” ile dosta düşmana Romanların hamisi olduğunu ispata çalışırken, konuşmasına “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” diye başlayınca eğreti konumunu açık ediverdi. Başa dönersek, Sulukule diye bir yer olduğunu öğrenen gelecek nesiller (ve bir kısım torunlar), Bizans’tan yerleşik Romanların kaderini öğrendiklerinde ve toplumsal hafızadaki mağduriyetlerle tanıştıklarında Fatih Belediyesi’ni de, başkanını da vicdanlarında kurdukları mahkemelerde yargılayacaklardır. Ve Demir işte asıl bundan kaçamayacaktır.