Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesinin
ardından uzun bir süre sonra halkın protesto eylemleriyle ilk sokağa dökülüşü
çevreyi korumak amacıyla ve Ege’de gerçekleşti.
Aliağa’da termik santral yapılmasına karşı çıkan yöre halkı
çevre illerden de büyük destek aldı ve binlerce kişinin katıldığı “insan
zinciri’’ oluşturuldu. Bu eylemleri Gökova’daki termik
santral karşıtı eylemler izledi; halk buldozerlerin önüne yattı; yolları
kapattı. O zamandan beri Ege’de Muğla’da,
İzmir’de, Bergama’da ve daha bir çok yerde
halkın çevre duyarlılığı ile gerçekleştirdiği eylemler bir tarih yarattı.
Sermaye-iktidar işbirliği
Çevreyi korumayı amaçlayan eylemlerin kimi başarılı oldu kimi de iktidarın ve
sermayenin ortak çabasıyla, “Hukuku ayaklar altına alan’’ uygulamalarıyla
başarısızlığa mahkum edildi. Muğla’daki üç termik santralın “arıtma tesisi
olmadan çalıştırılamayacağı’’ yönündeki mahkeme kararlarına karşın o dönemin
hükümetince, elektrik kesintileriyle kamuoyu bezdirilerek çalıştırılmaya devam
edildiği unutulmadı. Bergama’daki hukuksal sürecin arapsaçına çevrilerek
gündemden düşürülmesi için yasal mevzuat da dahil iktidarın elindeki her türlü
olanak kullanıldı. Mahkeme kararları çevreyi bozacak yatırımları durdurduğunda
görmezden gelindi, bu da olmadığında, bu kararları geçersiz kılacak mevzuat
değişikliğine gidildi, yeni yasalar çıkarıldı.
Bu yüzden altın madeni şirketlerinin, “İnsana, çevreye ve hukuka
saygılıyız’’ demesi pek inandırıcı olmuyor.
Bugünlerde Aliağa’da, Gökova’da, Bergama’dakilerin benzeri bir mücadele
İzmir’in gelecekteki önemli su kaynaklarından biri olan havzanın ortasında
yeralan Efemçukuru’nda yürütülüyor. Burada on yıl önce başlayan yatırım
çalışmalarına maden karşıtı köylülerin yürüttüğü hukuksal süreç eşlik etti.
İzmirliler buradaki tehlikeden ne kadar haberdar bilinmez ancak son gelişmeler
burada kıyasıya bir hukuk mücadelesi verildiğini gösteriyor. Efemçukuru’nda
bağcılıkla uğraşan köylülerin, arazilerini maden şirketine satmakta direnmeleri
üzerine iktidar tarafından alınan “acele kamulaştırma kararı’’nın iptali için
Danıştay’da dava açıldı. İlginç olan durum, “acele kamulaştırma’’ uygulamasına,
Kamulaştırma Yasası’nda yer alan “yurt savunması’’ gibi olağanüstü hallerde
başvurulması. Diğer yandan şirkete verilen ruhsatın ve ÇED izninin iptali
davaları sürüyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Encümeni, 8 Ocak 2008 tarihinde “Su
Havzalarını Koruma Yönetmeliği gereğince Gayrısıhhi Müessese ruhsatı
verilmesinin uygun olmadığı’’ görüşüyle
Efemçukuru’ndaki madenin kapatılmasına karar vermişti.
Geçtiğimiz günlerde konuyu görüşen İzmir İl Genel Meclisi, Büyükşehir Belediye
Encümeninin kapatma kararının tam olarak uygulanması yönünde tavsiye kararı
aldı.
Gözler açık olmalı...
Maden şirketinin son günlerde sayfalar boyu ilanlarla atağa geçmesi,
Efemçukuru’nda cevher işlenmeyeceği yönünde açıklamalar yapması, kamuoyunun bir
kez daha bilgilendirilmesini zorunlu kılıyor. Çünkü oradaki madencilik faaliyeti
sırasında çok sayıda ağacın kesileceği, tonlarca toprağın kazılması sırasında
ağır metal kirliliğinin yaşanacağı gözden kaçırılıyor.
Efemçukuru, kent için önemli bir su havzasının ortasında. İzmirliler’in
gözlerini açık tutması gerekiyor.