“Kentlerimizdeki mimari özeni 700 yıllık cephe denetimi geleneğimize
borçluyuz...” Tahmin ettiğiniz gibi bu söz “biz”im değil; “Avrupa kentleri”
için... Avrupa Mimarlık Konseyi’nce yayımlanan (Architects Council of
Europe-ACE) “Beyaz Kitap”tan...
Geçmiş mimarimizle övünsek bile, kentlerimizin bugünkü hali ortadayken; yeni
binalardaki “cephe denetimi”miz ise sadece tarihi yapılara “komşu” parsellerde
var. Bu konuda da, “farklı olmalı” diyen koruma kurullarımız ile “eskiyle uyum”u
arayanlar da yıllardır uzlaşamadılar!
Türkiye Mimarlar Odası’nın da üye olduğu ACE’nin yöneticileri geçenlerde
İstanbul’daki “Mimarlık ve Eğitim Kurultayı”na katıldılar. Başkan Juhani
Katainen, Eğitim Komisyonu’nun Başkanı Ferenc Makoveny ve Avrupa Mimarlık
Politikaları Forumu (EFAP) Başkanı Rob Docter, özetle dediler ki: “Mimar
öncelikle topluma karşı sorumludur; ancak, bu sadece mimarlara bırakılamaz.
Kente ve çevreye uyumlu yapılaşma için kamusal denetim gerekir...”
Avrupa kentlerinde hayranlık uyandıran “tarihsel ve çağdaş” görünümün “sır”rı
da işte bu... Peki, aynı denetim bizde neden yok? “Uygunsuz” yapılaşmaya
“aldırmayan” imar düzenimizin ardında ne var?
En kısa yanıtı, “emlak rantı”na düşkünlük… Kenti umursamayan her yapı, yüksek
kazanç sağlıyor; siyaset de “imar soygunu”yla bütünleşince, cephe denetimi bir
yana, ayrıcalıklı ruhsatları bile önleyecek “kamu”yu ara ki bulasın...
İşte bu süreçte “mimarlık ve şehircilik yoksunu” yapılaşma “yüz kızartıcı”
düzeye gelince, kimi kentlerimizde “estetik kurul”lar oluşturulmaya başlandı…
Herkesi rahatsız eden “mimari karmaşa”ya karşı “estetik denetim”le çözümler
aranıyor. Son yıllarda Manisa, Kayseri, Kocaeli, Bursa, Sakarya, Eskişehir gibi
kentlerde oluşturulan estetik kurulların çalışma tarzları farklı olsa bile ortak
amaçları, “mimaride özensizliği önlemek...”
Aynı hedefi 50 yıldır savunan, hatta üyelerinin tasarımlarına benzer amaçla
“mimari ÇED” uygulayabilen Mimarlar Odası’nın da bu çabaları desteklemesi,
öncelikli “kamusal” görevleri arasında...
Eskişehir’deki ‘gerilim’
Ne var ki Eskişehir’de “tersi”ne bir durum yaşanıyor. Oda yöneticileri,
belediyenin estetik kurul uygulamasına “geliştirici katkılar” yapmak yerine
“yasal yetkin yok” diyerek tümden karşı çıkıyorlar! Yerel yönetimin “iyi
niyetli” girişiminde “ortak sorumluluk” üstlenmeleri gerekirken, “Tasarım
özgürlüğümüz kısıtlanamaz” gibi söylemlerle mimarlıktaki “evrensel denetim
kültürü”nü yadsıyabiliyorlar...
Yerel seçimler öncesinde başlayan bu gerilimin, kente duyarlılığını herkesin
takdir ettiği bir belediye başkanıyla yaşanması da “tuhaf” değil mi? Mimarlar
Odası’nın estetik kurullar için “yol gösterici” olması gerekirken, Eskişehir’de
tümden “engelleyici” işlev üstlenmesi, birkaç hafta önceki “Mimarlık ve Eğitim
Kurultayı”yla da çelişiyor...
‘İmar’da denetim...
Estetik kurullardaki “ilk” deneyimlerle açığa çıkan asıl “ülke gerçeği” ise;
“uygunsuz”lukların temelinde mimarın özensizliği değil, “kenti ve mimariyi
gözetmeyen imar koşulları”nın bulunmasıdır.
Özellikle şu “tip” imar kurallarıyla, yapıların tekdüze “şekli” zaten baştan
tasarlanıyor. Sadece “yap-sat”çılığa göre biçimlenen “parsel” boyutları ve “yapı
kütlesi” kararlarıyla, en usta mimar bile kentlerimizi tek tip yapan “yeknesak
apartmanlar” dışında tasarım yapamaz. Hele şu “H=Serbest” kuralının “şımarık
kuleler”i ise “rant siyaseti”nin çirkinlik anıtları değiller mi?
Bu nedenle “estetik kurul”lar konusunda asıl tartışılması gereken
“varlık”ları değil, mimarideki karmaşayı “baştan” yaratan “imar kararlarını
denetleme işlevleri”nin olup olmayacağıdır. Hiç kuşkusuz mesleki ve akademik
kurumlarla “işbirliği” içinde üstlenilmesi gereken böylesi bir işlev için,
mimarlarımızın, “önleyen” değil, “özendirerek geliştiren” bir tutum
sergilemeleri gerekiyor...