Eskişehir'de 'Estetik Arayış'a Katkı

Kente karşı "özen"li mimariyi çağdaş yapılarda da gözetmek artık herkesin dileği. Özellikle "yap-sat" sektörünün "tek tip apartmanlaşma"sı karşısında ... Ne var ki hem "geç kalınmışlığın" yarattığı "kalıcı çirkinlikler", hem de "kimliksizliğin imar düzeni", bu dileğin gerçekleşmesini zorlaştırıyor.

Buna, mimarların yıllardır tartıştıkları "tasarım özgürlüğü" de eklenince; kentlerinin "güzel" yapılaşmasını isteyen belediyelerle, "mimari dokunulmazlık"larını asıl 'projeye uymayan müteahhitler'e karşı savunmaları gereken mimarlar arasında gerilimler bile yaşanıyor... Tıpkı son aylarda Eskişehir'de olduğu gibi...

Açıklamalardan özetler
Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in 1999'da başlattığı "estetik denetim"e Eskişehir'deki kimi mimarların 7 yıl sonra gösterdikleri sert tepki, 7 Eylül 2006 günlü yazımızın konusuydu.

Büyükerşen'in aslında "uygarca" bir arayış içinde olduğunu belirtirken; bunca yılın ardından ve üstelik "muhalif siyasi kimlikler"le başlatılan böylesi bir "karşı çıkış"ın "mimari amacı aştığı"nı da vurgulamıştık...

Basındaki tam sayfa "protesto" ilanlarıyla Büyükerşen'e yönelik "karikatür"lü kınama afişleri hakkındaki değerlendirmemize, Mimarlar Odası Eskişehir Şubesi'nden "imzasız" bir açıklama geldi. Konuyla ilgili bölümünde deniyor ki: "Estetiğe değil, belediye başkanının müdahale tarzına karşıyız. Kurulun bağımsız, demokratik ve oda temsilcilerini de içermesini savunuyoruz..."

Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu'nun 1 Ekim 2006 tarihli basın açıklamasında da şöyle söyleniyor: "Estetik kurulların yapısının katılımcı bir şekilde oluşturulmasının kent mimarisine ve demokrasisine katkılar sağlayabileceğini düşünmekteyiz..."

Bu dilekler, "yerel kamuoyu"nun da beklentisi. Örneğin, Eskişehir Politik Araştırmalar Merkezi yazarlarından Gürcan Banger , 29 Ağustos 2006 tarihli makalesini şöyle noktalamış: "Bugün Odunpazarı'nın bir bölümü dışında hızla kimliksizleşen Eskişehir'den 'Ben sorumlu değilim' diyebilecek bir sosyal kesim olduğu kanaatinde değilim. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Önemli olan şimdiden sonra neler yapabileceğimiz..."

Banger haklı; kent kültüründeki "binaların içi kullanıcıya; ama dışı herkese aittir.." kuralının yaşama geçebilmesi için "katılımcı bir denetim" nasıl oluşacak?

'Mimari'sizliğin mimarları
Sorunun çözümünü taraflara bırakırken kentlerimizdeki "kimliksiz" mimarinin temel nedenlerini anımsamakta yarar var. Kuşkusuz en büyük "dert" kaçak ve "mimarsız" yapılaşma. Kentsel çirkinliğin devasa kaynağını oluşturan yasadışı rant pazarını önleyecek bir siyaset, adeta "tarihsel beklenti"miz oldu...

Ancak, çirkinlik "yasal" ve "projeli" yapılaşmalarda da yaygınlaştığına göre, acaba bunda "mimari beceriksizlikler"in payı ne kadardır? Her mimar elbette ki her binasında sanatını göstermek ister. Bu kaygıyı taşımayanlar, diplomaları olsa bile mimar sayılabilirler mi?...

Ne var ki kentlerimizin mimari görünümlerini belirleyen imar ve inşaat pazarı düzeni, mimarlara da "ruhsuz" ve "kolay inşa edilebilir" projeler dayatıyor. Buna direnebilen, "sipariş"le tanımlanan projeleri değil, "öğrendiği"ni ve "beğeni"sini tasarlamaktan ödün vermeyen mimarlarımızı ise -eğer hep "duyarlı müşteri"ler bulamazlarsa- yaşam boyu "onurlu bir işsizlik" bekliyor...

Bu nedenle "estetik denetim"in başarısı, mimarların da "yap-satçılığın teknik ressamlığı" konumuna düşmelerinden "korunma"larına bağlı. Örneğin her katta mutlaka bilmem kaç daireyi "aynı plan ve cephe"yle isteyen müteahhitlerin arzularına göre değil; her parselde özgün tasarımlara olanak veren "imar planı kararları" sağlanmalı...

Hele yapılaşmayı "aynı ölçülerde betonarme kütleler" olarak anlayan imar yönetmelikleri; buna uygun arsa parselasyonları ve sözde "imar nizamı" denen yeknesak yapı yığınları tanımları, kentin mimarisinde nasıl güzellik sağlayabilir ki?..

Bunlara "sanatsal özü terk edilen mimarlık eğitimi" ile "mimariyle bağlarını kopartan şehircilik eğitimi"ni de eklemeliyiz... Mimarlık okullarından "yetenek sınavı"nı kaldıran; kent plancılığını da "tasarım" saymayan anlayışı artık açıkça "sorgulamalı"yız...

İşte eğer bunlar önlenebilirse, "telif hakları" adına estetik denetime karşı çıkan; projelerine uymayan işverenlere karşı ise "susan mimarlar" azalır. Çünkü, özgün tasarımlara verilecek imar ve mimarlık politikası desteği, mimarın yaratıcılığını güvenceye alacak; uygulamadaki "aykırılık" lara müdahalesini de etkin kılacaktır...

Sözün kısası; "estetik denetim çağdaşlıktır", estetiği yaratabilmenin koşullarını sağlamak ise "çağdaş uygarlık" tır...