Kayseri ve Konya sanayi
ve ticaret alanında dinamizm gösteren, ama bunu hâlâ kültürel çeşitlilik ve
dinamizme yansıtma sürecinde olan, ve bu anlamda da kentin yaşanabilirlik
ölçümlerinde yol alması gereken kentlerimizken, son yıllarda kentsel yaşamın tüm
boyutları içinde gelişmesine örnek olan çok başarılı bir kentimiz var;
Eskişehir. Eskişehir’in son yıllarda geçirdiği dönüşümü
izlemek, başarı için vizyon-çaba-irade temelinde hareket
etmenin ne kadar önemli olduğunu izlemektir; ekonomiden kültüre bir
kenti demokratik normlar temelinde yaşanabilir kılmanın yerel ölçekte nasıl
başarılabileceğinin öyküsünü dinlemektir; ve Türkiye’nin yarını ve geleceği için
insanın umutlarını artırabileceği bir örnek üzerine konuşmaktır. Şüphesiz ki,
Eskişehir’in sorunları vardır, daha çok yapılması gereken iş ve proje vardır.
Ama, Eskişehir örneği, üzerinde çalışmamız, desteklememiz ve kaybetmememiz
gereken bir başarı öyküsüdür.
Ekonomik kalkınma ile demokratik normlar temelinde birlikte yaşama
olasılığını yaşama geçiren, kentsel yaşanabilirliği bir bütün olarak
başarabilen, ve bu birlikteliği tarihsel olarak farklı dönemlerde tekrar tekrar
yaşama geçiren başka bir kentimiz, İzmir’dir. Philip
Mansel, 3 Mart, 2008’de Le Monde Diplomatique’de
İzmir’in tarihsel gelişimi ve önemi üzerine yazdığı yazıda, İzmir’in, bizim de
vurgulamak istediğimiz çok önemli niteliklerini şöyle tanımlar; tarihsel olarak,
aynı anda, bir ‘Akdeniz’li, bir ‘Avrupa’lı, bir ‘modern’, bir ‘kozmopolit’
kimliğe sahip İzmir, tanımlanması zor ama “zenginlikle farklılıkların birlikte
yaşamasını beraber başarma potansiyeline” sahip bir kenttir. İzmir, tarihi
içinde şiddet, dışlama ve aşırı milliyetçi dönemlerinden geçmiştir; ama her
zaman, ekonomik zenginlikle kültürel çeşitlilik ve birlikte yaşamayı beraber
başarma temelinde kendisini “yeniden-keşfetmiş ve kurmuştur”.(1)
Örneğin, Eskişehir’den, ve Türkiye’nin bir sürü ilinden farklı olarak,
İzmir’in, gerek tarihi, gerek eğitim-temelinde güçlü yapısı, gerek doğal
zenginlikleri, gerek iklimi, gerekse de ulaşımdan turizme coğrafi rahatlığı,
v.b. artı değerleri içinde, bugünde kendisini yeniden-keşfetmemek, ve ekonomiden
kültüre çok önemli bir ‘kent havzası’ olarak kendisini
geliştirmemek için hiçbir mazereti yoktur. İzmir çok rahatlıkla Türkiye’nin
Ar-Ge merkezi olabilir; ekonomik kalkınmanın Ege kent havzası olabilir. Yeter
ki, İzmir bu yönde bir vizyona, bir çabaya sahip olsun; ki, vizyon ve çaba
eksikliği, bugün İzmir’in temel sorunudur. Eskişehir’den farklı olarak, bugünkü
başarılarının çok daha ötesinde başarılar elde etmek için mazereti olmayan bir
kenttir, İzmir. Bugün size bu iki kentimizi sunacağız. Önce Eskişehir.
Parlak yıldız Eskişehir
Eskişehir, konser salonları, tiyatroları, opera binası, festivali ile
Anadolu’nun dinamik kültür ve sanat kenti. Aynı zamanda, son yıllarda yaşadığı
ekonomik dinamizm ile girişimcilik ve rekabet alanlarında da çok önemli bir
atılım içinde olan bir kent. Bu ikili başarının kaynaklarının başında eğitim ve
eğitime verilen önem geliyor. Eskişehir, Anadolu ve
Osmangazi Üniversiteleri ile bir üniversiteler kenti.
Eskişehir’in bu özelliklerini sayılarla da göstermek mümkün. Bu çalışmada
gönderim yaptığımız CNBC-E Business dergisinin ‘İllerin Yaşanabilirliği
Endeksi’ne, ve EDAM adlı düşünce kuruluşu tarafından yaptırılan
‘Türkiye’nin Rekabet Endeksi’ne baktığımız zaman, Eskişehir,
ekonomi, sağlık, eğitim, güvenlik, kent hayatı ve kültür-sanat alanların tümü
içinde, Türkiye’nin 4. yaşanabilir kenti çıkıyor. Rekabet endeksinden yer alan,
anaokulundan itibaren öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, ortalama bitirilen
okul yılı, okuma yazma oranı ve ÖSS başarısı gibi değişkenler dikkate alarak
oluşturulan ‘insan sermaye endeksi’nde Ankara’dan sonra 2. sırada yer alıyor.
Eskişehir, Ar-Ge harcamaları, kişi başına düşen akademik yayın ve patent sayısı
gibi değişkenlerden oluşan ‘yaratıcı sermaye endeksi’nde de
Ankara ve İstanbul’dan sonra 3. sırada. Türkiye’deki bölgesel kalkınma kent
bazında ekonomik canlılık ve etkinlik, emek piyasası, yaratıcılık, insan
sermayesi, sosyal sermaye ve fiziki altyapı gibi değişkenlerle ölçen
Rekabet Endeksi, genel olarak, Türkiye’nin rekabet endeksi
sıralamasında Eskişehir, Kayseri ve Konya gibi diğer kentlerin önünde, 5. sırada
yer alıyor. Bu çok büyük bir başarı.
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen,
kentin kalkınması konusunda üniversitenin söz sahibi olması gerekliliğini
sürekli vurgulamaktadır. Büyükerşen 2000’li yıllarda ‘nasıl bir Eskişehir
olmalı’ hedefiyle seminer, kongre ve sempozyumlar düzenlediğini, o dönemde
hiçbir yerel yöneticinin bu bilgilerden yararlanmayı düşünmediğini, kendisinin
eline fırsat geçince üretilen bu bilgileri değerlendirdiğini söylüyor. Belediye
başkanının öncelikli görevinin şehri yaşatmak olduğunu, bunun da şehirde yetişen
gençlerin o şehirde kendilerine bir gelecek hayali kurabilmesi, şehirlinin
sokaklara çıkıp birbiriyle buluşması, kendisi gibi olmayanlarla temas etmek
istemesi anlamına geldiğini ifade ediyor.
Büyükerşen bunu başarıyor. Eskişehir, Uluslararası Eskişehir
Festivali’yle, Odunpazarı Evleri’yle, konser
salonlarıyla bir kültür, sanat ve eğlence kenti. Eskişehir, alışveriş
merkezleri, parkları, bahçeleri, Porsuk Çayı üzerindeki
köprüleri, gondolları, plajı, heykelleri, raylı sistem taşımacılığıyla bir
Avrupa kenti görünümünde ve Türkiye’de örnek ve yaşanabilirliği yüksek bir kent.
Suç oranı, deprem riski, sanata ve spora olan ilgi, hava kirliliği ve trafiğin
durumu, yeşil alan miktarı ve kişi başına düşen doktor ve hastane sayısı gibi
altı ana kıstasa dayandırılarak Burak Mavi tarafından hazırlanan ve CNBC-e
Business’ın Ekim 2008’deki sayısında yayınlanan kentlerde yaşanabilirlik
endeksine göre Eskişehir, yaşanabilirlik endeksinde 4. sırada yer alıyor.
Eskişehir’in en önemli sorunu, trafik sıkışıklığı.
Farklılıklara açık
Eskişehir’e dinamizm katan ve onu diğer Anadolu kentlerinden ayıran ikinci
unsur, göç almış bir kent olarak kozmopolit bir sosyal ve kültürel yapıya sahip
olmasıdır. Kentin farklılıklara açık, birlikte uyum içinde yaşama ve hoşgörü
geleneğini ifade eden ‘Eskişehirlilik’ kimliğinin, kente dışardan gelenlerin
katkısı olduğu vurgulanıyor. USİAD tarafından Ocak 2009’da
yapılan bir görüşmede, Büyükerşen’e bir kentin göç alması, göç edenlerin
potansiyelinden yararlanıldığı ve göçün heyecan ve dinamizm iyi yönetildiği
takdirde bir kazanım olduğunu belirtiyor.
Eskişehir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin
Sarar da, kendisiyle 2007 yılının sonunda yaptığımız görüşmede,
Eskişehir’in 19. yüzyılda Kafkaslar’dan ve Balkanlar’dan göç alması nedeniyle,
‘çokkültürlü’ bir yapıya sahip olduğunu, bu nedenle Eskişehir’de diğer
kentlerdeki şoven anlayışa rastlanamayacağını vurguladı. Sarar’a göre dışarıdan
gelene yabancı gözüyle bakılmaması, Eskişehir’in İzmir ile birlikte
‘nerelisin?’ sorusunun sorulmadığı birkaç şehir arasına
girmesini sağlıyor. Sarar, diğer muhafazakâr Anadolu kentlerinden Eskişehir’in
bu yönüyle farklılaştığını ve kültürel anlamda küreselleşmeye çabuk uyum
sağlayabilen bir kent olarak 2000’li yıllardan itibaren değişime ve dönüşüme
uğradığını söylüyor. Bu durumu, kentin küreselleşme ve Avrupalılaşma vizyonuyla
açıklıyor.
Eskişehir ekonomi alanında makine, imalat ve metal eşya sanayii, savunma ve
havacılık sanayii gibi sektörlerde önemli başarılar elde etmiş ve tekstil
alanında Sarar gibi bir ‘dünya marka’sı oluşturmayı başarmış. Ancak son yıllarda
ekonomik üretim ve canlılık açısından sıkıntı yaşıyor. Eskişehir’de Ticaret
odası, Ticaret Borsası Başkanları ile yapılan görüşmeler göstermiştir ki, kentin
ekonomik canlılığını sağlayan yaklaşık 65 bin üniversite öğrencisidir. Referans
gazetesi yazarı Eyüp Kelebek, 8 Ekim 2008’deki yazısında, Eskişehir’deki üretime
yönelik sanayi yatırımlarındaki durgunluğa işaret ediyor ve Eskişehir Sanayi
Organize Bölgesi’nde yatırım yapan kuruluş sayısının hızla azaldığına dikkat
çekiyor. Dolayısıyla, ‘Türkiye’nin Rekabet Endeksi’nde Eskişehir’in en kötü
sırada olduğu endeksin ‘ekonomik etkinlik ve canlılık endeksi’
olması da, Eskişehir’in sanayi gelişiminin desteklenmesinin gerekliliğini ortaya
koyuyor. Eskişehir’i kaybetmeyelim, ona destek verelim.
(1) P. Mansel, “Turkey’s Global City: Third golden age for İzmir”
(Türkiye’nin Küresel Kenti: İzmir için üçüncü altın dönem”, Le Monde
Diplomatique, 3, Mart, 2008.
İzmir’in ihtiyacı büyük düşünmek
İzmir, eğitim kurumlarıyla, insan sermayesiyle, tarihiyle, çok boyutlu
kimliğiyle ekonomik kent havzası olabilir. İzmir’in mazereti yok, vizyona ve
büyük düşünmeye gereksinimi var
İzmir, bir liman kenti olması nedeniyle her zaman dış dünya ile bağlantısı
olmuş bir kent; bir üniversite kenti; bir tarih; ekonomik dinamizm potansiyelini
içinde taşıyan bir mekân; kültürün, yaşam tarzının, kültürel ekonominin
Türkiye’de en fazla gelişebileceği bir kent; yaşanabilirliği endeksinde 14.
sırada, Rekabet endeksinde 3. sırada. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Aziz Kocaoğlu İzmir’i betimlerken, değişime son derece uygun,
farklı kültürleri beraber yaşatmaya yatkın, coğrafi olarak da şanslı bir şehir
olduğunu vurguluyor. İzmir, ticareti yönlendiren Levanten kesim nedeniyle hem
Avrupa hem de diğer ülkelerle sürekli bağlantısı olan bir ticaret kenti. Dünya
Gazetesi İzmir temsilcisi Ali Ekber Yıldırım, İzmir’in küreselleşmeye yatkın bir
yapısı olduğunu söylüyor ve özellikle 1990’lardan itibaren tarıma dayalı
sanayinin yerini, teknoloji-yoğun sanayi yatırımlarının aldığını vurguluyor. Bu
yönde Ar-Ge çalışmalarına önem verilmeye başlanıyor.
İzmir’deki devlet üniversiteleri (örneğin Ege Üniversitesi EBİLTEM gibi),
vakıf üniversiteleri ve Yüksek Teknoloji Enstitüsü de buna katkı sağlıyor. İzmir
Ticaret Odası Başkanı (İZTO) Ekrem Demirtaş, İzmir’in 185
ülkeye ihracat yaptığını söylüyor ama bundan daha önemli olanın katma değeri
yüksek ürünlerin üretilmesi olduğunu ifade ediyor. Bunun için de Ar-Ge’ye ve
bilgiye dayalı birtakım sektörlere geçmenin gerekliliğinin farkında olduklarını
ve çalışmalarını bu yönde hızlandırdıklarını belirtiyor.
Önce Avrupalılık!
Ali Ekber Yıldırım’ın ifadesiyle, İzmir’de küreselleşme ve
Avrupalılaşma birbirine karışmış durumda. Aslında küreselleşmenin
Avrupalılaşmanın gölgesinde kaldığını çünkü İzmir’in hem otomotiv sanayi hem de
diğer ürünler açısından en önemli pazarının AB üyeleri ülkeler olduğunu söylüyor
(Eylül 2007). İzmir, kültürü ve yaşam tarzı itibariyle de bir Avrupa kenti
havasında. Philip Mansel’de, “İzmir tarihin her döneminde
kiliseler, sinagoglar, camiler şehri olmuş ve Avrupalıları dini özgürlüğü ile
hep etkilemiş olduğunu” söylüyor. Bu özelliği ile kent, Avrupalılaşma
dinamiklerine asla yabancı olmamış, aksine, dini özgürlük temelinde anlayışı ve
kültürel dokusu ile Avrupalı kentlere ve yazarlara ilham olmuş. Bu anlamda
İzmir, yabancı yatırımcıya son derece cazip gelen bir kenttir. Burada fuarların
katkısı da gözardı edilemez. Bu nedenlerle de, İzmir’de yerel seçimler, daha çok
‘hayat tarzları’ üzerinden yürütülüyor.
Dünya kenti olmak
İzmir, sahip olduğu serbest bölge, organize sanayi bölgeleri, hava ve deniz
limanlarıyla Ege Bölgesi’nin başkenti pozisyonunda, bir havza kent olmaya aday.
Yani çevre kentlerle işbirliği ve işbölümü içerisinde bölgesellikten ziyade
İzmir’in merkez olduğu bir yönelime doğru ilerliyor. Yıldırım’ın ifade ettiği
gibi örneğin Uşak’ta derinin işlendiği, Aydın’dan pamuğun alındığı ve tekstile
dönüştürüldüğü ve bu ürünlerin İzmir’den ticaretinin yapıldığı, İzmir’in diğer
kentlere teknoloji, bilişim ve altyapı hizmeti verecek bir koridor kent olma
potansiyeli olduğu gözlemleniyor. Tüm bu özellikler İzmir’i, Ankara ve
İstanbul’dan sonra Rekabet alanında 3. sırada bulunuyor. İzmir’in bir marka olma
hedefi, dünya kenti olma vizyonu var.
Bu bakımdan en önemli girişimleri, Universiade, Efes Cup gibi uluslararası
organizasyonlara ev sahipliği yapmak ki İzmir’in EXPO 2015 hedefi bunun en iyi
örneğiydi. Proje bir kent projesi olmaktan çıkıp, Türkiye projesi haline
gelmişti. Ne yazık ki EXPO 2015’in ev sahibi İzmir olamadı.
İzmir’in çözümlenmesi gereken ciddi bir su sorunu var, fakat bugün esas sorun
ekonomi, küresel ekonomik kriz. Ekonomik kriz her kent gibi İzmir’i de vuruyor.
4 Mart 2009’da yaptığı basın açıklamasında İZTO Başkanı Demirtaş, Ankara’dan
beklentilerinin piyasaları canlandırmaları, istihdamı desteklemeleri ve rekabeti
korumaları olduğunu açıkladı. Diğer kentlerdeki ticaret ve sanayi odaları da
benzer taleplerle hükümetten acil önlem tedbirleri almalarını istiyor. AKP
hükümetinin bunları mutlaka dikkate alması gerekir.
Ama daha da önemli olan, Kayseri’ye ve Konya’ya bir sanayi üssü olarak dünya
kenti olma vizyonu çerçevesinde yaklaşması gerekirken, Eskişehir’i
yaşanabilirlik kapasitesi yüksek bir kültür ve sanat kenti, yine İzmir’i hem Ege
Bölgesi’nde kentsel bir bölgesel havza oluşturma potansiyeli, hem de yaşam
tarzındaki farklılığı ile yaşanabilirliği yüksek bir kent olarak değerlendirmesi
gerekir. İzmir çok rahatlıkla, sahip olduğu başarılı üniversiteleri ve
ortaöğrenim kurumlarıyla, insan sermayesiyle, tarihiyle, kozmopolit ve Akdeniz,
Avrupa, moderniteyi eşzamalı içinde barındıran çok-boyutlu kimliğiyle,
Türkiye’nin “Ar-Ge merkezi” olabilir; “ekonomik kent
havzası” olabilir; marka kenti olabilir. İzmir’in mazereti yok, vizyona
ve büyük düşünmeye gereksinimi var. Yerel seçimler sonucu ne olursa olsun, 30
mart sabahı İzmir’in kendine, hükümetin İzmir’e bu temelde bakması lazım.
E. Fuat Keyman / Koç Üniversitesi - Berrin Koyuncu
Lorasdağı / Hacettepe Üniversitesi