Kentlerimizin eski ve yeni semtleri arasında neden “kültürel süreklilik” yok?
Tarihi yerleşimler ile yeni yapılaşmalar neden “uyumsuz”? Geleneksel kent
dokuları çağdaş yapılaşmaya neden “esin kaynağı” olamıyor? Kimlikli kent için
geçmişi korumak “yeterli” midir?
Mimarlık ve şehircilik dünyamızda yıllardır güncelliğini yitirmeyen bu
sorular ilk kez bir “yerel yönetimler semineri”nde ele alındı.
2000 yılında 50 belediye ile kurulan, bugün üye sayısı 300’ü aşan Tarihi
Kentler Birliği’nin (TKB) “Tarihi Kentlerde Planlama: Eski ile Yeninin
Buluşması” semineri 16-18 Temmuz’da Erzurum’daydı.
Aslında tüm kentlerimiz için giderek “yaşamsal” önem taşıyan böyle bir
konunun “Dadaşlar Diyarı”nda ele alınmasındaki “gerekçe”yi TKB ve Kayseri
Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki özetle şöyle
açıkladı: “TKB üyesi olmasına rağmen tarihi çevre koruması alanında yıllardır
sessiz kalan bu kentimizi seçmemiz, konunun öncelikle Erzurum için de büyük
değer taşımasındandır...”
Nitekim Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Av. Ahmet
Küçükler sunumunda kentin “anıtsal” yapılarından bahsederken, örneğin
Kale çevresindeki “eski semtler”den ve ünlü “Erzurum evleri”nden pek söz
edemedi... çünkü Erzurum da diğer birçok kentimiz gibi sivil mimarlık
örneklerini ve tarihi mahallelerini yaşatmayı ihmal eden sözde “modern”
apartmanlaşmanın tahribatını yaşamıştı...
Peki, kentin geçmişini “yıkan” ve toplumu kültür değerlerine
“yabancılaştıran” bu süreçten, “geçmişle uyumlu” ve “karakterli” bir çağdaş
kentleşmeye nasıl geçilebilirdi?
TKB’nin Erzurum etkinliği, işte bu temel sorunun hemen tüm yönleriyle
irdelendiği bir “uygarlık semineri” gibiydi..
Palandöken’in ‘döş’ünde
Kenti aynı zamanda dünyaca ünlü bir kış sporları merkezi yapan Palandöken
Dağı’nın adeta “döş”ünde inşa edilen Polat Renaissance Oteli’ndeki seminerde
Erzurum Valisi Sebahattin Özdemir, tarihi değerlerimizi
“hoyratça kullandığımız”ı belirterek dedi ki; “Eski ile yeninin buluşmasını
sağlayacak bir planlama, yanlışlarımızı terk etmemizi sağlayacaktır. Erzurum’da
medreseleri, hanları, hamamları restore ettik ama önemli olan ‘kentin bütünü’yle
tarihine sahip çıkmasıdır.”
ÇEKÜL Vakfı Başkanı ve TKB Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin
Sözen de TKB’nin geçen ay “tarihi çarşılar”ı ele aldığı Bursa
etkinliğini anımsatarak kentlerimizde geçmişi yaşatan mekânların ve kent
kültürümüzün temelini oluşturan mahalle dokularının yeni gelişme planlarında da
gözetilmesi gerektiğinin altını çizdi...
Peki, planlamada “eskiyi yadsımayan çağdaşlık” için nasıl bir yol
izlenmeliydi?
‘Anadolu’dan dünya’ya...’
Seminerin bu soruya da yanıt aranan “kuramsal” oturumunu mimar ve şehir
plancısı, YTÜ’nün emektar hocası Prof. Dr. Hüseyin Kaptan
yönetti. Konuşmacılar ise Lizbon Teknik Üniversitesi’nde Şehir Planlama öğretim
üyesi Prof. Manuel da Costa Lobo, TKB Danışma Kurulu üyesi
Oktay Ekinci ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İMP
Bürosu’nun Planlama Koordinatörü Özdemir Sönmez’di...
Kültürlerin Anadolu’dan, Nil ve İndus nehirlerinden dünyaya yayıldığını
anlatan Portekizli Profesör Costa Lobo, kent planlarını “madeni
para”ya benzeterek, bir yüzünde şehircilerin, öbür yüzünde siyasetçilerin,
birbirlerini tamamlayarak sorumluluk üstlenmeleri gerektiğini belirtti.
Özdemir Sönmez ise bir kenti planlarken, hem geçmişe ait
alanların nasıl yaşatılacağını; hem de aynı alanları çevresindeki etkileşimlerle
birlikte düşünerek tasarlamak gerektiğini vurguladı.
Peki, bütün bunların “çağdaş kent planlaması”na yansıması nasıl olacaktı?
Eski ile yeniyi buluşturmanın başlıca “iki” koşulu bulunduğunu; birincisinin
elbette ki “eskiyi korumak” olduğunu; ikincisinin ise yeninin eskiyi yıkmadan
üretilmesi gerektiğini belirttiğimiz değerlendirmemizde özetle şunları
belirttik:
“Bu iki temel koşulla birlikte, örneğin her yere AVM’ler yerine geleneksel
çarşı ve pazarlarımızın özünü koruyan kentsel ticari alan düzenlemelerini
yeğlemek; özellikle TOKİ’nin yaygınlaştırdığı kişiliksiz siteler yerine çağdaş
mahalleler planlamak; insanları birbirlerine yabancılaştıran blok nizam yerine
komşuluk kültürünü besleyen sokak düzenini sürdürmek... gibi planlama
tercihleriyle, yerel kimlik açısından bize uygun yeni kentler
yaratabiliriz.”
Nitekim bu değerlendirmelerin ardından “tartışma” bölümünde söz alan
belediyeciler, kent karakterini önemsemeyen TOKİ sitelerinin tarihi kentlerdeki
yabancılaşmayı doruğa çıkardığını belirterek, TKB’nin bu konuyu da gündeme
getirmesi dileğinde bulundular…
Oturumu yöneten Prof. Kaptan, bu haklı serzenişi TOKİ
Başkanı’na iletmeye söz verirken, tartışmaları değerlendiren Prof. Sözen ise
özellikle tarihsel karakterlerini sürdürmeleri için çaba gösterilen kentlerdeki
TOKİ uygulamalarının bu amaçla tamamen çeliştiğini anımsatarak “hoca” kimliğiyle
şunu söylüyordu: “Kamunun bize destek olması gerekirken tam tersi uygulamalara
önderlik etmesi kabul edilebilir bir devlet anlayışı değildir.”
TKB Erzurum semineri, kentteki tarihi yerlerin ve anıtsal eserlerin
gezilmesiyle sona erdi. Bakalım, seminerde dile getirilenler gerçekten bir “yol
haritası” olabilecek mi?