Türkiye’de ulaşım sektöründe yaşanan aksaklıklar, engelli olmak ne kadar zor
ise, engelli yolcu olmanın da bir o kadar zor olduğu gerçeğini gözler önüne
seriyor. Ne yazık ki her yolculuk ayrı bir maceraya dönüşüyor. “Acaba başıma bu
sefer neler gelecek? Bu sefer tekerlekli sandalyemin veya koltuk değneğimin
neresi kırılacak?” kaygısıyla başlayan seyahatler, çoğunlukla korkulanın başa
gelmesi ile sonuçlanıyor. “Yürüyemiyor musunuz?” sorusuna “hayır” yanıtını
aldıktan sonra, “Peki hiç mi yürüyemiyorsunuz?” sorusuyla devam eden “meraklı”
görevlilerimiz, aynı merakı farklı yolcu gruplarının ihtiyaçlarını öğrenmek ve
kendilerini geliştirmek, iyi hizmet vermek adına kullansa daha düzgün bir ulaşım
sektörümüz olmaz mı?
Yolcuların güvenliği bahanesi
Ulaşım koşullarının engellilere uygun olmadığı ve yolcunun güvenliği bahane
edilerek, firmaların büyük bir kısmı engellilerin yanında bir refakatçi olmasını
şart koşuyor, çünkü olası bir tersliğin sorumluluğunu almak istemiyorlar. Günlük
yaşamını tek başına sürdürebilen ama iş ulaşıma geldiğinde etrafında kendisiyle
birlikte seyahat edecek birisi istenen engelliden ne beklenmektedir? Engelli
birey, sokaktan birini, onunla yolculuk yapıp, sonra aynı vasıtayla geri dönmeye
ikna mı etmelidir? Refakatçiye ihtiyaç duyan yolcu elbette refakatçisi ile
seyahat edebilir, ancak refakatçiye ihtiyaç duymadığını belirten ve meydana
gelebilecek sorunların sorumluluğunu üstlenen bir yolcudan ısrarla refakatçi
talep edilmesi, seyahat özgürlüğünün hangi kısmına denk düşmektedir?
Kara ulaşımı engellilere açık değil
Türkiye’de ulaşımı engelliler için zorlaştıran en önemli etkenlerden biri,
kara ulaşımının engellilere açık bir sistem olmamasıdır. Türkiye’de hava, deniz
ya da demiryolu taşımacılığı değil karayolu taşımacılığı daha çok tercih
ediliyor ve engellilere uygun otobüs ne yazık ki yok! Otobüs terminaline kadar
gelmeyi başaran “şanslı” engelli, otobüse binmek için çoğunlukla bir başkasının
yardımına ihtiyaç duyacaktır. Yalnız ise, etraftan yardım isteyecek; yardım
edenler de engelliyi ya kucağına alarak ya da karga tulumba otobüsteki koltuğuna
oturtacaktır. Engelli birey zorlukla otobüse yerleştikten sonra, tekerlekli
sandalyesi bagaja yerleştirilmeyecek, “atılacaktır.” Çünkü çalışanlar
engellilere olduğu kadar, engellilerin eşyalarına nasıl davranacakları konusunda
da bilgi ve bilinç sahibi değildir. Dolayısıyla otobüs ve uçaklarda, valizlerin
arasına sıkıştırılan tekerlekli sandalyeler, yanlış yerleştirme ve seyahat
yüzünden hasar görmektedir. Yani ulaşım problemleri, bilinçsizlik yüzünden,
ulaşım sektörünün dışına çıkarak engellinin günlük yaşamını da engellemektedir!
Halbuki yapılacak tek şey, o sandalyeyi yerine yerleştiren görevlinin biraz daha
duyarlı ve bilinçli davranmasını sağlamaktır.
Aksaklıklar düzelmiyor, aksine kalıcı oluyor
Yanlış işleyen sistemi düzeltmek yerine hasarı ödemeyi tercih eden anlayış
nedeniyle, meydana gelen aksaklıklar düzelmiyor, aksine kalıcı hale geliyor.
Dolayısıyla bir kısır döngü oluşuyor. Hizmet sektörü, işini düzgün yapmayıp,
yapmadığı işin parasını mağdur ettiği engelliye ödemek yerine, eğitim
anlayışının merkezine insan ve hizmeti yerleştirdiği sektör içi eğitimlerle,
ulaşımı engellilerin ihtiyaçlarına uygun hale getirse, ülke toplumsal açıdan
daha kaynaşmış bir ülke haline gelmez mi? Düzenlenecek hizmet içi eğitimlere,
bizzat sorunu yaşayan farklı engel gruplarından yolcular davet edilebilir,
onların birikim ve önerilerini paylaşmaları eğitimin bütünlüğü ve verimliliğini
de sağlayacaktır. Hayatın her alanında olduğu gibi çözüm üretme süreçlerimize
insan odaklı yaklaşırsak çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur. Engelsiz yaşam
felsefesinin ulaşım sektöründe de yaşama geçtiğini göreceğimiz güzel günler
dileğiyle…