“Mardin ve Şırnak il sınırlarında Dicle Nehri üzerinde kurulan 1200 MW’lık Ilısu Barajı ve HES inşaatı büyük ölçüde tamamlanmış ve Haziran ayında barajda su tutulmaya başlanacağına dair haberler basında yer almıştır. Barajın faaliyete geçmesiyle 12 bin yıldan bu yana medeniyetlere beşiklik yapmış olan tarihi Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin önemli bir bölümü sular altında kalacaktır.
Hazırlıkları 1954 yılına dek uzanan Ilısu Barajı’nın projesi 1975 yılında hazırlanmış ve tüm protesto ve karşı kampanyalara rağmen 2000’li yıllarda yapımına başlanmıştır. Baraj nedeniyle sadece Hasankeyf değil bölgede henüz bilimsel kazıları dahi yapılmamış çok sayıda arkeolojik alan, yerleşim yeri ve tarım arazileri de sular altında kalacaktır. Her ne kadar bazı anıt eserler taşınmış olsa da tarihi eserlerin bulundukları yerde korunması ve sergilenmesi gerekliliği ile birkaç eserle yeni bir Hasankeyf inşa edilemeyeceği gerçeği, tarihi dokunun bozulmasının önüne geçildiği iddialarını yalanlamaktadır. Ayrıca baraj yapımından dolayı yöre halkı da yerinden edilerek TOKİ tarafından yaptırılan yeni konutlara taşınacaktır.
Binlerce yıllık Anadolu uygarlıklarının bizlere bıraktığı mirası koruyarak gelecek kuşaklara aktarmamız gerekirken, tam tersine bu değerleri taşıyarak bozmaya, suya gömerek yok etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu tür uygulamalar, Anayasa’nın ‘Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır’ hükmünü içeren 63. Maddesi ile Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere de aykırıdır”.
Aynı şekilde Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 28 Aralık 2015'te ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve ardından başlatılan yıkımla, bölgenin eşsiz kültürel mirası, doğası ve sosyal yaşam alanları yok edilmektedir. Güvenlik gerekçesiyle tarihi dokuya zarar verecek "rant" odaklı politikalar yürütülmesi, evlerin yıkılması, geniş yollar yapılması anlaşılır bir şey değildir. Güvenlik için öncelikle adalet ve eşitlik sağlanmalıdır. İmar hakkı, barınma hakkı en temel haktır. Dolayısıyla bu hakkın devlet tarafından yok edilmesi, insanların bu duruma düşürülmesi kabul edilemez.
Hasankeyf ve Sur'un korunması ve yıkımların önüne geçilmesi için mücadele eden sivil toplum kuruluşlarının, "28 Nisan Sur ve Hasankeyf Küresel Eylem Günü" kapsamında Türkiye ve yurtdışında düzenledikleri eylemler ve yaptıkları uyarılar, geri dönüşü olanaksız sonuçlar doğmadan henüz vakit varken dikkate alınmalı ve gereği yapılmalıdır. İnsanlığın ortak mirası olan Hasankeyf, küresel kapitalizm ve neoliberal enerji politikalarına kurban edilmemelidir. Elektrik Mühendisleri Odası olarak, Hasankeyf antik kentinin sular altında bırakılmaması ve Sur'da yıkımdan derhal vazgeçilmesi için yetkilileri uyarıyor, bu alanda verilen mücadeleyi desteklediğimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.