Elektrik
Mühendisleri Odası (EMO) Yönetim Kurulu, basın toplantısı ile
'Doğu Karadeniz Bölgesi HES Teknik Gezisi Raporu'nu açıkladı.
Raporun sunumunu yapan EMO Yönetim Kurulu Yazmanı Erdal Apaçık,
bölgedeki HES projelerinde kamu denetiminin olmamasını eleştirirken, can
suyundan balık geçitlerine, inşaat hafriyatından dağıtım ve iletim bağlantı
sorunlarına, şirketlerin azami kar amacıyla kuralsız çalışmalarına ve
işyerlerinde taşeronlaşmaya varıncaya kadar uzanan tespitleri ortaya koydu. EMO
Genel Merkezi'nde 20 Ağustos 2011 tarihinde yapılan basın toplantısına, TMMOB
Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Yeşil, EMO Yönetim Kurulu Yazmanı
Erdal Apaçık, EMO Yönetim Kurulu üyeleri Mehmet
Turgut ve Mehmet Bozkırlıoğlu ile Doğu Karadeniz HES
Teknik Gezisi Komisyonu üyeleri Elektrik Mühendisi Hamza Koç ve
Meteoroloji Mühendisi İsmail Küçük katıldı.
Şirket kârlılığı ön planda
EMO‘nun yıllardır hidrolik potansiyelin değerlendirilmesinin önemini
vurguladığını kaydeden EMO Yönetim Kurulu Yazmanı Erdal Apaçık,
"Ancak, hidrolik potansiyelimizin değerlendirilmesinde toplum yararı
gözetilmeksizin, derelerimiz piyasacı bir anlayışla özel sektöre devredilmiştir.
Hidroelektrik santraller bilimsel ölçütlerle, havza planlaması temelinde, yerel
halkın onayı alınarak projelendirilmek yerine; ciddi çevre tahribatları
yaratılarak, her türlü denetimden uzak, tamamen şirket kârlılığı temelinde
yapılmaktadır" dedi. Apaçık, HES‘lere ilişkin süreç hakkında şu bilgileri
verdi:
"Ülkemizin dört bir yanında HES faaliyetleri sürmektedir. 2000‘e yaklaşan
sayıda HES projesi bulunmaktadır. Bu projeler topoğrafik yapısının dik ve su
potansiyelinin fazla olduğu Doğu Karadeniz‘de yoğunlaşmıştır. Geziyi yaptığımız
tarihlerde, su kullanım hakkı anlaşması çerçevesinde, Trabzon‘da 135, Rize‘de 84
ve Artvin‘de 24 adet HES yapımı planlanmıştır."
Teknik olarak HES yapımı hakkında da bilgi sunan Apaçık, rapordaki
saptamaları şöyle aktardı:
Üretime gçmiş olan tesislerde yapılan gözlemler:
Bu tesisler üretime geçmelerine rağmen etraflarında kısmi imalatların devam
ettiği, Bazı tesislerin, özellikle doğal doku ile uyumlu olmayan yapılar imal
ettikleri, Özellikle ‘balık geçitlerinin‘ sadece yasak savma amacıyla
yapıldığı, Can suyu kontrolü için yapılan ölçüm tesislerini yeterli olmadığı,
bunların işletmelerinde sorunlar yaşanacağı, Bazı tesislerin bırakması
gereken can suyunu hiç bırakmadıkları ya da belirlenen değerin altında
bıraktıkları, İmalatların yapılması sırasında özellikle malzemelerin
dökülmesinde bir kural gözetilmediği, dökümlerin rastgele yapıldığı, Bazı
firmaların daha fazla düşü sağlama adına üretim tesislerini taşkın yatağının
içerisine yerleştirdikleri, Yapıların yakın çevresinde yapılan düzenlemelerde
özellikle geçiş yolları sağlanması amacıyla dere yataklarının tamamen ya da
kısmen kapatıldığı, Bazı tesislerin ek düzenlemelerinin, mühendislik
kuralları yok sayılarak yapıldığı, Özellikle dere yatakları için yapılan
müdahalelerin taşkın oluşmasına neden olabileceği, Kurulu güçlerin çok
altında üretimin gerçekleştirilmekte olduğu, gözlenmiştir.
İnşaat halinde olan tesislerde yapılan gözlemler (Deriner Barajı bu
değerlendirmelerin dışında)
Bazı inşaatların tamamen durduğu (mahkeme ya da diğer nedenler), İmalatta
açığa çıkan hafriyatların hiçbir kural gözetilmeden gelişi güzel
döküldüğü, İmalatlarda çıkan hafriyatların arazi yapısına göre rastgele
bırakılması sonrasında hiç zarar görmeyecek alanların, bitki örtüsünün ve
özellikle ağaçların çok büyük oranda zarar gördüğü, Bazı tesislerin imalatı
sırasında jeolojik yapının uygun olmaması ya da jeolojik yapıya uygun imalat
yapılmamasından dolayı tesis binalarının heyelan altında kaldığı, İşçi
güvenliğine ilişkin önlemlerin yetersiz olduğu, Çevre köylerin ulaşım
yollarının güvenliği için hiçbir kurala uyulmadığı, görülmüştür.
Bağlantı sorunları
Üretim tesisleri için hazırlanan fizibilite raporlarının yöre koşulları
yeterince incelenmeden hazırlanması, Aynı bölgede birden fazla başvuru
olması, Havza içinde yer alan üretim tesislerinin lisansların bir planlama
kapsamında olmaması, Yatırımların da benzer şekilde farklı zamanlarda
yapılması, Mevcut dağıtım tesislerinin bu üretimin ancak bir kısmını
aktarabilecek kapasitede olması, Santrallerin en yakın 154/34,5 kV TM‘ye olan
uzaklıkların belirlenememesi, Bölgede enerji tüketimi sınırlıdır ve mevsimsel
farklılıklar fazla değildir. Kısa ve orta vadede yatırım olarak yoğun enerji
tüketen tesisler öngörülmemektedir. Dolayısıyla tüketim artışı ülkenin genel
tüketim artışı/ azalışına paralellik göstermektedir. Bölgede planlanan üretim
tesisleri ise ihtiyacın çok çok üzerindedir. Mevsimsel üretim değerleri
incelendiğinde çok büyük farklılıklar görülmektedir.
Dağıtım şebekeleri açısından durum
Bölgede dağıtım hatları yetersizdir. Tüketim amaçlı planlanmış ve tesis
edilmiştir. Üretilen enerjinin mevcut dağıtım hatları üzerinden şebekeye
aktarılmasında sorunlar yaşanmasına neden olmuştur. Ayrıca hatların çok uzun
olması hat kayıplarının artmasını da beraberinde getirmektedir ki bu durum
HES‘lerin verimliliğini daha da düşürmektedir.
İletim şebekeleri açısından durum
Dağıtım şebekeleri açısından belirtilen tüm olumsuzluklar iletim şebekeleri
açısından da geçerlidir. Bölgede enerji nakil hatları dışında trafo merkezleri
de yetersizdir. Gene bölge arazi yapısından dolayı çok fazla TM yapılabilecek
alan bulunmamaktadır. TM yapılabilmesi için ya bölge halkının kullandığı sınırlı
miktarda olan araziler kamulaştırılmakta ya da orman arazisi tahrip
edilmektedir.
Kullanılan teknoloji
Dünyada Türbin-Generatör grubu ve bunların diğer donanımları imalatı yapan
teknolojiyi elinde bulunduran çok sayıda ülke bulunmasına rağmen ülkemizdeki
yatırımcılar gerek ucuz olması, gerek temin sürelerinin kısa olması, gerekse
ödeme koşullarının daha uygun olması sebebiyle daha çok Çin ve eski Doğu Avrupa
ülkelerinin ürünlerini tercih etmektedir. Batı Avrupa, Amerika, Kanada,
Brezilya, Japonya ve Hindistan ürünleri çok sınırlı bir kullanıma sahiptir.
Genelde kullanılan ürünler kalitesi belirsiz, tamamen ucuzluk ve kısa temin
süresi nedeniyle tercih edilmiş ürünler olmaktadır. Ürün kalitesi ve uygunluğunu
kontrol eden herhangi bir mekanizma kurulmadığından bu konuda tek belirleyici
yatırımcı olmaktadır. Bu durumda orta vadede ülkemizin bir HES çöplüğü olması
kaçınılmazdır.
HES şirketlerinde esnek çalışma ve taşeronlaşma
Sahipler artan yatırım maliyetlerini düşürebilmek/geri alabilmek için farklı
koşullarla yatırım ve işletme yapmaya çalışmaktadırlar. Bunun sonucu olarak da
kalite, iş ve işletme güvenliğini ortadan kaldıran bir anlayışla
çalışmaktadırlar. Ayrıca, gerek yatırım gerekse işletme sırasında uyması gereken
asgari koşullara uymamakta ve maksimum fayda sağlayıp, yatırımın bir an önce
geri dönüşünü sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu alan da denetimsiz olup gerekli
kurallar dahi henüz konulmamıştır. (Asgari çalışması gereken teknik eleman
sayısı, çalışma süreleri, periyodik bakımlar vb.)
Yapım aşamasında olduğu gibi işletme aşamasında da taşeronlaşma başlamıştır.
Yatırımcı firmalar işletmeleri taşeronlaştırarak birçok sorumluluktan
kurtulmakta, taşeron (işletmeci) az sayıda elemanla birkaç tane santral
çalıştırarak işletme maliyetini minimize etmektedir.
Teknik gereklilikler ve işçi hakları ‘maksimum fayda‘ya feda edilmektedir.
Şöyle ki; normalde 3 vardiya en fazla 8 saat çalışması gereken teknik eleman
çoğu zaman 12-24 saat aralığında çalıştırılmakta; fazla mesai, hafta sonu izni
vb. hakları verilmemektedir."
Denetim Yok
Havza planlamasına vurgu yapan EMO Yönetim Kurulu Yazmanı Erdal
Apaçık, bölge halkının tepkilerini de basın mensuplarına aktardı.
Apaçık, HES‘lerin denetimi konusunda yaşanan sorunu ise şöyle ortaya koydu:
"Proje hazırlanırken normlara uygun olmayan mühendislik çalışmalarının
yapıldığı, birçok HES için gerekli ölçümlerin olmadığı, projelerin sanal
değerler ile yapıldığı bilinmektedir. Bu durum ekonomik ve ekolojik sorunlar ile
taşkın gibi ileride telafi edilemeyecek zararların oluşmasına neden olmaktadır.
İlgili kamu kurumları bilimsel ölçeğe göre proje denetimi yapmak yerine,
firmaların isteklerini onaylayan ya da müdahil olmayan bir tutumu
sürdürmektedir. Bunun sonucu olarak da; mühendislik normlarına uymayan
denetimsiz projelerde, ya yapıya yönelik öncekinden daha fazla yatırım yapılarak
iyileştirmeler söz konusu olmakta, ya da tesisin kabulü firmanın sorumluluğuna
bırakılarak işlemleri yapılmakta ve tesis işletmeye açılmaktadır. Bu durum her
açıdan kamusal zarara yol açmaktadır. Denetimin, proje aşamasının başından
itibaren yerinde ve saha koşullarında gerçekleştirilmesi bir zorunluluk
olmalıdır. Ancak HES yapıları için proje aşamasından inşaat aşamasına kadar tam
bir denetimsizlik hâkimdir. Denetimin, kamusal kaynakları koruma, bilim ve
mühendislik gereklerini yerine getirme noktasında, toplum yararı öncelikli
olarak yapılması gereklidir. Ancak, enerji sektörü piyasalaştırılırken denetim
de piyasa mantığı içinde özel şirketlere devredilmektedir."
Erdal Apaçık, raporun sunumunu, EMO‘nun "Elektrik enerjisi doğal bir
tekeldir. Bölgede üretim, iletim, dağıtım ve tüketim birlikte ele alınarak
kamusal çıkarları gözeten merkezi bir planlama yapılmalı, bu planlamaya yöre
halkının katılımı ve katkısı sağlanmalıdır" saptamasıyla tamamladı.
Gazetecilerin soruları üzerine Apaçık, yöre halkının köy derneklerinden
başlayıp çeşitli platformlar oluşturarak örgütlenmelerinin söz konusu olduğunu
söyledi.
Meteoroloji Mühendisi İsmail Küçük de, planlanan 1215 santralın tamamının
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu sonrasında özel sektör tarafından
geliştirildiğini, bunların kurulu güçlerinin 5 bin 300 megavat olacağını
belirterek, "Bu tesisler havadan konar gibi geldi. Paraşütle işgal ordusu gibi
atlamış oldukları için hepsine yetişmek zor oldu. Yeni yayımlanan lisanssız
elektrik üretimine ilişkin yönetmelikle birlikte en az 10 bin HES daha
planlanacak ve hiçbiri üretime de katkı vermeyecektir" diye konuştu.
Suyun ticarileşmesi vurgusu
TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Yeşil ise planlanan
HES‘lerin Türkiye‘nin elektrik ihtiyacının karşılanmasında yüzde 10‘luk bile pay
sahibi olamayacak küçük küçük bir sürü proje olduğuna dikkat çekerek, yöre
halkının isteği ya da isteği olmamasının ötesinde enerji arz-talep dengesi
açısından da sorgulanması gerektiğini anlattı. Yeşil, enerji verimliliğine
yönelik önlemlerin tamamen alınması durumunda elektrik tüketiminin yüzde 20‘si
düzeyinde bir tasarruf sağlanabileceğini, yani aynı üretim ve yaşam standardı
için yüzde 20 daha az enerji tüketileceğine dikkat çekerek, sorunun tek başına
yöre halkının konumuyla değil, bu gerçekler ışığında değerlendirilmesi
gerektiğini anlattı. EMO‘nun ısrarla HES yapılmasını istediğini, ancak gelinen
noktada su kullanım hakkını alan ve satan bir yapı kurulduğunu kaydeden Yeşil,
bunun hidrolik potansiyelin değerlendirilmesi değil, suyun ticarileşmesi
anlamına geldiğini, "İster santral yapılsın, ister yapılmasın, bu suyun kullanım
hakkının satışıyla, onu köylüye satacaklardır" sözleriyle ortaya
koydu.