Emek'in 'E'si



Eskiden Çanakkale’nin en güzel sineması Emek’ti. Parteri, balkonu, geniş fuayesi, fuayede büfesiyle bu tipik eski zaman sineması, Cumhuriyet Meydanı’nın hemen yanındaydı. Orada hangi filmleri seyrettim hatırlamıyorum, küçüktüm. Ama bir gece ailece gittiğimiz Cem Karaca konseri aklımda. 1980’lerin sonunda, artık kimsenin sinemaya gitmediği bir dönemde Emek Sineması yıkıldı. Yerine, güdük bir ‘pasaj’ yapıldı. O zaman daha ‘alışveriş merkezi’ pek yaygın değildi. Giriş katında helvacı, tuhafiyeci filan gibi dükkânlarının olduğu pasajın üst katında bir köşeye de yıkılan Emek’in yerine bir sinema salonu yapıldı. Küçücük, neredeyse eğimi bile olmayan bu sembolik sinema salonu, bir kaç yıl kadar açık kaldı. Sonra bu manasız salon da kapandı. Pasaj ve içindeki dükkânlar, hâlâ orada duruyor.

***

Bilmem herkes farkında mı ama Emek’in yıkılmasının esas sebebi, kirli ya da köhne olması değil. Emek, İstiklal Caddesi’ndeki en büyük yapılardan biri olan Serkildoryan’ın yenilenme projesi uğruna yıkılıyor. Mimar Vallaury imzalı bu muhteşem bina 1971 yılından beri terk edilmiş bekliyordu. Şimdi dış cephesi, belki de bazı salonlarındaki süslemeleri korunup bir alışveriş merkezi olarak yenilenmesi planlanıyor. Belli ki işin içine Emek’in arsasını da katmadan proje yeterince karlı olmuyor. Mümkün mertebe metrekareyi artırmak arkaya, yana, arzın merkezine doğru genişlemek gerekiyor (Saray sinemasının yerine yapılan Demirören alışveriş merkezinde olduğu gibi). Sonuçta yetkili kurumlar Serkildoryan’ın hayata dönmesi için Emek’i gözden çıkarıp bu projeyi kabul etmiş durumdalar.

Emek Sineması dokuz ay önce kapandığında da Serkildoryan inşaatının başlayacağı biliniyordu. Emek’i sinema işletmecisi Mars Group’un devraldığı duyulmuştu. İKSV, sinemanın yenilenip nisan ayında, Film Festivali’nde açılacağı umudunu taşıyordu. Yani Emek korunacaktı. Ya baştan beri planlar gizlendi, ya da altı ay içinde bir şey oldu her şey değişti. İzinler verildi, imzalar atıldı.

Yok olan ilk ve tek eski zaman sineması Emek değil. Ne Saray Sineması için, ne Emek’le birlikte yıkılacağı açıklanan Rüya için, ne kapanan ve ne olacağı belli olmayan Alkazar için, ne ortadan kaybolan Lale sineması için kimse sokaklara dökülmüyor. Ama herkes, bunca yıl sinema geleneğinin simgesi olmuş Emek’in hiç değilse ‘numunelik’ olarak korunması gerektiğini düşünüyor. Eski olduğu için değil, öncelikle kentin hafızasında önemli bir yeri olduğu için. Herkesin orada bir anısı olduğu ve orada film seyretmeyi çok sevdiği için. Kültürel varlıkları koruyup kollayacak tedbirleri alması gereken devletin, kendi elindeki mirası böyle harcamasını kimsenin vicdanı kabul etmiyor. Devletin kendi mülkiyetindeki bir kültürel varlığı, daha çok para kazanma ihtimaline dayanamayıp mütahite devreden bir eski zaman rantiyesi gibi alışveriş merkezi yapması karşısında, tabii ki sokağa çıkıp bağırmaktan başka yapacak bir şey kalmıyor.

Bu nedenlerle ‘Emek yıkılmayacak, sadece bir kot yukarı taşınacak’ gibi teknik cambazlıkla bezenmiş, fantastik bir argüman da sökmüyor. Sinemanın bir kaç süslemesini duvarıyla birlikte yirmi metre yukarıda tekrar kurmaya, yani  Emek’e Ebu Simbel Tapınağı muamelesi yapmaya hiç gerek yok. Çünkü her halükarda orası Emek Sineması değil, ‘Emek’in bir taklidi’ olacak. Modern bir alışveriş merkezinin içinde, sekiz yüz kişilik, avizeli süslemeli kitch bir salona dönüşecek. Ne girişi, ne fuayesi ne de çıkışı Emek’e benzemeyen bu temsili salon kimse için bir anlam ifade etmediğinden, bir süre sonra iyice işlevsizleşecek. Kapanıp gidecek.

İşte o zaman, yeni sinema salonu da gönül rahatlığıyla alışveriş merkezine katılır ve Emek’in ‘E’si de, Şehir Müzesi’ne bağışlanır.