18 Nisan Pazar günü, “Emek Sineması’nı Yıktırmayalım
Platformu”nun (ESYP) organize ettiği protestoya
katılmak için birkaç arkadaşımla Taksim Meydanı’nda buluştuk. Ahmet
Misbah Demircan’a “Bu Yıkıma Ruhsatını Verme!” demek
için, Taksim Meydanı’ndan Emek Sineması’na kadar yürüdük. Doğrusu katılım çok
iyiydi. Birçok sanatçının ve sinema, tiyatro emekçisinin de katıldığı protesto
yürüyüşü, Emek Sineması’nın önünde basın bildirisinin okunması ve Tuncel
Kurtiz’in yaptığı kısa konuşmayla sona erdi.
Emek Sineması’nı Yıktırmayacağız
Ramiz Dayı, çocukluk ve gençliğinden beri bölgemizin sinema ve tiyatrolarında
oyun ve filmler izlediği mekânları anımsadı. “Bizler her zaman ortak
kültürümüzün değerlerine ve geleceğimize sahip çıktık, çıkacağız. Emek
Sineması’nın anılarla aşınmış taşlarında var olan Yılmaz Güney, Halit Refiğ,
Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, Suna Pekuysal, Artun Yeres, Kemal Sunal, Ayhan Işık,
Sadri Alışık, Hulusi Kentmen, Gazanfer Özcan, Adile Naşit, Erol Taş, Aliye Rona,
Orhan Günşiray, Belgin Doruk gibi adını sayamadığımız yüzlerce sanatçımızın ayak
izlerinin silinmesine izin vermeyeceğiz... EMEK SİNEMASI’NI YIKTIRMAYACAĞIZ”
dedi.
Benim ise aklımdan gerek yürüyüş sırasında, gerekse sonunda birçok
düşünce geldi geçti... Bir kere Beyoğlu Belediyesi’ni, Ramiz Dayı’dan çok daha
iyi bildiğim için: “İştah kabartan rantın gazıyla gerekli ödemeler çoktan yerini
bulmuş, ceplere indirilmiştir, ruhsatlar büyük bir ihtimalle imzalanmıştır. Siz
kendinizi eski başbakan evladı mı sandınız? Neticede protesto edenler binleri
bulan sanatçı ve sanat emekçisi ve de onlara destek veren halk bile olsa,
protestoya kulak vermesi gereken son yerel seçimlerde az bir oyla Beyoğlu
Belediye Başkanlığı’na yeniden seçilmeyi başaran, sanat ve kültürden benim
futboldan anladığım kadar anlayan bir insan!” diye düşündüm.
Protestoda yazar, fotoğrafçı, tasarımcı ünlü Fransız sanatçı Sophie Calle de
vardı. Aklıma “san culture san future” diyen sosyalist, Fransa eski Kültür
Bakanı Jack Lang geldi. Bir an o kadar karamsar olma Kürşad; bizim Ahmet’in,
Jack Lang’dan haberi vardır, dedim! Ama maalesef bu iyimserliğim fazla sürmedi.
Jack Lang’ın aynı zamanda Melina Mercouri ile birlikte ‘Avrupa Kültür Başkenti’
(AKB) projesinin fikir babası olduğunu hatırlayıverdim. Bizim Ahmet ise, AKB
Türkiye’ye ilk geldiğinde, AKB’yi AKP rant kapısına çeviren partinin, “laiklik
karşıtı oldukları” için mahkûm edilen lider kadrosundaki politika yasağı yiyecek
üst düzey 70 kişisinden biri değil miydi?
‘Emeğe Saygıları Yok’
‘The Flying Devils’, ‘Dalgaları Aşmak’, ‘Karanlıkta Dans’, ‘Dogville’,
‘Antichrist’ ve daha başka birçok işini görmüş, duymuş, izlemiş olabileceğiniz
ünlü Danimarkalı yönetmen, kurgucu Anders Refn de Emek Sineması’nı
kurtarmak için yürüyenler arasındaydı. Protesto sonrası Asmalı’da, “Şimdi’de”
Anders Refn, Sophie Calle, Serra Yılmaz, İpek Bilgin ve daha birkaç arkadaş
kahve içip sohbet ettik. Anders Refn bana fikrimi sordu. Emek Sineması
kurtarılabilir miydi?
“Bir protesto yürüyüşü ile olmaz. ESYP mücadeleye devam eder, baskıyı
artırabilirse belki kurtarabiliriz” dedim. Ama içimden burnumun direğinin
sızladığını hissettim. Üç günlüğüne memleketimize gelmiş bir insanın keyfini
kaçırmamak için böyle cevaplamıştım sorusunu! Ne kadar fazla komplekse
kapılırlarsa kapılsınlar, Anders Refn’e söyleyemediğim, söylemediğim hakiki
düşüncemi yazıyorum: “1453’ten beri, zaman zaman bir fetih mantalitesi ile bu
şehri yağmalayan mantalite yine hortlamıştır. Bu seferki İmam Hatip Mantalitesi
Sanat Anlayışının, estetik bakışın, insanların yaşadıkları mekanlara yaklaşımın
itici gücü rant.”
Benim maalesef, Emek Sineması’nı kurtarabileceğimize dair umudum fazla yok.
RTÜK’ten, YÖK’ten, Cumhurbaşkanlığı Müessesine kadar bütün şikâyet ettikleri
kurumları ele geçirince hiçbir değişiklik yapmayan ve onları yandaşları için
kullanan kafanın emeğe saygısı yok ki, Emek Sineması’nın değerini anlayıp
korunması gerektiğini idrak etsin. İktidar olmayı, kendilerini desteklemeyenleri
fişleme fırsatı bilen, yobazlığı ‘muhafazakârlık’ adıyla saygınlaştırmaya
çalışan, Filistin halkının yanındaymış gibi durmaya çalışırken, Darfur Kasabını
baş tacı eden tutarsızlıklar içindeki bir iktidardan hangi tutarlı sanat
politikasını bekliyoruz? Bütün bilimsel gerçeklerin aksine eşcinselliği
‘hastalık’ ilan eden Bakan’ı, hâlâ bağırlarına basan bir kabineden hangi
kültürel mirasımıza sahip çıkmasını bekliyorsunuz? Harıl harıl nükleer
santraller kurmaya çalışan hangi AKP’den, çevreyi koruma, kültürel değerlerimize
sahip çıkmayı bekliyorsunuz? Demokrasi adına fare mi, insan mı belli olmayan,
başbakan tarafından seçilip onunla güya söyleşi yapıyor gibi yapıp;
ekranlarımızı kirleten gazeteci müsvettelerinin hangisinin kültür ve sanata,
tarihimize sahip çıkabileceklerini sanıyorsunuz?
‘Allah daha beterinden korusun’ demek lazım. Hele siz, bir Başkan Erdoğan
dönemini bekleyin, görün!