Bazı elçiliklerin önünden geçerken, tarihe karışmış manzaralar geliyor gözümün önüne. Yıkılan Berlin Duvarı manzaraları... Savaş ortamı görüntüleri. Bir gerginlik atmosferi.
Örneğin Atatürk Bulvarı’nda ABD Büyükelçiliği’nin önündeki güvenlik direkleriyle oluşturulan barikat. Kaldırımı, yaya alanını sınırlayan, kaplayan tümüyle demir-beton bir set... Ve yine paralelinde, Paris Caddesi’ndeki kontrollü geçiş, bariyerler, kasisler.
Ankara 12. İdare Mahkemesi bulvardaki sete vize veren İl Trafik Komisyonu kararını kaldırdı. Ama bu karara uyulmadı.
* * *
İsrail, Kanada, Almanya Büyükelçilik’lerinde de benzer uygulamalar var. Tamam. Güvenlik tedbiri anlaşılabilir bir şey. Ama çevreye yaşamı zindan etmeden. Yayaların, kentlinin Anayasal haklarını örselemeden. Kenti, trafik kurallarını, kentliyi hiçe saymadan. O yerlerde oturanlar, her gün potansiyel suçlu mualemesi görmekten bunalmış durumda. Kontrollü geçişlerden, arabalarını park edememekten de... Bu konuda hemen her gün yakınma geliyor okurlardan.
* * *
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ün bu konuda son derece işlevsel bir önerisi olmuştu: "Büyükelçilikler Eskişehir Yolu’na taşınsın." Üstelik Aygün isterlerse ATO olarak büyükelçiliklere o bölgede yer temin edeceklerini de açıklamıştı. Üstelik çok daha rahat, işlevsel ve güzel yerler olacağını vaad ederek.
* * *
Böyle bir uygulama, Başkent’i de elçilikleri de, daha "medeni" bir görüntüye kavuşturacaktır. Bu düzenleme, AB standartlarına da uygun değil mi? Bu uygulamaya şöyle bir koşul da eklenebilir: Elçiliklerin boşalttığı yerlerin, sadece yeşil alan ve park olarak değerlendirilmesi. Büyükelçiliklerin yanyana kapladıkları araziyi düşünün.
Başkent, özellikle artık sıkışan, nefes almakta zorlanan Çankaya bölgesi, bu düzenlemeyle dev bir park alanına da kavuşur. Neden olmasın?