2100 yılında yıldızlar arası uzay yolculuğunu hedefleyen “Persephone” projesi kapsamında Kapadokya’dan ilham alarak topraktan kentler planlayan ünlü tasarımcı Rachel Armstrong, Geberit’in davetlisi olarak İstanbul’a geliyor.
“Mimarlığı kimya ile buluşturan” Armstrong, 9 Haziran 2015 Salı günü Yapı-Endüstri Merkezi’nde “Ekolojik Çağda Mimarlık için Yeni Gelecekler: Griyi Yeşille Buluşturmak” etkinliğinde konuşacak.
Program:
19.00 – 19.30 Kayıt ve ikram
19.30 – 19:40 Cengiz Kazazoğlu / İlham Kaynağımız: Su
19.40 – 20.30 Rachel Armstrong / Ekolojik Çağda Mimarlık için Yeni Gelecekler: Griyi Yeşille Buluşturmak
20.30 – 22.00 Six Pack Performansı ve Kokteyl
Konferans dili İngilizce’dir. Simültane çeviri olacaktır.
Kayıt için tıklayınız.
Konuşmacı hakkında:
Mimarlığı kimya ile buluşturan yenilikçi tasarımcı Rachel Armstrong, Cambridge Üniversitesi’nden birincilikle mezun olduktan sonra uzun süreli tutkusu olan evrimsel süreçler ve çevresel etkiler üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınıyor. Sentetik biyoloji, canlı sistemlerin rasyonel mühendisliği ve akıllı kimya gibi gelişmiş yeni teknolojileri kullanarak binalar ve doğal çevre için sürdürülebilir çözümler üreten tasarımcı kimliği, onun kalıpların dışında düşünmeye teşvik ettiği gibi akademi ve endüstride çevresel sorunlara ilişkin konularda sürdürülebilir tasarım ekseninde yenilikçi çözümler geliştirmek adına akıllı yaşayan malzemelerin kullanılmasına yardımcı oluyor. Yaklaşımlarını özetleyen TED kitabı “Living Architecture (Yaşayan Mimarlık)” uluslararası alanda ilgi görmeye devam ederken TED platformunun kıdemli üyesi olarak dikkat çeken konuşmalara imza atıyor.
Küresel iklim değişikliğinde doğal, sosyal ve insan bilimleri arasındaki işbirliğini mimarlık, akıllı kimya ve biyoteknolojinin sunduklarını kullanarak geliştirdiği yaklaşımında Rachel, yeniliği sürdürebilmek için düşünmenin yeni yollarına inanmanın ve bizim için daha iyi bir gelecek oluşturulmasında imkansız gibi görünen sorunların üstesinden gelmede bize yardım eden teknoloji üretmenin önemini savunuyor:
"Bizim yaşamımız için en büyük tehdit, durağan olmayan bir dünyada değişime olan dirençtir. Mimarlık ne zaman doğayla bağlantılı ve izole edilmemiş olursa, ancak o zaman gerçekten sürdürülebilir olabilir."