'Ekolojik Anayasa Girişimi',
TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonuna yaptığı sunumda, yeni
anayasada, 'Cumhuriyetin nitelikleri' bölümüne
'ekolojik' ifadesinin de konulmasını talep etti. Grup içinde
yer alan CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, Komisyon üyesi
milletvekillerinin girişimin sunumuna ilgi gösterdiğini söyledi. Komisyona 5
madde önerdiklerini anlatan Onur, ''Bize tüm çevre örgütlerinden öneriler
geldiğini söylediler. Bunları ortaklaştırarak, iki maddeye düşürmemizi
istediler'' dedi.
Onur, 1982 Anayasası'nda yer
alan ve çevreciler için önemli olan 56. maddenin aynen kalması
talebinde bulunduklarını belirterek, şöyle devam etti:
''Bu madde sağlık ve çevrenin korunmasıyla
ilgili. 'Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
devletin ve vatandaşların ödevidir' ifadesi yer alır bu maddede. 'Darbe
anayasası' diye şikayet ediyoruz ama çevrecilerin çok tutunduğu bir madde bu. Bu
maddeye dayanarak, çevre çok etkin bir şekilde korunabiliyor. Şu an için
çevrecilerin en büyük korkusu bu maddenin gerisine düşmek. Yani bu maddeyi
korusak bile bizim için önemli. Bu maddeyi kaldırıp, 'sürdürülebilir
kalkınma' kavramını karşılayan bir madde koymak istiyorlar. Bu çok
gereksiz. 'Sürdürülebilir kalkınma' derken sadece kalkınmaya hizmet bu, çevreye
hiçbir zaman hizmet etmez. Sürdürülebilir kalkınmaya feda ediliyor çevre her
zaman.''
Komisyondan ilk etapta 56. maddenin
aynen korunmasını istediklerini anımsatan Onur, ''Onlar da hiçbir maddenin 12
Eylül Anayasası'ndan daha geride olamayacağını' ifade ettiler'' dedi.
''Su, hava, tohum gibi topluma ait
kaynakların...''
''Bunun dışında biz
doğanın bir hak öznesi olarak tanımlanmasını istiyoruz'' diyen Onur, sözlerini
şöyle sürdürdü:
''Bu çok önemli. Bunun mutlaka yer almasını istiyoruz. Ayrıca, çevreye dönük
çalışmalar yapılırken önlemin ön planda tutulmasını istediğimizi söyledik. Su,
hava, tohum gibi topluma ait kaynakların ticaret konusu edilemeyeceği yönünde
bir madde konulmasını istiyoruz. Bunların herkesin kullanımına açık olmasının
garanti altına alınmasını gerektiğini söyledik. Anayasada, 'Cumhuriyetin
nitelikleri' bölümüne 'ekolojik' ifadesinin de konulmasını talep
ettik.''
Ekolojik Anayasa için madde önerileri
Başlangıç
Bu Anayasa, dünyayı gelecek kuşaklardan emanet aldığı bilinciyle doğayla uyum
içinde yaşamaya söz veren Türkiye vatandaşları tarafından yazılmıştır.
Cumhuriyetin nitelikleri
Türkiye Cumhuriyeti, Doğa ’nın ve onun bir parçası olan insanın
haklarına dayanan, demokratik, laik, ekolojik ve sosyal bir hukuk
devletidir.
Gerekçe
Cumhuriyet’in nitelikleri arasında hukuksal olmayan terimlere yer
verilmemelidir. Çünkü hukuksal olmayan terimler muğlâktır ve farklı anlamlarda
algılanmaya müsaittir. Bu da, hukuk sisteminin en tepesindeki Anayasa’dan
kaynaklanan bir hukuksal belirsizlik yaratılmasına neden olur. Cumhuriyet’in
nitelikleri arasına Doğa’nın haklarına dayanma niteliğinin eklenmesi, insanın
doğadan ayrı düşünülemez bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır. İnsan merkezli
bakış açısının küresel iklimi ve ekosistemi ne kadar olumsuz şekilde etkilediği
ve bu etkiden en fazla zarar gören canlıların başında yine insanın olduğu bir
gerçeklik olarak karşımızdadır. İnsan, doğanın efendisi değil, yalnızca onun bir
parçasıdır. Doğa’da kendiliğinden bulunan dengenin insan eliyle bozulması, hem
insanları, hem de diğer canlı ve cansız varlıkları tehdit etmektedir. Yalnızca
insanın refahı ve mutluluğu için gerçekleştirilen aşırı üretim ve tüketim,
hammaddelerin sorumsuzca çıkartılması ve endüstriyel amaçlarla işlenmesi, buna
bağlı olarak artan enerji ihtiyacının karşılanması adına fosil yakıtlara
başvurulması ve diğer sorumsuz davranışlarımızla Dünya üzerindeki yaşamın sonunu
getiriyoruz. Bu gidişatı durdurmak için ülkemizin üzerine düşen sorumluluğu
yerine getirmesi ve her alanda Doğa ’nın haklarına saygı gösterilmesi için
gereken temel düzenlemeyi Anayasa’sında barındırması gerekmektedir. Türkiye’nin
yaşama verdiği önem, çevresindeki ülkeleri de etkileme kapasitesine sahiptir.
Türkiye’nin Doğa ’nın haklarını tanıması ve anayasal statüye kavuşturması, bu
konuda, Latin Amerika ülkelerinin ardından, Ortadoğu, Asya ve hatta Avrupa
Birliği için önderlik yapması anlamına da gelecektir.
Doğanın hakları
Su, hava, genler, tohum ve doğanın diğer unsurları doğal
varlıktır, kaynak olarak nitelendirilemez. Bu varlıklar Doğa’nın bir parçası ve
onlara bağlı yaşayan tüm canlıların ortak kullanımında olmalıdır. Doğal
varlıklar mülkiyete tabi olmamalı, kendileri veya genetik bilgileri hiç bir
şekilde patentlenememeli ve kamusal kullanımları ekolojik dengeler öncelikli
tutularak güvence altına alınmalıdır.
Gerekçe
Su, hava, genler, tohum ve diğer doğal varlıkların insanların kullanımına
tahsisi edilmiş kaynak olarak değil birer varlık olarak görülmesi Doğa’nın bir
hak öznesi olarak tanımlanmasında önemli bir kavramsal açılım olacaktır.
Bunların doğal varlıklar olarak kabul edilmesi ve tüm canlıların ortak
kullanımında bulunması doğanın kendini sürdürebilmesinin ve gelecek kuşakların
bunlara erişminin mümkün kılınmasının ön koşuludur. Geleneklerin, dilsel ve
kültürel çeşitliliğin, biyolojik çeşitliliğin algısı ve yaşatılmasındaki rolü
dikkate alınarak, geleneklerin farklı dillerin ve kültürlerin korunması ve
kendini gerçekleştirme ve geliştirme hakkı anayasal güvence altına
alınmalıdır.
Devlet, tüm faaliyetlerde doğal
varlıkların kendilerini yenileyebileceği şekilde kullanılmasını sağlamak için
ihtiyatlılık ilkesi çerçevesinde gerekli önlemleri alır. Kamu yararı emanetçilik
anlayışıyla tüm canlıların haklarının korunması ve ekolojik dengenin devam
etmesi sağlanacak şekilde yorumlanır.
Gerekçe
Endüstriyel üretim tarzı doğayı bir hammadde deposu olarak görmekte ve
ekonomik amaçlarla doğal varlıkların tüketilmesine neden olmaktadır. Ancak bu
tarz bir üretim, yaşamın sürdürülebilmesine engeldir. Sürdürülebilir kalkınma
gerekçesi ise nihai olarak kalkınma lehinde bir tercih kullanımıyla sonuçlandığı
için doğanın varlığı açısından kabul edilemez. Üretim yaparken doğanın kendini
yenileyebilmesine imkân tanımak zorunludur. Aksi takdirde bundan zarar görecek
olan yine insanlardır. Üstelik bu zarar sadece yeryüzünde ve ülkemizde bugün
yaşayan insanları değil gelecek kuşakları da tehdit etmektedir, bu yüzden
bizlerin dünyada gelecek kuşaklar adına emanetçi olduğumuz anlayışı herkese
ilave bir sorumluluk yüklemektedir. Bu nedenle her türlü girişimin
oluşturabileceği zararları önlemek ve en aza indirmek ve insanların ve Doğa’nın
olası zararlardan korunması için devletin ihtiyatlılık ilkesini gözetmesi
anayasal bir zorunluluk haline getirilmelidir.
Doğaya ve çevreye zarar verme olasılığı olan tüm plan ve
uygulamalarda, zarar görmesi muhtemel bölgede yaşayan halkın her aşamada, plan
ve uygulamalarla ilgili her türlü bilgiye ulaşma, kararlara katılma ve insan
veya doğanın haklarından biri veya bir kaçı ihlal edildiğinde yargı yollarına
başvurma hakkı vardır.
Gerekçe
Sanayi veya enerji üretimi gibi projeler doğaya giderilemez hasarlar
verebilmektedir. Bu hasarlardan en fazla o bölgedeki halk etkilenmektedir. Söz
konusu etki yaşam kalitesinin düşmesi, hastalıklar ve hatta ölümler şeklinde
ortaya çıkabilmektedir. Bir devletin öncelikli görevi vatandaşın sağlığını ve
yaşam hakkını korumaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin de imzalaması beklenen Aarhus
Konvansiyonu’nda da belirtildiği üzere, doğaya ve çevreye zarar verecek her
projede bölge halkının onayı alınmalı ve proje öncesinde, sırasında ve
sonrasında projeyle ilgili her türlü bilgi halkla paylaşılmalıdır. Bölge
halkının kararlara katılması için gerekli yöntemler düzenlenmeli ve gerekli
olduğu hallerde halkın yargı yollarına başvurma imkanı kısıtlanmamalıdır.
Her canlının temiz ve ücretsiz suya ve sağlıklı gıdaya erişim
hakkı vardır. Devlet, herkesin temiz suya ve sağlıklı gıdaya erişmesini sağlamak
için gerekli önlemleri alır.
Gerekçe
Küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle her geçen gün önemi artan su,
yaşam hakkından bağımsız değildir. Temiz ve sağlıklı su olmadan sağlıklı bir
yaşam düşünülemez. Bu nedenle, devlet herkesin temiz ve sağlıklı suya ücretsiz
şekilde ulaşmasını sağlamalıdır. Doğadaki diğer canlıların yararlandığı su
kaynaklarının kirlenmemesi ve yok edilmemesi için de gerekli önlemleri
almalıdır. Aynı şekilde temiz, bozulmamış ve sağlıklı gıdaya ulaşmak da insan
yaşamının ve doğanın sürdürülebilmesi için hayati önemdedir ve devlet bu konuda
gerekli yasal düzenlemeleri yapar.
Devlet hem yabani hem de evcil hayvan haklarını güvence altına
alır. Hayvanlara hiçbir şekilde eziyet edilemez, hayvanlara yönelik eziyet ve
fena muamele ceza kanunu kapsamında değerlendirilir.
Gerekçe
İnsanlar hayvanlardan tarih boyunca yararlanmıştır. İnsanlığın günümüzdeki
noktaya gelmesinde hem yabani hem de evcil hayvanların büyük bir payı vardır.
Ancak günümüzde artık hayvanların da hakları olduğu ve insanların tahakkümüne ve
eziyetine maruz kalmamaları gerektiği kabul edilmektedir. Bu nedenle ülke
toprakları üzerinde yaşayan hayvanların da bizler gibi hakları olduğu ve
bunların başında yaşam hakkı ve eziyet görmeme hakkı olduğu Anayasa’da kabu
edilmelidir. Türlerin devamlılığı ve yavru canlıların anneleri ile serbest ve
doğal bir gelişim sağlama hakkı gözetilmelidir.
Sağlıklı bir çevrede ve Doğa’da yaşamak bütün canlıların
hakkıdır. Devlet ve vatandaşlar gelecek kuşaklar adına doğal varlıkların
emanetçisidir. Doğayı korumak Devletin ve vatandaşların görevidir. Devlet,
herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlar. Tasarruf,
verim ve hizmet kalitesini artırmak için sağlık kuruluşlarını tek elden
planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel
kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek
yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi
için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.
Gerekçe
İnsan Doğa’nın bir parçası olarak Doğa’ya zarar vermeden
yaşamalı ve Doğa’yı korumalıdır. Verilecek her türlü zarar insana ve diğer
canlılara etki eder ve yaşamın sürdürülebilirliğini tehdit eder. Yeni ifade
sağlıklı çevre ve doğada yaşamayı bir hak olarak tanımlamakta ve bu hakkı insan
dâhil bütün canlılara vermektedir. Emanet kavramıyla gelecek kuşakların hakları
da garanti altına alınmaktadır. Bu sorumluluğun gerektirdiği görevi Devlet ve
vatandaşlar birlikte taşır ve birbirlerini denetlerler.