EKODesign 2011’in son anahtar konuşmasını, Edinburgh
Herriot Watt Üniversitesi’nden mimar Prof. Susan Roaf yaptı. Roaf, “Değişen
Dünyada Yapılı Çevrenin Risklerini Azaltmak” adlı konuşmasına şu sözler ile
başladı:
“Bu uzun günün sonunda sizlere yapacağım konuşmaya bir oyun
biçiminde başlayacağım. Bu ölümcül oyun, ‘1001 gece masalları’ adını taşıyor. Bu
oyunda ben, ‘orta yaşlı bir Şehrazat’ım ve siz de, sizi bekleyen büyük risk
karşısında akıllı yatırımlar yapması gereken bir Şahsınız. Size, bu
yatırımları nasıl yapacağınıza ve riskten nasıl korunacağınıza ilişkin öyküler
anlatacağım.”
Konuşmasında öncelikle söz konusu “risk”i tanımlayan
Roaf, bu noktada iklim değişiminden ve beraberinde getirdiği uç iklim
koşullarından bahsetti. Roaf, riskin tanımı ya da büyüklüğünün, kişinin
tehlikeye ne kadar açık olduğuna göre değiştiğini dile getirerek, 2065 yılına
dek mevcut eğilimin sürmesi halinde sıcaklıkların 3°C daha artacağını ve bu
artış sürerken uç iklim koşullarının yapılı çevreyi giderek daha fazla
zorlayacağını belirtti.
Bu
koşullar karşısında binaların direnci, altyapının direnci ve toplumların
direncinin büyük önem taşıdığını aktaran mimar, yakın zamana ait bir örnek
olarak Katrina Kasırgası’nın, büyük bir felaketin bir gün içinde neler
yapabileceğine ilişkin bir algı kazandırmış olduğunu örnekledi. Roaf, bu
gerçeklik karşısında ödenmesi gereken bedellere ve önemli paradigma
değişikliklerinin gerekliliğine vurgu yaptı.
Cennete Asılmış Kentten
Dünya Üzerine Çöken Kent: İstanbul
İklim değişiminin enerjiye bağımlı
“kırılgan” yapılı çevremizi nasıl etkilediğine ilişkin birçok örnek veren Roaf,
konuşmasının bu bölümünde İstanbul’a da değindi. İlk kez 1975 yılında geldiği
kentin o zamanlar “minarelerle cennete asılmış, oradan su üzerine sarkan, yüzen
bir kent” olduğunu, günümüz İstanbul’unun ise bütün ağırlığı ile dünyanın
üzerine çökmüş, ağırlaşmış bir kent haline geldiğini belirtti.
İstanbul’daki bu olumsuz
durumun, yıllık enerji tüketiminin %10’unu yılın %1’lik bir bölümünde
gerçekleştiren Avustralya’da, ya da havalandırma sistemlerine bağımlı
“kırılgan” binaların, sıcak bir yaz gününde ülkenin elektrik dağıtım
sisteminin çökmesine neden olduğu New York’ta da farklı olmadığını
vurguladı. Roaf, tüm bu gerçeklikler karşısında yalnızca 100 yıl önce –yani
“elektrik öncesinde”- tasarlanmış, enerji harcamadan iklime uyum sağlayan, bunun
yanında konfor da sunan mimarlık ürünleri bilgisinin bu güne aktarılmamasını
“şaşırtıcı” bulduğunu sözlerine ekledi. Artık sistem kapasitesini artırmanın
nükleer santrallerle dahi mümkün olmadığını hatırlatan Roaf, yılın en sıcak
günlerinde yeterli soğutma suyu bulunamadığı için bu santrallerin bile zorunlu
olarak devre dışı bırakıldığını belirtti.
“Ülkenizde solar panel
göremediğime göre, para kazanmak istemiyor olmalısınız!"
Konuşmasında
bu güne dek izlenen paradigmaların dünyayı nasıl bir tehlikenin kucağına
attığına ilişkin birçok örnek veren ve yeşil bina konusundaki yasal
düzenlemelere de fazla güvenmenin doğru olmadığına da dikkat çeken Roaf,
bugün sertifika sistemlerinin ve yasal düzenlemelerin birçok yanıltıcı özelliği
sahip olduğunu öne sürdü. Mimar, bu standartların temel aldığı konfor
koşullarının, insanın doğal adaptasyon yeteneğini ya da kendi ifadesiyle
“pencereyi açmak, ateşe biraz daha yaklaşmak ya da biraz olsun terlemek” gibi
farklı sıcaklıklara uyum sağlama yeteneğini göz ardı ettiğini dile
getirdi.
Artan yakıt
maliyeti ve enerji krizinden bahsederken, “Siz Türkiye’de para kazanmayı
sevmiyor olmalısınız. Sahip olduğunuz potansiyele karşın, çatılarınızda hiç
güneş paneli görmedim” diyen Roaf, tüm dünyanın elektriğinin Suudi
Arabistan’ın 200x200 mil ölçülerinde bir güneş enerjisi santrali ile
karşılanabileceği bilgisini verdi.
“Sürdürülebilirlik için de
Mimar Sinan’a bakın!”
Roaf son olarak,
bütün konuşması bağlamında 21. yüzyıl için “A”, “B”, “C” olarak üç bina
standardı tanımladı. Bunlardan A, konforlu ve hiç fosil yakıt kullanmıyor; B
konforlu, fakat yılın belirli bir bölümünde fosil yakıt kullanıyor; en düşük
derece C ise yine konforlu olmakla birlikte tümüyle fosil yakıt kullanıyor.
Gelecekte yalnızca konfor binalar için yeterli görünmüyor.
Konuşmasının
sonunda yeniden Türkiye’ye ve İstanbul’a değinen Roaf’un, “Şunu hiç aklınızdan
çıkarmayın ki, Türkiye ne ABD, ne de İngiltere’dir. Onlar havalandırma
sistemlerine ve açılmayan sabit camlara bağımlı yaşıyorlar. Sizse burada, büyük
bir mimari geleneğe sahipsiniz. Çözüm için Mimar Sinan gibi büyük ustalara
bakmalı, pencerelerinizi açmalısınız” sözleri salondan büyük alkış
topladı.