Doluluk oranı düşen barajlar, susuz kalan tarlalar, peşisıra yok olup giden su kaynakları, kirlenen ya da kuruyan derelerimiz, en büyük yaşamsal ihtiyacımız olan suyun önemini bizlere bir kez daha hatırlattı.
Küresel ısınmanın yanı sıra doğa üzerinde yaşanan insan kaynaklı tahribatlar su rezervlerinin büyük ölçüde tükenmesine yol açıyor. Artan nüfusla birlikte yükselen su ihtiyacımıza rağmen suyu koruyacak tedbirleri bir türlü hayata geçiremediğimiz için 2050 yılından itibaren büyük bir susuzluk dalgasıyla karşılaşacağız.
Cumhuriyet’te yer alan habere göre; Meteoroloji tarafından yayınlanan son yağış ve sıcaklık raporlarına göre, hem son 50 yılın en sıcak yaz mevsimini yaşadık, hem de bölgemizdeki mevsimsel yağışlar yüzde 80 oranında düştü. Uzmanlar, yaşanan su krizinin giderek derinleşeceğine dair uyarılarda bulunarak önlem alınması için çağrılarını bir kez daha yineledi.
Esas su tüketimi tarımda
Küresel ısınma ve buna bağlı ortaya çıkan susuzluk tehlikesini aşmanın mümkün olduğunu ifade eden İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi (İYTE) Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hatice Eser Ökten, “Susuzluk ya da su kaynaklarımızın bizlere ne kadar süre yeteceği ile ilgili önümüzde farklı iklim senaryoları mevcut. Öncelikle halkımızın su tasarrufu konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Sanayiyi ve tarımsal alanı ilgilendiren bölümler var. Su kullanımında tarım başı çekiyor. Bugün suyun geri kazanımı, arıtılarak yeniden kullanımında İzmir’de de önemli çalışmalar yapılıyor. Jeotermal sularının, arıtma tesislerine giden evsel atık suların tarımda kullanılması için yürütülen örnek projeler var. Deniz suyunu arıtarak kullanan çok sayıda ülke var fakat bu bizim ülkemiz için biraz maliyetli bir yöntem. Su bittiği zaman alternatif kaynaklara bakmak mecburiyetindeyiz. Ancak su bitmeden, eldeki kaynakları tüketmeden yaşamak mümkün. Bugün konutlarda kullanılan su yüzde 10, sanayide yüzde 20, tarımda ise yüzde 70’i bulmaktadır. Vahşi sulama gereksiz su sarfiyatını artırıyor. Arıtma tesisleri aslında tarım için ciddi bir su üreticisi konumunda. Biz para harcayıp arıttığımız suyu neden körfeze akıtıyoruz? Bunu neden tarımda kullanmayalım? Bu yolla ciddi bir problemi çözebiliriz.” ifadelerini kullandı.
5 kent risk altında
Su kaynaklarının kirletilmeden verimli şekilde kullanılması gerektiğini hatırlatan Ökten, “AB standartlarına uygun yönetmeliklerimiz var. Bizim esas sıkıntımız denetimde. Eylem planlarımız aslında Türkiye’nin bir meselesi olarak görülmeli. Vatandaşımız da sanayiciler de çiftçiler de yerel ve merkezi idareciler de ‘Bu ülke hepimizin’ diyerek suya sahip çıkmalıdır. İklim krizi su kaynaklarını tehdit ediyor. İnsan faktörü de su kalitesini düşürüyor. Yani hem suyun miktarı hem de kalitesi risk altında. Aslında iklim krizini yaratan da insan. Tarımsal üretimdeki eski yöntemler ve hatalı sulama teknikleri su kaynaklarını geri dönüşü olmayacak şekilde olumsuz etkiliyor. Su kaynaklarımızı kaybediyoruz. Bizim su tasarrufu kadar su kaynaklarının korunması için de çaba göstermemiz şart” sözleriyle su kaynaklarının korunması noktasında herkese büyük görev düştüğünü ifade etti.
Ege Bölgesi’nin büyük bölümünün susuzluk tehdidi ile karşı karşıya olduğunu açıklayan Ekolojik Denge Derneği Başkanı Tolga Çalışkanelli, “Küresel ısınma; suyun devamlılığı, kalitesi ve miktarını etkilemektedir. Yapılan araştırmalarda 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlasının su sıkıntısı çekeceği öngörülüyor. Su kıtlığı ile ilgili tehlike çanları çalıyor. TÜİK verilerine göre Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşması ve kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının da 1120 metreküp olması beklenmektedir. Araştırmalar ve öngörülere göre 10 yıl içerisinde kaynaklarımızın büyük bir kısmını kaybedeceğiz. 2050 yılında yaşanması öngörülen su kıtlığını da düşünürsek, dünya kaynakları tüketilen suyu karşılamıyor demektir. Su Kaynakları Yönetimi ve Güvenliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu’na göre Ege Bölgesi’nde yer alan Gediz ve Büyük Menderes havzalarında bu yüzyılın sonunda yüzey sularının yüzde 50’sinin kaybolacağı, tarımda, yerleşimlerde ve sanayide aşırı su sıkıntısı yaşanacağı tahmin ediliyor. İzmir başta olmak üzere, Manisa, Aydın, Balıkesir ve Uşak illerini ekolojik, ekonomik ve sosyal alanlarda ciddi sorunlar bekliyor. Küresel ısınma ve su kıtlığı, biyoçeşitlilik, gıda, sağlık, enerji güvenliğini ciddi anlamda tehdit edecektir. Kullanılabilir tatlı su kaynakları için öncelikle mevcudu korumak, olumsuz etkileneni kurtarmak, sürdürülebilirliği sağlamak gerekmektedir. En önemli sorunlarımızdan biri tatlı su kaynaklarının sanayi ve tarımsal kirlilikle yok olmaya yüz tutmasıdır. Kirlilikle mücadelede daha sert önlemler alınması gerekmektedir. Daha fazla betonlaşmak yerine, kişisel yaşam alanlarımızı minimize tutmak ekolojik dengenin sürdürülebilirliğine ciddi katkı sağlayacaktır.” dedi.
(Fotoğraf:AA)