Ağustos ayında Milas’ta düzenlenen “3. Karia,
Karialılar ve Mylasa” sempozyumunda dikkat çekilen, Anadolu’daki
“tarihsel birliktelik”in kültürel etkileşimleri, Çine-Tepecik
kazılarında kanıtlanıyor. Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sevinç
Günel başkanlığında 2004’ten bu yana sürdürülen arkeolojik
araştırmalar, kazı raporundaki deyişle “höyükteki en erken Geç Neolitik Çağ’dan
Bronz Çağ’larına uzanan kesintisiz bir yerleşim”i ortaya çıkartmış
durumda...
Karia’da Bizans
Gazetemizin Milas muhabiri gazeteci-yazar Olcay Akdeniz’in
öncülüğünde ve Milas Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen
Karya sempozyumunda, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu’nun yönettiği
oturumda antik İasos’taki İtalyan kazılarının 50. yılı da değerlendirilirken
bölgede araştırmalar yapan yerli-yabancı arkeologlar son bulgularını
paylaştılar.
Çine-Tepecik kazıları ise Karya sınırlarının Menderes’ten başlayarak Gökbel
Vadisi’ni de içerdiğini “çarpıcı sonuçlar”la belgelemesi açısından özel bir önem
taşıyordu…
Tarihsel buluşma
Tepecik höyüğünün yıllardır ilgi bekleyen sırlarını aydınlatmaya başlayan
Prof. Günel, Batı Anadolu’nun en derin vadilerinden Menderes’in güneyinde, Çine
Çayı’nın derin kavisler yaptığı bölgede yer alan Tepecik’in, Ege ile Orta
Anadolu arasındaki ticari ilişkilerin de kurulabildiği kültürel bir merkez
olduğunu söylüyor...
Höyükteki MÖ 2. bin yıla ait kalıntılarının, savunma sistemine dayalı bir
yerleşim modelini yansıttığını açıklayan Günel, son kazılarla 41 m’lik sur
yapısına ve 2 metre 20cm’lik duvar kalınlığındaki kare planlı kule yapılarla
destekli bir kent planına ulaşıldığını da belirtiyor. Yerleşmenin en geç evresi,
Geç Tunç Çağı’na ait; MÖ 1300-1100 yıllarına tarihlenmekte...
Üretime ait ‘yerli’ kaplarla birlikte Yunanistan ve adalardan bilinen Miken
kültürüne ait kapların bulunması ise Ege’deki kültürel etkileşimleri ve güçlü
yaşam bağlarını kanıtlıyor. “Magazin” denen depo yapısında ele geçen kaplar,
bronz ok ucu ve günlük kullanıma ait iğneler de Batı Anadolu ile Ege adaları
arasındaki ticari ilişkilerin varlığını kanıtlarken bu bağlantıların Çine
Ovası’na dek ulaştığını da ortaya koyuyor.
‘Hititler Ege’de
Aynı magazindeki Tepecik “mühür baskılar” ise Hitit İmparatorluk dönemine
tarihleniyor... Günel diyor ki; “Bunlardan biri, Hitit çiviyazılarında geçen
Arzawa topraklarındaki Mira ülkesinin, Çine Çayı bölgesinde yayıldığına da ışık
tutmakta… diğer bir baskısında ise Hitit ikonografisinde kral ve prenslerin
tasvir tarzını yansıtan bir figür yer almakta… Her iki eser de Hititlerin Batı
Anadolu’daki varlığına ve etkisine katkı sağlayacak kanıtlardır.”
Anadolu gelenekleri
Höyükteki mezarlarda, iskeletlerin yanında fincan, gaga ağızlı testi ve
mermer bilezik gibi mezar eşyalarına da rastlanmış. Bu mezarlar, Anadolu’da MÖ
3. binyıla uzanan ölü gömü geleneğinin Tepecik’te de uygulandığını gösteriyor.
Şu ana kadar saptanabilen en erken yerleşme ise Erken Kalkolitik Çağ’a (MÖ
6000-5500) ait ve Ege’de bilinen Geç Neolitik kültürle paralel buluntuları da
vermekte...
2010’daki sonuçlar
Tepecik kazılarında elde edilen veriler, bütün bunların gerçekliğini daha da
güçlü kanıtlayan bulgular içeriyor. Kazı raporuna göre oldukça kalın duvarlara
sahip ve kule yapılarıyla destekli kent yapısı içinde, önemli ticari etkinliğe
sahip bir sistemin olduğunu söylemek mümkün.
Ayrıca Hitit İmparatorluk dönemine ait ve üzerlerinde hiyeroglif işareti
bulunan mühür baskılar, Tepecik merkezinin Orta Anadolu ile olan ilişkilerini
ortaya koymasının yanı sıra bölgenin tarihi coğrafyasına da katkı
sağlamakta…
Batı Anadolu’da Hititlerin varlığı ve politik etkinlikleri, bugüne dek
çiviyazılı metinlerin verdiği bilgiler ışığında tanımlanabilmekte; Hititlerin
bölgedeki varlığına ışık tutan arkeolojik kanıtlar ise oldukça sınırlı
buluntular ışığında ele alınabilmekteydi… Bu nedenle ele geçen mühür baskılar,
Hititlerin Batı Anadolu’daki varlığını ve politik anlamdaki etkinliğini
desteklemesi açısından büyük önem taşıyor.
‘Hoker’ iskelet
Kazılarda elde edilen diğer önemli bir sonuç da Orta Tunç Çağ’ı kültür
tabakasının alt seviyelerinde tespit edilen ve Erken Tunç Çağı’na tarihlenen
yerleşim içi mezarları...
İri bir mezarda yetişkin bireye ait iskelet, hoker (anne karnında olduğu gibi
bacaklar karna doğru kıvrılmış olarak) tarzında tespit edilmiş. İskelete ait
kafatasının hemen başucunda kulplu bir fincan ve başı hizasında bir testi
bulunmuş. Bu kaplar, ölü hediyesi olarak mezara bırakılmış...
Sözün kısası Tepecik höyüğü kazıları Anadolu’da, bölgeler arası etkileşimin
binyıllar öncesinden başladığını; bu coğrafyadaki uygarlıkların karşılıklı
ilişkilerle zenginleştiğini kanıtlayan bulgularıyla tarihin derinliklerinden
çarpıcı mesajlar taşıyor.
Bakalım seneye 4’üncü sempozyumda hangi yeni bilgiler
paylaşılacak…