Türkiye Sulak Alanlarını Kaybediyor



Türkiye, biyolojik çeşitliliğin yüksek olduğu, başta su kuşları olmak üzere çok zengin, karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının yaşam alanı olan sulak alanlarını yitiriyor.

Sulak alanlar bakımından Avrupa ve Orta Doğu’nun en zengin ülkesi olan Türkiye’de tarım alanı olarak kullanılmak için 200 bin hektar sulak alan kurutuldu. Kurutma faaliyetleri sonucunda elde edilen arazilerin yalnızca yüzde 35’inde tarım yapılabiliyor. Evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklar ile içme suyu temini çalışmaları da sulak alanların yok olmasına neden olan diğer tehlikeler arasında yer alıyor.

“Doğal veya yapay, devamlı veya geçirgen, suları durgun veya akıntılı, acı, tatlı veya tuzlu, denizlerin gel-git hararetlerinin çekilme evresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün su birikintileri, bataklık, sazlık ve göller de dahil olmak üzere” sulak alan olarak tanımlanıyor.

Tropik ormanların ardından biyolojik çeşitliliğin en yüksek olduğu ekosistemler olan, pek çok tür ve çeşitteki canlılar için uygun beslenme,üreme ve barınma ortamı olan sulak alanlar, yalnız bulundukları ülkenin değil, tüm dünyanın “doğal zenginlik müzeleri” olarak adlandırılıyor.

Çevresinde yaşayan halkın yaşamında önemli yer tutan, bölge ve ülke ekonomisine katkılar sağlayan sulak alanların birçok önemli işlevi de bulunuyor. Çevre ve Orman Bakanlığınca hazırlanan, “Günlük Hayatta Çevre” adlı kitapçıkta, sulak alanların işlevleri şöyle sıralanıyor:
* Başta su kuşları olmak üzere çok zengin ve karakteristik bitki ve hayvan topluluklarına yaşam ortamı sağlamaktadır.
* Yeraltı suyu reşarjı ve deşarjı, taşkın kontrolü, taban suyunun dengelenmesi ve tuzlu su girişinin önlenmesindeki işlevleri ile bulundukları bölgenin su rejiminin dengelenmesine katkı sağlar.
* Bulundukları çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış ve sıcaklık olmak üzere iklim elemanları üzerine olumlu etki yapar.
* Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ve besin maddelerini kullanarak suyu temizler.
* Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan eko sistemleridir.
* Sulak alanlar, başta balıkçılık olmak üzere, hayvancılık, saz kesimi ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkanlar nedeniyle, yüksek bir ekonomik değere sahip olup, bölge ve ülke ekonomisine katkısallar.
* Özellikle, büyük göl ve nehirlerde su yolu taşımacılığına imkan sağlarlar ve nehir boylarındaki sulak alanlar, erozyon denetimi yaparlar.

Sulak Alanları Tehdit Eden Problemler
Doğa Derneği Sulak Alanlar Sorumlusu Hatice Dinç Sarısoy, sulak alanları tehdit eden problemlerin başında “tarım veya yerleşim amaçlı kurutmaların” geldiğini söyledi. Sarısoy, dünyanın en önemli sulak alanlarından biri olan Amik Gölü’nün yanı sıra Emen, Gavur, Suğla, Kestel, Avlan, Manay, Söğüt, Simav ve Efteni göllerinin de kurutulduğunu, sudan arıtılan alanların tarıma ya da yerleşime açıldığını ifade etti.

Ülkemizde, sulak alanları tehdit eden problemler şöyle:
* Evsel, endüstriyel ve tarımsal kaynaklı kirlenmeler. Manyas Gölü, Uluabat Gölü, Eber ve Akşehir Gölleri, Ereğli Sazlıkları, Tuz Gölü, ve Meriç Deltası başta olmak üzere birçok sulak alan kirlilik tehdidinin etkisi altında bulunuyor.
* İçme, kullanma ve sulama suyu temini amacıyla aşırı miktarda su alınması, sulak alanı besleyen suların barajlarda tutulması veya yönlerinin değiştirilmesi. Sultansazlığı, Seyfe, Manyas, Uluabat ve Beyşehir gölleri başta olmak üzere ülkemizdeki tüm sulak alanların tamamına yakınının doğal su rejimi, yapılan müdahaleler sonucu bozuldu.
* Turizm ve konut bazında yapılaşmalar. Kızılırmak ve Göksu deltaları ile Hazar Gölü başta olmak üzere birçok sulak alan, yapılaşma tehdidi ile karşı karşıya bulunuyor.
* Kontrolsüz saz kesimi ile sazlıkların yakılması ve tahribinin yanı sıra aşırı ve yanlış su kuşu veya su ürünleri avcılığı yapılması.