Türkiye Barolar Birliği Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu tarafından 17 Ocak'ta Ankara'da düzenlenen 'Kent ve Çevre Davalarında Ehliyet ve Menfaat' başlıklı panelin sonuç bildirgesi yayınlandı. Sol Gazetesi'nden Yusuf Yavuz'un haberine göre, yaşanan ekolojik krizin nedeninin, doğaya mal gözüyle bakan kapitalist düzen olduğunun altı çizilen bildirgede, ileri teknolojinin de soygun ve talanın etkin bir aracı haline dönüştüğü vurgulanarak, kentler, ormanlar ve doğal kaynakların yanısıra uzayın bile insani kaygı taşımayan tekelci sermayenin hedefinde olduğu görüşüne yer verildi.
Hak arama yolu açık
Türkiye Barolar Birliği Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu’nca Ankara’da düzenlenen panele, yargıdaki bu dönüşüm tartışıldı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu'nun açış konuşmasını yaptığı panele çok sayıda hukukçu ve akademisyen katıldı. Panelin ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde, herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu vurgulanarak, "Çevreyi geliştirmek çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin, vatandaşların ve örgütlü tüm yapıların ödevidir. Çevre ve kente ilişkin haklar bir insan hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 2. ve 8. maddeleri barolar, meslek örgütleri, sendikalar ve vatandaşların çevre ve kent hukukuna dair ihlal ve suçlara karşı hak arama özgürlüğünü kullanmalarının yolunu açmaktadır" ifadelerine yer verildi.
'Uzay bile tekelci sermayenin hedefinde'
AİHM'in, “potansiyel mağdur” kişi ve kurumların dava açma ehliyetini kabul ettiği gerçeği karşısında AB’ye üye olmaya çalışan Türkiye'de, son dönemlerde idari yargı tarafından verilen dava açma ehliyetinin ve menfaatinin bulunmadığı yönündeki kararların açıkça hukuka aykırı olduğunun altı çizilen sonuç bildirgesinde, "Ekolojik krizin sorumlusu, doğaya mal gözüyle bakan, daha fazla kar amacı güden kapitalist düzendir. Kapitalizmin sınırsız, doymak bilmeyen kazanç hırsı, sınırlı kaynaklara sahip çevreyle bağdaşmıyor. İleri teknoloji ise, ne yazık ki, soygun, talan ve yağmanın etkin bir aracı haline dönüşmüştür. Yeraltı ve yer üstü kaynakları, kentler, ormanlar, bitki örtüsü, hatta uzay, insani bir kaygı taşımayan tekelci sermayenin hedefidir. Kapitalizmin tarihinde çoğunluğa yarayan bir büyüme ya da gelişme olmamıştır. Onun yarattığı, 'gelişme' adı altında, insanın ve çevrenin kötü biçimde dönüştürülmesidir" denildi.
Hukuk devletinde herkesin dava açma hakkı var
İdarenin en etkili denetim yolunun, 'yargısal denetim' olduğuna dikkat çekilen bildirgede, yargının hakların korunması ve hukuk güvenliğinin tek güvencesi olduğu kaydedilerek şu görüşlere yer verildi: "Herkes hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, çevreyi savunmak ve korumak için hak arama özgürlüğünü kullanmalıdır. Hukuk devletinin gerçekleşmesinde herkesin dava açma ve başvuru hakkını etkin kullanabilmesinin büyük rolü bulunmaktadır.
'Yaşamı savunmaya öncülük etmeyi sürdüreceğiz'
Aarhus sözleşmesindeki 'yeterli ilgiye sahip olmak' kriteri dava açma ehliyetinin varlığının temel dayanağıdır. Yeni Anayasa çalışmalarında evrensel 'Geri Götürülmezlik' ilkesi gözetilmeli, Anayasal kazanımlar korunmalı, çevre merkezli insan hakları düzenlenmelidir. Türkiye Baroları olarak, Türkiye Barolar Birliği olarak hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, çevreyi, demokrasi ve hak arama özgürlüğünü savunmaya, var olanı korumaya ve hakların kullanılmasında topluma öncülük etmeye devam edeceğiz."