Yüksek mimar ve restoratör Hakan Kıran, Mydonose Showland,
Kabataş Meydanı, Haliç metro köprüsü, Galatasaray Adası ve Kuşdili Çayırı
Kentsel Tasarım Projesi'nin mimarı, Gloria Jean's Coffees'lerin dekoratörü...
Gezi İstanbul Pastanesi'nin sahibi Kıran'ın bir başka özelliği de iyi bir aşçı
olması ve bütün müzik enstrümanlarını kullanması.
Çocukken mimar olacağınız belli miydi?
Şimdiki gibi yeteneklerin keşfedildiği şartlarda değil, Zonguldak'ın Kilimli
kasabasında büyüdüm. Çocukken her şeyi çok detaylı incelerdim. Kuzenimin
gitarıyla tıngırdatırken müzik yeteneğim olduğu ortaya çıktı. O gitar bana
öğrencilik yıllarında para kazandırdı. Beş yıl TRT'de çok sesli gençlik
korosunda tenor olarak görev yaptım. Hepsi dünyanın keşfiyle alakalı, herkes
dünyayı yeniden keşfeder. 80 günde devri âlem değil bir ömür devri âlem
yapılır.
İş ve teknik dersinde çok mu başarılıydınız?
Valla öyle bir ders hiç hatırlamıyorum. Ortaokul ve lisede 80 öncesine denk
geldiği için birçok ders boş geçerdi. O da boş geçen derslerden birisiydi
herhalde. (Gülüşmeler)
Mimarlık gökten zembille inmedi herhalde?
Mimar bile yoktu ki o dönemde. Kafamda keşfetme olgusu vardı. Yemek de bunun
bir parçası, müzik de. Var olanı keşfedip buna yeni ne katabilirim düşüncesi...
Kilimli, Fransızların maden ocakları işletmek için işçilere kurdukları güzel bir
kasabaydı. Olağanüstü bir şehircilik vardı. Ben mimarlığı keşfettim. İstanbul
kadar modern bir hayat yaşardık. Tek katlı evlerin önünde çitlerin boyasıyla,
yetiştirdikleri çiçeklerin renk armonisi yarışırdı. İyi giyinir, modayı takip
ederlerdi. İki sinemamız vardı, tiyatrolar gelirdi. Oturduğumuz ev üç katlı idi,
o yüzden bana 'apartman çocuğu' derlerdi. (Gülüşmeler) Şimdi ise İstanbul gibi
sıralı, çok katlı, harap bir şehir görüntüsü var.
Neden böyle olduk, niye aynileştik?
Biz gelişimi referanssız gerçekleştirme yoluna gittik. Köklerimizle ilgili
temel bağlantıları yok ederek, sağda solda duyduklarımızı kendimize adapte
etmeye 'gelişim' dedik. Çağdaşlaşma izafi kavramdır, dünyada bulunan her tür
gelişim, var olan şeylerin keşfedilmesiyle olur. Biz bu değerlerimizi yok ettik,
geliştirmedik, şehirleşemedik. Korktuk. Birçok kişinin evinde hâlâ memleketinin
halısı ya da tulumbası durur mesela. At arabasının tekerleğini Ferrari'ye
takarak Ferrari yapamazsınız ki? Dolayısıyla yürümedi.
Tez konunuz da çarşı, arasta ve bedestenler idi. Çağdaş mimari ile bu
nasıl örtüşür?
Yüksek lisansımı da restorasyon üzerine yaptım. Birçok ahşap binayı sökerken
mühendislik teknolojisinin gelişimiyle ilgili referans elde ettim, ona sadece
tahta diye bakmamak lazım. Çağdaş mimar ile örtüştürmek mümkün tabii ki.
Bölgesel mimariyi etkin kılan bölgenin iklim şartlarından geleneğine, genetik
gelişimine ve havasına uygun yapıya karar vermektir. Toprakla yaşamış bir
kültürün tamamını yüzer katlı bir binaya geçirmeye çalışırsanız
yapamazsınız.
Hem çok modern yapılar yapıyor hem de Fatih'teki bahçenizde organik
sebze yetiştiriyorsunuz. Günah mı çıkarıyorsunuz?
(Gülüşmeler) Aslında bu tekamül etmeye tekabül ediyor. Balat'ta ev alıp
restore ettiğimde bana ilk yapılan uyarı o bölgedeki aykırılık ve tehlikelerdi.
Mimari yatırımlarımı hep Süleymaniye ve Balat'ta yaptım. Huzur bulduğum yegane
yer Balat'taki evim, oradaki bahçemdir. Bahçede domates, karalahana, marul her
şey var. O bölgenin bir ruhu var.
Sizi tanıyanlar mutfakta da çok iyi olduğunuzu söylüyor. Yaptığınız
bir pastayla 'Gezi İstanbul'un da sahibi olmuşsunuz...
Evet. Allah'ın insana gönlünden geçenleri vermesine inanmak lazım.
Çocukluğumdan beri yemek kitabından yemek yapmadım. Ofisimde bir tane modern
mimarî kitabı bulamazsınız. Bir binayı tasarlarken hiçbir binanın resmine
bakamıyorum. Beni rahatsız ediyor. Öğrenci iken yemek yaparken ölçü filan
kullanmazdım. Pilav ve etsiz kuru fasulyeme bayılırlardı. İstanbul'da yaşayan
arkadaşların anneleri tarif almak için okula gelirlerdi. Paket makarna almaz,
kendim undan açarak yapardım. Bir ara bir arkadaşım Gezi Pastanesi'ni almaya
niyet etmişti. Aradan bir yıl geçtikten sonra rüyamda mal sahibiyle görüşüp
Gezi'yi satın aldığımı gördüm. Uyanır uyanmaz aradım ve oturup anlaştık. Bütün
ürünleri dünya standardına getirdik, çalışanlarımız Avrupa'da eğitim gördü,
Avrupa'dan da iyi ustalar getirdik.
Ama bütün bunlar sizi Gezi'nin sahibi yapmaya yeterli değildi
herhalde?
Evimi ipotek ettirerek satın almıştım, hanımın haberi yoktu. Bir gün eşim ve
çocuklarımı alıp getirdim, 'Burayı aldım' dedim. Hanım şok geçirdi tabii. Biz
orada iken Fransızca konuşan bir çift geldi. Ellerinde bir guide var, oradan
görmüşler. Şef olan adamın, Belçika'da patisserie'i vardı. Küçük bir dükkan ama
metrelerce kuyruk olurdu. Aile dostu olduk. Gezi'yi satın almıştık ama mutfak
personeli önceki patrona karşı parasızlıktan dolayı tavır almıştı. Mutfağa
gittim, ciddi bir surat yapıyorlar tabii. 'Ayağına galoş giy, kafana bilmem ne
giy' diyorlar. (Gülüşmeler) Cheese keki anlattırdım, ben de sakızlı muhallebi
yaptım ve cheese kek ile karıştırarak yeni bir tat elde ettim. Gezi'nin sahibi o
an oldum işte. O günden beri her vesileyle mutfağa girerim. Garsonlarla kitap
okuruz, biletlerini alır tiyatroya ve operaya gönderirim. Dışarıda yemek yeriz.
Mimarlık bürosu ayarında bir hizmet işi kurduk.
Gezi İstanbul'u halka açacak mısınız?
Şu an üç şubemiz var. Hacı Salih Lokantası'nı da aldık. Bizde domates bile
açıkta bekletilmez, sipariş geldiği an kesilir. Çikolatamız, dünyanın en iyi
çikolatası ile rekabet edecek düzeyde. Francising sistemine başlayacağız.
Altı tane vesikalık yeterli mi?
Yok yetmiyor, bir boy resmi de lazım. (Gülüşmeler) Lokasyonu biz bulacağız,
yaklaşık ciro tahminini biz yapacağız, personelini biz vereceğiz. Belli
entelektüel düzeyi olan, vizyon sahibi ve bu işi seven insanları çağıracağız.
Onlar da işin başında duracak. En yetenekli olduğu alanda bir-iki ürün yapma
hakkı vereceğiz, eğer çok tutulursa telif hakkını verip o ürünü genel konsepte
de koyacağız.
Bu mahalle-öteki mahalle ayrımı yapacak mısınız mahalle içlerindeki
'Gezi'ler de?
Tam tersi. Öteki mahalleye özellikle ilgim var. Bu sosyal yaşamın parçası
olacak ve orada inanılmaz lezzetler çıkacak eminim ki! Ama onlar da servis
yapmayı ve Gezi'de yemek yemeyi öğrenecekler.
Bu sistem yurtdışına açılır mı?
Açılır, çok teklif var. Hobi olarak kurdum Gezi'yi, amacım büyütmek değildi.
Avrupa'da Londra, Paris, Münih ve Viyana var kafamda. İkinci bölge Arap
emirlikleri, üçüncü bölge de Amerika. Yakında bunlara da başlayacağım.
Günde iki saat uyurum, yorgunsam yemek yaparım
İşyerinde olduğu kadar evde de iyi bir aşçı mısınız?
Çok az uyku uyurum, yorgunsam yemek yaparım. Çocuklarım o gün bayram eder.
Hanımın da hocası benim, o da iyi yemek yapar. Benim yaptığım yemeklerin kendine
özgü lezzeti var, nedenini açıklayamıyorum.
Neler yapıyorsunuz?
Yapamayacağım hiçbir yemek yoktur. Zaten şunu yapacağım diye karar vermem,
dolapta ne varsa ondan yemek çıkarırım.
Yemek, müzik, mimarlık, okulda fotomodellik... Hangisi sizin için çok
çok önemli?
Hepsi ruhumu besliyor ama kendimi ifade ettiğim şey mimarlık. Dünyaya mimar
olmak ve eser bırakmak için geldiğime inanıyorum. Çok ileri dönemlerde insan
eser yaratabilir, benim amacım eser bırakmak. Gözümü kapamadan önce yaptığım
birkaç tane eser niteliğindeki binanın eser olarak kaldığını görmek istiyorum.
İnşallah sonucu hissedebilirim.
Mimarlık sizde takıntılara yol açtı mı?
Simetri hastalığım yok ama düzenlilik hastalığım var. Olduğum ortamın kendine
özgü bir düzeni vardır ama kesinlikle düzenli değildir. Fonksiyon şeması vardır
masamın, hayatımı buna göre düzenlerim. Bu, evde de geçerli, hanım bana, ben
hanıma karışmıyorum. (Gülüşmeler)