Dünyanın En Zor İşi Hayal Satmak



Korhan Kongaz, bir emlak danışmanı. Emlakçılık deyince hemen ev alım, satımı ya da kiralaması gibi düşünmeyin. Kongaz, bir satış pazarlama uzmanı ve üzerine çalıştığı gayrimenkuller de sıradan evler değil; yalı, şato ve adalar. “Ünlülerin emlakçısı” olarak tanınıyor. Ancak çalıştığı kişiler hakkında ser verip sır vermiyor. “Kendilerine sormadan isimlerini veremem” diyor. Rus oligark Roman Abramoviç’e İstanbul’da villa sattığını, bunun da duyulduğunu hatırlatıyorum, “O bir gaflet duyuldu, yayıldı. Meslek sırlarımız var. Sırlarımla gideceğim” diyor. Diğer yandan puro üretimine girmek, şarap işi yapmak istiyor kendi markası altında. Bunlar gelecek projeleri arasında.

Ancak biz son günlerde konuşulan “Aristokratlar Kulübü” projesini anlamak üzere buluşuyoruz Kongaz'la. Bu arada merak ettiğim hikâyesini de soruyorum. Çünkü Golden Royale Gayrimenkul’ün sahibi Kongaz’ın hakkında fazla bilgi yok, sır gibi. Ancak “işini iyi bilen” bir emlakçıyla söyleşmek ne mümkün! Röportaj bir yerden sonra halat yarışına dönüyor. Bir o çekiyor, bir ben. Kimi zaman bir soruyu üç kez sormak bile gerekiyor. Beden dilini değiştirmeden konuşuyor, yanıtlamak istemediği soruları çeşitli manevralarla fark ettirmeden değiştirmeye çalışıyor. “Meslek sırları”na sadık, açık vermemeye niyetli. Biz röportajı yaptık, yorumu sizin takdiriniz...

- Bugünlerde, yapmayı planladığınız, proje aşamasındaki Aristokratlar Kulübü konuşuluyor. Nedir kapsamı?

- Amerika’da gördüğüm ortamı buraya yansıtmak istiyorum. Parası olan herkesin gelebileceği bir yer gibi düşünmeyin. Oturmayı kalkmayı, konuşmayı bilen, bitirdiği okulu sorgulanmayan, kaç lisan biliyorsunuz diye sorulmayan insanların kulübü. Yaklaşık 25 bin metrekarelik 20-22 katlı, havaalanına yakın bir yapı olacak. Projeyi Prof. Metin Hepgüler çiziyor, satış pazarlamasını ben yapıyorum. Önümüzdeki yıl başlanacak ve 18 ayda bitecek bir proje. Yurtdışından gelecek misafirlerinizi de rahatlıkla ağırlayabileceğiniz, home office tarzında olacak. Özel sosyal tesisleri, tenis kortu, spor ve spa salonları, özel şoförleri ve 3-4 lisan bilen asistanları olacak.

- Adı Aristokratlar Kulübü mü?

- İsim olarak Golden Royale düşünüyoruz. Aristokratlar Kulübü bir felsefe olacak. Dünya vizyonu olan insanları göreceksiniz orada.

- Peki bu proje toplumda bir izolasyonu da beraberinde getirmiyor mu?

- Bu bütün dünyada var. Gelip burada bir kulüp açılabilir. Dışarıdan herkesi almak zorunda mıdır? Hayır. Seçme hakkına sahip midir? Evet. Dünya ülkesi olarak Türkiye'den bahsediyorsak, bu şekilde yorumlamamak gerek.

- Elit kesim, bu yolla da olsa bir ayrıştırma yaşamıyor mu?

- Elit kesime giden özel kartlar, dergiler yok mu? Siz platinium kart alabiliyor musunuz? Bir milyon doların üzerinde paranız olmalı, diyor banka. Cebinde, uçak alabilecek limite sahip kredi kartı taşıyan insanlar var Türkiye’de.

- O zaman bu durum zaten yaşanıyor diyorsunuz.

- Var tabii, ben yapmıyorum ki. Orada iş görüşmeleri, ticari bağlantılar yapabilirler. Talep şimdiden yoğun. Ben bir markayım ve onu korumak için düzgün iş yapmam lazım. Herkes musluk takıyor, su akıtıyor. Ama oraya girdiğiniz zaman kendinizi özel hissetmeniz lazım. Prens Charles, Donald Trump, Clinton Türkiye’ye gelse fena mı olur?

- Bunun yolunu mu açıyorsunuz?

- Ben bir pazarlamacıyım. Bana ne verirseniz satarım. İki tarafı bir araya getiren bir kapıyım. Türkiye’nin dünyada tanınmasını istiyorum. O kadar çok tanımayan var ki Türkiye’yi. Çünkü lobi faaliyeti yok. Yatırıma dahi gelinmiyor.



Artık özel emlakçı tercih ediliyor

- Emlakçılara güvenilmez. Bu güvensizlik sizi yoruyor mu?

- Bu benim mesleğim. Ama bahsettiğiniz güvensizlik Türkiye’ye has bir durum. Amerika’da böyle değil. Yılda 2-3 milyon dolar kazanan insanları tanıdım ben. Amerika’da üst düzey insanların özel terzisi, avukatı olduğu gibi, özel emlakçısı da var artık. Yatırım yaparken herhangi biriyle çalışmak istemiyor. Aynı sofrada oturup yemek yemeyi istiyor. Sonuçta maç 90 dakika. Dünya ekonomisi, politika, sanattan konuşuyor, maçın bitimine beş dakika kala konuya giriyorsunuz.

- Emlakçıların giydikleri bir ifade vardır, kostüm gibi. Mutlaka yaptığınız işten keyif alıyorsunuzdur ama giydiğiniz kostümden sıkıldığınız olmuyor mu?

- Evet ama ben de inşaat sektörüne giriyorum. Home office tarzı rezidans yapmaya başlayacağım. Bütün müşteri gruplarım bu projeyi bekliyor.

- Bir emlak danışmanıyla röportaj yapmak zormuş. Konuyu iyi değiştiriyorsunuz. Soruma dönersek, bu kostümü nasıl taşıdığınızı merak ediyorum.

- Bir psikolog ya da yaşam koçu gibi konuşmanız gerekiyor. Ben bütün müşterilerimle yıllardır görüşüyorum. En eski müşterim 15 yıllık. Telefon numaram 12 yıldır aynı. Müşteri telefon numarasına dahi dikkat ediyor.

- Anladım, yanıt alamayacağım. Peki satamadığınız gayrimenkul var mı? Her şeyi satarım diyor musunuz?

- Satamadığım oluyor tabii, piyasada kriz var. Pazarlama farklıdır, hayal satıyorsunuz ve dünyanın en zor işi hayal satmaktır. Rockefeller ailesinden birinin villasının satış hikâyesi ilginçtir mesela. Çelik tüccarıyla hanımı evi çok beğendiler ama “Evin dış cephesi yeşil değil, almayacağız” dediler. Ertesi gün evin dış cephesini boyattım ve 15 gün sonra evi gösterdim. Çok beğendiler ama bu kez fiyatı 300 bin değil, 350 bin dolardı. Çünkü artık ev yeşildi!

- Büyük işin kazancı kadar hezimeti de büyük mü oluyor? Siz çok kazandınız mı?

- Kazanıyorsunuz elbette. Ama yine harcamak zorundasınız. Giydiğiniz kıyafetten, gitiğiniz restorana, içtiğiniz puro ya da şaraba kadar. Bir konsere gittiğinizde müşteriniz sizi orada görünce memnun oluyor. Doğru insanla çalıştığını anlıyor.

- Bu meslek hayatınızın büyük kısmını kaplıyor sanırım.

- Ben eğlenceli çalışmayı seviyorum. Zaten sabah dokuz akşam altı çalışamam.

- Sizi arkadaşlarınızla eğlenirken ya da sarhoş düşünemiyorum. Kontrolü kaybetmezmişsiniz gibi geliyor.

- Durmasını bilirim. O yüzden bendeki sırları almayı başaramamışlardır. Mesleki sırları korumak gerek. İki dubleden fazla içmem. Zaten hayatınıza da dikkat etmeniz gerekir. Kalkıp da bir dergide âlemlerde fotoğraflarınla seni görürlerse silerler, şansın yok.



Hormonlu toplumuz

- Peki mesleğe nasıl başladınız? Emlak danışmanlığı hep hayalini kurduğunuz iş miydi?

- İş hayatına gazetecilikle, BRT’de belediye haberleri yaparak başladım. Sonra kısa bir süre TGRT, Kanal 6 ve NTV’nin de ilk açıldığı yıllarda çalıştım. Bir dönem tiyatroya da niyetlendim, konservatuara girdim, sonra da ayrıldım. Çünkü ne sanata ne de sanatçıya sahip çıkılıyor Türkiye’de. Bunun da sorumlusu sistem. Biz Doğu ile Batı kültürü arasına sıkışmış, hormonlu bir toplumuz. Benim gibi düşünen ve 50’li yaşlarında olan insanlar bile önünü göremiyor hâlâ.

- Siz de tiyatro ya da televizyondan bir kazancım olmayacak diye düşünerek mi yönünüzü değiştirdiniz?

- Televizyon kanallarında bir kısırdöngü vardı. Büyüme şansınız yok. Erkekler yönetim kadrolarını paylaşmış, evet. Ama onlarda da hep ben yiyeyim faslı vardır. Sonuçta sıfır kalite var işte. Ben detaylarla uğraşmam, sonuçlara bakarım. Satış pazarlamaya geçmek istiyordum. Bu yöne yöneldim.

- Ailede var mı bu işlerle uğraşan?

- Yok. Zaten annem babam vefat etti. Tek başımayım. Onun da gücünü alıyor insan. Bir tek siz varsınız ve başarmak zorundasınız. Başarırken de iyi işler yapmalısınız. 35 yaşındaydım ve emlak danışmanlığı dönüm noktası oldu.

- Şimdi nerelerde ofisiniz var?

- İlk ofisi 2004 yılında Kaliforniya’da açtık. Sonra da Newport, Miami, Bahama ve Orlando’da. Ancak Amerika'daki kriz herkesi öldürdü. Ben de ofisleri kapattım. Artık butik çalışıyorum. Çünkü Türkiye’deki gibi köşebaşı bir emlak firması olmak istemedim. Hakkımda az bilgi var, müşterilerimle ilgili her şey bende bir sır. Çünkü çalıştığım insanların hepsi banka sahipleri, petrol şirketi sahipleri gibi üst düzey, kapalı gruplar.

- “Ünlülerin emlakçısı” olarak tanımlanmaktan rahatsızlık duyuyor musunuz?

- Hayır, niye duyayım ki? Butik çalışıyorum, beni arayıp buluyorlar. Ben de referans istiyorum. Her isteyen kişinin evini satmam. Evet, Türkiye’de herkes emlak işi yapıyor. Çünkü bunun kanunu yok. Amerika’daki gibi oturmuş bir sisteme sahip değiliz. Orada sistem güçlü, insanlar zayıf. Türkiye’de ise insanlar güçlü, sistem zayıf. O yüzden Türkiye’nin çok kaybı var.

- Kimlere satış yaptınız. Birkaç isim verebilir misiniz?

- Abramoviç’e attığım yalı bir şekilde duyulduğu için ortaya çıktı. Ama başka bir isim veremem, onlara sormam gerekiyor.



Herkesin bir fiyatı var

- Bir evin satışı ya da alımı için kriteriniz nedir? Her parayı basan alabilir mi?

- Aynı kültürde, çizgide olmak gerekiyor, bir de frekansın tutması. Sonradan görme kişilerle çalışmıyorum.

- Nasıl anlıyorsunuz? İnsan sarrafıyım diyor musunuz?

- Aynen öyle. Baktığınızda anlaşılıyor. Beyin artık o kadar mekanikleşti ki. Bana gelen telefondan, alıcı mı, satıcı mı, sorucu mu, emlakçı mı, yoksa yağmur yağıyor kafeye sığındım gazetede ilginç bir şey gördüm arayayımcı mı, anlıyorsunuz. Satışın kafama uyması önemli. Bununla para kazanacağım diye bir çabam yok. Huzur önemli benim için.

- Hiç mi huzursuz edecek iş yapmadınız?

- Hiç yapmadım. Seçme hakkına sahibim. Bazı markalar vardır, indirim yaparlar. Ama bazı markalar da açıldığı günden bu yana hiç indirim yapmamıştır.

- Siz de kendinizi öyle mi görüyorsunuz?

- Herkesin bir fiyatı var. Doktora gidersiniz 100 lira verirsiniz, 5-6 kere kontrol eder. Profesöre gidersiniz 500 lira paranızı alır, içinize oturur o para ama tek muayenede sonucu söyler. Bir şatoyu, yalıyı alacak bellidir. Onlar da herhangi bir emlak danışmanıyla çalışmaz.

- Sitenizde ada satışı da görünüyor.

- Bugüne kadar Bahamalar’da üç ada sattım. Türkiye’de de Kıstak adasının satışı vardı. Ürdünlü bir işadamı almak istedi ama hükümetler arası anlaşmazlık nedeniyle olmadı.



Hayat bir tiyatro sahnesi...

- Sizin kaç eviniz var? Yatırımınız nedir?

- Hiç yok. Ben insana ve kendime yatırım yapıyorum.

- Buna inanmıyorum.

- Gerçekten yok. Kirada oturuyorum. Bazı insanlar kazandıkları parayı maddeye yatırır, bazıları maneviyata, yani insana. Dünya Türkiye’den ibaret değil, koca bir köy. Eğer dünyayla iş yapıyorsam, bir yere yerleşme derdim de olmaz.

- Ama işiniz maddeye yatırım yapılması yönünde çalışmak.

- Dünya malı dünyada kalır. Ben harcamayı seviyorum. Dünyayı geziyorum, tarihi yerleri, yeni yapılan malikâneleri, cruise gemilerini... Türk toplumu garantici. Çok kişiyle karşılaştım, çok malı var ama mutsuz. Ben sonuçta mutlu bir adamım.

- Tek başınalık mı hırslandırdı sizi?

- Hayattan beklentinizle alakalı bu. Yaşam bir tiyatro sahnesi, rolünüzü iyi oynarsanız kazanırsınız. Mutlu olmak da, oyunu değiştirmek de sizin elinizde. Bir iki yıl hiç iş yapmadığım zamanlar da oldu. Dik durmak, devam etmek zorundasınız.

- Hayatınızdaki bu dönüm noktası olmasaydı ne yapıyor olurdunuz şimdi?

- Zaten televizyonu bırakacaktım. Aldığınız para belli, ne uzarsınız ne kısalır. Üst tabaka kazanır, alt tabaka çalışır, çalışır.

- Siz hangi tabakadasınız?

- Ne üstüm ne de altım, ortadayım. Üst düzey camianın içinde, kendimi onların yerine koyuyorum. Çok zor, yapamam, kafayı yerim. Bir müşterim var, beş bilgisayar, altı cep telefonu var önünde. Kaç arkadaşım 40'lı yaşlarda vefat etti stresten.

- Soruma dönersek, bu alana yönelmeseydiniz, ne olmak isterdiniz?

- Pilot olmayı çok isterdim, bir de diplomat.