Dönüşüm Çarkında Yitenler, Yitirilenler...



İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerimizi yarışır hale getirmek isteyen kapitalizmin mekândaki izdüşümü olan "kentsel dönüşüm", toplumsal gereksinimlerden çok, büyük ölçekli sermayenin baskısı ve siyasi iradenin imaj zaafı üzerine yapılanan, kamu yararının giderek gözden düştüğü yaklaşımlar ve uygulamalarla kendini gösteriyor.

Bu yaklaşım ve uygulamalarda fiziksel mekâna yapılan aşırı vurgu ve buna neden olan değişim değerinin baskınlığı, kentlerin giderek parçalanacağı, barındırdığı etnik ve sınıfsal çelişkileri derinleştireceği anlamına geliyor. Sermayenin mantığıyla biçimlendirilen, üretilen mekânlar, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültürel değerleri göz ardı edip yaşayanlarını dışlarken, yeni kentli yoksullar üretiyor. İçinde kurulmuş olan ilişkiler ağı ile tarihsel ve güncel nitelikleri birbirinden tamamen farklı mekanlar, pazarda alınır satılır parseller/binalarla aynı muameleyi görüyor.

Bu anlamda, kentsel dönüşüm alanlarının, TOKİ uygulamalarındaki gibi standartlaştırıcı değil özgün yaklaşımlara gereksinimi var. Yerel yönetimlerin şirket mantığından sıyrılarak, fiziksel gelişme kadar mekânda yaşayanların toplumsal profiline uygun istihdam olanakları yaratmaya, bu yönde teşvikler uygulamaya ve yerel sermayeyi harekete geçirmeye, işgücünün beceri kazanmasına yönelik programlar oluşturmaya, yaşayanların sosyal donatı gereksinimlerini karşılamaya ve çevresel değerleri korumaya da önem vermesi gerekiyor. Dönüşümü dert edinen siyasetçilerin değişim değerinden önce barınma, eğitim, sağlık gibi temel yaşama hakları üzerinden hayata dokunan politikalar üretmeleri şart.

Planlama, rant ve farklılıklar

Bugünün rant merkezli politikaları düşünüldüğünde, planlamanın sıfır toplamlı bir oyun olmadığı; yalnızca var olan değeri yeniden dağıtan bir araç olarak değil, değeri artıran bir araç olduğu unutulmuyor ama değerin yalnızca değişim değerinden ibaret olmadığı unutuluyor! Değer ranta odaklanıyor! Değil değerin insan üzerinden yaratılması fikrine odaklanmış projeler üzerinden topyekûn kalkınma hamleleri geliştirmek, mülkiyet statüsü üzerinden hareket eden, yalnızca fiziksel iyileştirmeyi tasarlayan ve eşitsizlikleri perçinleyen dönüşüm projelerinden elde edilen rant bile bölgede yaşayan yoksul kesimler için kullanılmıyor. Her seferinde yoksulluk başka bir bölgeye transfer edilyor!

Kentsel dönüşüm uygulamalarıyla giderek saf kaybettiğimiz bir gündem var karşımızda: "Kentler mi insanlar için, insanlar mı kentler için?" Bu soruda kaybettiğimiz saf bizi giderek "kentler yalnızca zenginler için mi?" sorusuna öteliyor. "Rahatsız edici" farklılıklardan arındırılmış, mutenalaşmış bir dünya özlemi bizi daha da dışarıya itiyor! Yoksul ve farklı mahallelerimiz birer birer yıkılıyor...