Derbent ve Armutlu mahalleleri ne zamandan beri kentsel dönüşüm kapsamında anılıyor?
Sarıyer planları başından yanlış… 2003 yılında yapılan planlar yanlış yapılmış. O planda nüfus 130.000 kişi olarak öngörülüyor ancak o anda Sarıyer’in nüfusu 300.000 kişi. Şuanda ise 400.000 civarındayız, plan nüfusu yine 130.000 kişi. Daha o zaman 270.000 kişinin buradan gönderilmesi planlanmış. Yapı yoğunluğunda da sıkıntılar var. Bir de diğer yerlere göre farklı birçok yasayla yönetiliyoruz biz. Örneğin; Şişli 4 yasayla yürütülüyorsa biz 14 yasayla yürütülüyoruz. Burada Büyükşehir Belediyesi çok büyük bir hata yaptı. Ferahevler diye bir mahallemiz var bizim, orada insanların üzerinde bulundukları parselleri ölçüp orada yaşayan sattı. Bu çok büyük bir hata çünkü o yeri satın alan insanın kendi kendine yapısını dönüştürmesi mümkün değil. Bu alanların yeniden plan yapılması gerekiyor. Ancak bu planların da geniş alanlarda yapılması lazım… Yani iyileştirme değil, yıkıp yeniden yapmak gerekiyor bu alanlarda. Bunu yapmadığınız takdirde bu işi çözemezsiniz. Şimdi gelelim Derbent örneğine… Derbent’te 3 değişik mülkiyet var; özel kooperatif, milli savunma bakanlığı ve büyükşehir belediyesi. Burada yapılması şey şu, eğer bakanlık devreye giriyorsa bu noktada tüm alanların mülkiyetini devralacak. Bakanlığın herkese hakkını vermesi lazım… Bunun hesabını yaptık, bunu sağlayacak rant var orada. Bakanlığın müteahhidi sokmadan bunu sağlaması lazım… İşin özü budur. Durum Armutlu’da da aynı. İmar planlarını iyileştirmeden bu iş olmaz. Az önce verdiğim Ferahevler örneğinde mesela, planda yeşil alan gözüken yer işgal altında, üzerinde 200 tane konut var. Onu satamıyor. Diğer konutları da sattığı için onları dönüştüremiyor. Alanı bir bütün olarak ele alarak binaların yapılıp kat mülkiyeti şeklinde çözülmesi en kolay yöntem şuan. Kat mülkiyetiyle insanların haklarının verilmesi gerekiyor. Karşılığında bedel alıp almayacağı o daha sonra üzerinde tartışılacak bir konu.
Dönüştürülmesi söz konusu olan mahallelerin hemen yanında yeni konut projelerinin bulunduğunu görüyoruz. Bu projeler, mahallelerin dönüşümü bağlamında bir baskı yaratıyor mu?
Derbent mahallesinin hemen yanında Maslak Konutları var. Burada daireler bir milyon dolara satılıyor ve kiralar 5-6 bin dolar civarında. Hemen yanında gecekondular var. İki taraf da birbirinden korkuyor. Derbent halkı diyor ki; “Bunlar geldi. Orada evler vardı. Onları yıkıp yuttular. Bizi de yutacaklar”. O konutlarda yaşayan insanlar da “Biz burada yaşıyoruz ama tedirginiz” diyorlar. O dairelere o parayı verenlerin beklentileri de daha farklı. Ama ne olursa olsun bu insanlar bir arada yaşıyorlar. O evlere hizmetliler Derbent mahallesinden gidiyor ve orada yaşayanlar evlerini, çocuklarını, her şeylerini o insanlara teslim ediyorlar. Derbentli de “Benim gözüm bu binalarda, orada yaşayan insanların cebinde, parasında” demiyor ki, “Biz de yaşamak istiyoruz” diyor. Bu noktada yerel yönetim olarak bizim yapmamız gereken en önemli şey; kent dediğimiz alanı gerçekten kente dönüştürmek. Ben belediye başkanı olmayı planlarken de, Gecekondu ve Mesken Müdürlüğü’nü kurarken de hedefimiz buydu.
Sarıyer Belediyesi bu alanların dengesi için ne gibi çalışmalar yapıyor?
Yaşayan insanları kentli yapmamız lazım. İnsanlar buna hazır. Bu bölgelerin dönüştürülmesi söz konusu olmalı ama afet riskli alan ilan ederek değil. Çünkü onun tanımı çok farklı. Şimdi bu noktada da çok ciddi gelişmeler var. Şuanda burada yaşayan bütün insanlara, evlerde kahvelerde bu alanı yeniden yapılandırmamız gerektiğini anlatıyoruz. Ben de öyle bir yerde oturuyorum hala. Gecekonduların oluşum sürecini, o dönemde çekilen sıkıntıyı, eziyeti biliyorum. Bu süreç insanlar tarafından hep farklı anlatılıyor. İnsanlar geldi bu alanları işgal ettiler, deniyor. İşgal etmediler. Benim babam buraya gelip oturduğunda genç bir delikanlıymış. Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışıyor, yaşayacağı bir yer lazım. Hemen yanında da devlet arazisi işgal edilip satılıyor. Devlet o dönem bunlara müdahil olsaydı, bugün gecekondu kavramı olmayacaktı. Ben çok iyi biliyorum, o dönemin valisi böyle yerleşmeyi teşvik ediyordu. Çünkü çalışacak insan lazımdı İstanbul’da. Sorun, aynı plansızlık programsızlığın bugün de devam etmesi. Bölgenin en büyük iki mahallesi riskli alan edildi. Ancak enteresan olan nokta mahallenin tam sınırlarının içerisinde kalan alan ilan edildi. Kalemle çizilmiş gibi, bu risk nasıl bir şeyse… Mahallenin sınırları da girintili çıkıntılıdır. Tam o çizgilerin içi riskli alan, onun hemen yanı değil, yolun öbür tarafı değil; böyle bir şey olur mu? Toplumun algısı da burada çok önemli… Vatandaş beni arıyor diyor ki; “Başkanım fay hattını bizim Armutlu’ya getirmişler”. Ama biz öyle algılattık onlara. Sırası geldi bir belediye meclisi kararıyla fay hattının yerini değiştirdik. Bunlar acı gerçekler. Tüm bunları göz önünde bulundurduğunuzda bizim Gecekondu Mesken Müdürlüğü’nü kurmamızın nedeni gecekondulara daha iyi hizmet vermek değildi. Bu dönüşümlerin planlanmasıydı. Bu alanda çok mesafe kat ettik. Artık herkesin üzerinde ısrarla duyduğu bir kavram çıktı ortaya, yerinde dönüşüm. Bölgeyi insanların sosyolojik anlamda da orada barınabilecekleri şekilde dönüştürmek gerekiyor. O insanların bedel ödemesine gerek kalmadan… Bölge rant bölgesinde olduğu için, rahat bir şekilde oluşan rantın içinde, rantın eşit biçimde paylaşılmasını bekliyor insanlar. Bizler de bu yönde bir çaba gösteriyoruz. Gecekondu Mesken Müdürlüğü’nün yapmış olduğu tüm altyapı çalışmaları, hem Büyükşehir Belediyesi’ne hem de Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla yoğun görüşmeler içerisindeyiz. Bakanlığa başından beri anlatmaya çalışıyoruz, bu mahalleleri böyle birden riskli alan ilan etmeyin diye. Bu mahallelerde yaşayan insanlar çok duyarlı, çok yoğun sivil toplum kuruluşları ve örgütleri var. Mahalle Dernekleri Platformu var örneğin, hukukçulardan destek alıyorlar. Şehir plancılarından çok ciddi destek alıyorlar. Zaman zaman bu toplantıları ortak yapıyoruz ve hiçbir zaman “Birileri çıkıyor, sizi kandırıyor” demedik. Esas oluşan çözümün yurttaşla beraber, onun temsilcisi ya da tüzel kişiliği her kimse, onla birlikte bu işin yapılmasının doğru olduğunu ısrarla söylüyoruz. Böyle yapıldığı takdirde bu işin sonuçları inanılmaz olur. Avrupa’da yapılamayan sonuçlar elde edilir. Ayrıca burada söz konusu olan yalnızca farklı gelir grubundan insanlar değil. Engellilerin de talepleri var; “Bizi yaşama katın” diyor bu insanlar. Kenti oluşturuyorsanız bu insanların da yaşayabildiği alanlar oluşturmak zorundasınız. Böyle düşünceler insanlara çok ütopik gelebilir ama bana gelmiyor.
Merkezi yönetimle nasıl bir diyalog geliştiriyorsunuz bu süreçte?
Bundan yaklaşık 2 hafta önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 12 tane teknik elemanı bizleydi. Mahalleler riskli alan ilan edildiği günden beri, bizim bu olaya tepkimiz belli. Başından da “Buraları riskli alan ilan etmeyin” dedik. Sanki tam tersini söylemişiz gibi ilan ettiler. Tabii siyasi durumlar da var bunun içinde. Onlar bizim yaptığımız çalışmaları engellemek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Sayın Bakan burayı görmek istemiş, ziyaret etti bizi. Buradaki sıkıntıları ve riskleri anlattık. Böyle bir uygulamanın yapılması halinde karşılaşılacak zorlukları ve bedelleri anlattık. Riskli alan ilan edilmesin dedik. Çünkü yasa şimdi sadece yıkıma kadar tarifliyor süreci. Sonrasına ilişkin bir şey yok. Esas yıkımdan sonrasının çözümü önemli… Bir de şuanda elinde çantası, “Bakanlıktan yetki aldık” diye dolaşan bir sürü insan var. “Nereden geldiniz” diye soruyor insanlar. “Neyi, nasıl dönüştüreceksiniz, bölgenin planını biliyor musunuz” bu soruların cevabı yok. Sayın Bakan’a ben bunların hepsini anlattım. O da “Armutlu’ya gidelim” dedi, birlikte gittik. Bakan orada “Biz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak bu işi Sarıyer Belediyesi ve sizlerle yapacağız ve sizin isteğiniz dışında hiçbir şey yapmayacağız. Biz bu projeyi destekliyoruz. Sarıyer Belediyesi ile çok aktif çalışacağız. Onlar altyapısını her şeyini hazırlayacaklar. Bizler de uygulama aşamasında devreye gireceğiz. Burada mevcut yasalarla yapamadığımız şeyleri Afet Yasası’yla yapacağız” şeklinde konuştu. Böyle bakınca çok güzel şeyler söylüyorlar, şaşırıyorsun. Ama ben Avrupalılarla çok çalıştım; söylemlere hiç bakmıyor onlar, kağıda bakıyorlar. Biz de Sarıyer Belediyesi olarak hep bunu yapmaya çalışıyoruz, ne söylüyorsak kağıt altına alalım ve imzalayalım istiyoruz. Bakanlığa, “Sizler çok çeşitli süreçler içerisinden geçeceksiniz” dedik. Bizden istediğiniz çalışmaları yapabilmemiz için bir protokol imzalamamız lazımdı. Derbent’te böyle bir hatayı yaptılar. Biz de yaptık bu hatayı, güvendik. Bizim söylediklerimizi önce basit değişikliklere uğrattılar. Sonra çok farklı kötü bir sürece geldik. Şuan insanın içinde olmadığı ve tariflenmediği bir çözüm öneriliyor. Baştan diyor, “Yerinde dönüşüm olacak, siz hiçbir yere gitmeyeceksiniz” ama sonrasında imzalanan protokolde bunların hiçbiri yok. Dönüşüm bu anlamda aynı zamanda bir güven sürecidir, bunları somutlaştırmamız lazım.
Sizin programınızda daha başka projeler var mıydı bu kararlardan önce?
Doğada mevcutta olan bu kötü gidişin durdurulması, var olan potansiyelin de en iyi şekilde işlenmesi bizim isteğimiz. Bu toplumun geleneklerinin göz önünde bulundurulduğu, gecekondulardan arınmış, orada yaşayan insanların yaşamlarını daha elverişli binalarda devam ettirdiği, mülkiyet sorununun çözüldüğü bir Sarıyer… Sarıyer’de o kadar değişik gelir grubundan insan var ki… Yalılar var, belki dünyanın en zengini burada oturuyor bilmiyoruz. Gecekondu var, belki dünyanın en fakiri burada oturuyor bilmiyoruz. Villalar var, siteler var, köyler var… Köy yaşamını devam ettiren bir yapının hemen çevresinde modern binalar villalar bulunuyor. Çelişkiler inanılmaz noktalarda. Mesela biri “Artık şu inekler gelmesin” diyor. Diğer vatandaş da “Siz gelmeseydiniz, biz ineklerimizle mutluyduk” diyor. Bu yaşamlar devam ediyor bir arada. Bir gecekondunun hemen bitişiğinde milyon dolara satılan daireler var. Yaşamlar çok farklı, sadece hava ortak, onun dışında her şey farklı… Ancak bu insanların da bir arada yaşaması lazım… Eğer bu dönüşümlerle hatalar yaparsanız, şehir merkezinde ve çevresinde gettolar oluşturursunuz. Biz yerel yönetimi yalnızca yolları, asfaltları yapıldığı yer değil, yaşamın her alanına dokunulduğu ve insanların sürecin içinde olduğu bir yaşamı arzuluyoruz. Bunun gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz şuanda. Sokak hayvanları da buna dahil…