Doğu’nun Kapısı Haydarpaşa




Karşı Sanat Çalışmaları, Tarih Vakfı ve İnsan Yerleşimleri Derneği işbirliğiyle “Haydarpaşa 0 noktası” etkinliğini sunuyor. Bu etkinlik, “Doğu’nun kapısı”, “sıfır noktası”, “Anadolu’dan göçün denize kavuştuğu yer”, “modernizmle yüzleşilen yer” gibi sembolik adlandırmalarla ikonlaşan; sinemada, fotoğrafta, resimde, edebiyattaki yeri, popüler dünyamızın nostaljik nesnesi olmanın çok ötesinde bir anlama sahip olan Haydarpaşa ile ilgili gelişmeleri sorgulamayı amaçlıyor.

Etkinlikte, Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Mutlu Binark, üniversite öğrencisi Gani Çulha, TCDD çalışanı İshak Kocabıyık’tan oluşan bir ekip tarafından hazırlanan “Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı” fotoğraf ve sözlü tanıklık sergisinin yanı sıra, “Resimde Haydarpaşa”, “Sinemada Haydarpaşa” bölümleri ve Haydarpaşa karikatürleri de yer alıyor.

Haydarpaşa Neden Önemli?
Haydarpaşa’nın serüveni 17 Eylül 2004 ve 21 Nisan 2005 tarihlerinde TBMM’de kabul edilen iki “torba yasa” ila başladı. Bu yasalarda pek çok konuyla ilgili yüzlerce madde yer alıyordu. Kamuflaj başarılı oldu ve bu yasalarda yer alan Haydarpaşa maddeleri o günlerde fark edilmedi.

Yasalar Haydarpaşa olarak kullanılan alanların Devlet Demiryollarına bedelsiz olarak devrini öngörüyor ve bu alanla ilgili olarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nı, imar mevzuatındaki kısıtlamalar ile askı, ilan ve itirazlara dair hükümlere tabi olmaksızın imar planı yapmaya ve onaylamaya yetkili kılıyordu.

Kamuoyu, bu alanla ilgili bir planın ve projenin yıllardan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde hazırlanmakta olduğunu, Aralık 2005 tarihinde basına sızan haberlerle ve yapılan projenin koruma kurullarına takılması ile öğrendi. Haydarpaşa çevresindeki 1 milyon metrekarelik alana 7 gökdeleni içeren bir ticaret merkezi yapılması planlanmıştı. Böylece kamuoyu, kapalı kapılar arkasında hazırlanmış son derece karmaşık bir oldubitti ile karşı karşıya kaldı. Şimdi ne olacak?

Belki yeni bir torba kanun içine eklenen bir fıkrayla bu engeli aşmanın, tescili geçersiz saymanın bir yolu bulunacak; belki de kamuoyu tepkisi dikkate alınarak gökdelenlerin yüksekliği düşürülecek. Ama projenin bundan sonraki serüveni büyük ölçüde kamuoyunun göstereceği tepkiye bağlı olacak. Diğer bir deyişle katılım çok önemli çünkü projenin bir geri dönüşü olmadığı gibi, elde ikinci bir Haydarpaşa da yok.

Bu oldubitti karşısında ne yapmalı?
Söğütlüçeşme’deki istasyon ana hat trenleri için uygun mu? Kentin ana garı Gebze’de olur mu? Gökdelen yapılır mı? Marmaray kaç dakikada kaç kişiyi karşıya geçirir? Bu soruları eksik bilgiyle alelacele yanıtlamaya çalışmak, yorum ve değerlendirme yapmak, hataya zorlanmayı kabullenmek olur.

İstanbul’un kentleşme serüveninin fırtınalarını bugüne kadar atlatan bu çok değerli kamu alanı nasıl kullanılmalı? Bu hazineyi gayrimenkul piyasasında değerlendirmekten başka hangi alternatifler düşünülebilir? Bölgeyi 21. yüzyılda tüm kente ve Edirne’den Sakarya’ya uzanan kentsel bölgeye hitap eden yepyeni bir kültürel aktivite alanı, bir kamu hizmetleri üssüne dönüştürmek olanaklı mıdır? Bölge gelecekte bir dünya fuarı olmaya elverişli midir?

Yanıtları bilmiyoruz, kimsenin de ayaküstü yanıtlayabileceğini düşünemiyoruz. Ama bu soruları yanıtlayabilecek ortak aklın bu ülkede bulunduğuna eminiz. Yetersiz kaldığımız konularda ve teknik konularda nasıl uzman kuruluşlara veya ülkelere başvuruyorsak, aynı süreci bu projede de işletebiliriz. İstanbul halkının çağdaş yönetişim gereksinimi, çağdaş taşıma araçları gereksiniminden hiç de az değildir.

Konu önemlidir çünkü Haydarpaşa’yı İstanbul’a geri kazandırabilecek fırsat penceresi sonsuza kadar açık kalmayacaktır. Artık aklın yoluna ve başa dönülmeli, konu uzman kuruluşlara, sivil toplum kuruluşlarına ve kamu oyuna açılmalı ve serbestçe tartışılmalıdır. “Haydarpaşa 0 noktası” etkinliğine ilgi ve katılım bu amaca hizmet edecektir.