Ülkemizin geleneksel yapı stokunun günümüz toplumunun birçok gereksinmesini karşılayabileceği, mimari mirasın kent kimliğinin en önemli girdisi olduğu, mimari, tarihî, estetik değerlerinin yanı sıra işlevsel ve ekonomik değerlerinin de olduğu unutulmamalıdır. Ancak izlenen ekonomik politikalar ve onların doğal sonucu olan imar eylemleri, mimari mirasımızı tehdit etmektedir. Kültürel mirasa yönelik bu tehdit ve yıkım süreci AKP hükümetleri dönemlerinde sistemleşerek daha da artmış; tekil yapılar ölçeğindeki yıkımlar, yerini tarihî mahallelere yönelik toplu operasyonlara bırakmıştır.
Dünya Miras Listesi'nde yer alan İstanbul'da, bütün dünyanın ve UNESCO'nun da karşı durduğu Sulukule, Tarlabaşı ve Tarihî Yarımada'da, 5366 sayılı Yasa gerekçe gösterilerek ve acil kamulaştırma yöntemleriyle yenileme ve dönüşüm uygulamaları gerçekleştirilmektedir. Benzer uygulamalar diğer tarihsel kent merkezlerinde de gündeme gelmektedir.
Atatürk Kültür Merkezi'nde somutlaşan Cumhuriyet döneminin mimari mirasına yönelik tehditler, kültür yapılarını, okulları, kamu yapılarını ve meydanları içerecek şekilde devam etmektedir. Pek çok tarihî okulun satılarak yıkılması veya işlevinin değiştirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır; tarihî Gedikpaşa İlköğretim Okulu'nun yıkılarak yerine otel yapılması gibi örneklere sıkça rastlanmaya başlanmıştır.
Baraj gölleri altında kalmasına karar verilen eşsiz arkeolojik değerlere sahip Hasankeyf, Allianoi gibi alanların korunmaması ve yok olmaya terk edilmesi tarihsel değerlere bakış konusundaki hükümetin tavrını ortaya koyan belgelerdir.
Tarihî ören yerlerinin özelleştirilmesi, "doğal sit" niteliğindeki 200'ü aşkın vadi / akarsu üzerinde 1500'ü aşkın hidro elektrik santrali (HES) yapılmak istenmesi, doğal sitlerin imara açılması gibi uygulamalar, doğal ve kültürel miras bakımından çok önemli tehditler içermektedir.
Son olarak Ocak 2011'de Koruma Yüksek Kurulu tarafından kültür varlıklarının tescillerini kaldırmanın yolunu açan "İlke kararları" çıkarılması, korumaya alınmış yapıların yıkımı, doğal değerlerin yok edilmesi yönündeki kaygıları artırmaktadır.
Yukarıda dile getirdiğimiz hatalardan öncelik ve ivedilikle vazgeçilmesi gerektiği ön koşulu ile birlikte önerilerimiz şöyledir: