İklim krizine karşı dünyada birçok ülke harekete geçti. Geçen haftalarda İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen ‘COP26 İklim Zirvesi’nde iklim krizine karşı ülkelerin nasıl mücadele edeceği konuşuldu, Türkiye de katılımcı ülkelerden biriydi. Bunun yanı sıra Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı onaylamasıyla da doğayı korumaya yönelik taahhütler verdi. Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafınca hazırlanan “Türkiye Madencilik Sektörü Gelişim Raporu 2020” AKP hükümetinin doğayı korumaya yönelik verdiği taahhütleri yerine getirmediğini hatta ilerleyen günlerde de getirmeyeceğini ortaya koyuyor.
BirGün’den Berkay Dündar’ın haberine göre; raporda hazırlanmakta olan yeni maden kanunundan da söz ediliyor. Buna göre idari para cezaları, faaliyet durdurma cezaları, ruhsat iptaline hükmeden cezalar gibi ceza sayılarının düşürülmesi planlanıyor. Devletin teşvik kapsamında belirlenen bölgelerde yapılacak yatırımlarda şirketlere yüzde 80 ile yüzde 90 arasında gelir veya kurumlar vergisi indirimi uygulanacağı belirtilirken, yine destek kapsamında hazine arsaları ve boş devlet binaları yatırım yeri olarak şirketlerce talep edilebiliyor. Ayrıca raporda Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) gelirlerinin yüzde 90’ının madencilik sektöründen geldiği yazıyor.
Raporda çevreye zarar veren maden atıkları, maden şirketlerine verilen en yüksek cezalar kategorisinde yer alıyor. Yine çevreye zararlı olan emisyon miktarında yüzde 72’lik oran ile enerji sektörü başı çekiyor. Maden şirketlerinin çevre yönetimi ve faaliyetleri tablosunda Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün hiçbir çalışması bulunmuyor. Dünya kömürden kurtulmanın yollarını ararken, Türkiye 2020 yılında taşkömürü tüketiminde yüzde 50’lik orana sahip olduğu görülüyor.
Rapordaki madencilik sektörünün güçlü ve zayıf yönlerini gösteren tabloda, döviz kurunun yüksek olması dolayısıyla ortaya çıkan ucuz iş gücü, madencilik sektörünün güçlü yönü olarak gösterilirken, başka bir tabloda doğayı tahrip eden madencilik sektörüne karşı halkta negatif bir algı olması madencilik sektörü için tehdit olarak gösteriliyor.
Bir diğer önemli husus ise maden şirketlerinin işletme için maden bölgesinde yaşayan yerel halktan onay alması. Oysa Türkiye’de bu onay neredeyse hiç alınmıyor.
Haberin tamamına linkten ulaşılabilir.