Müzeciler ve bilim adamları, müzelerdeki hırsızlıklar ve Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'ndeki yazıt tartışmalarının kaynağında, devletin yıllardır sürdürdüğü eleman politikasının bulunduğunu söyledi. Uzmanlar, müzelerin içinde bulunduğu durumu şöyle değerlendirdi:
Kaymakamdan müdür
Eski Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü Dr. Alpay Pasinli: Müzelerdeki eserlerin sahteleriyle değiştirilmesi Türkiye'deki 95 müzeyi kapsamıyor. Yalnızca iki-üç müze gündeme getirildi. Medyada bu haberlerin yer almasının da rastlantı olup olmadığını bilemiyorum. Haberlerle tüm müzelerin yıpratılması gibi bir amaç taşındığını düşünüyorum. Personel eksikliği hat safhada olan bir kurumda, korumada istenilen düzeyin tutturulması tartışmalı olacaktır. Hükümet konuyu çok ciddiye almalı. Maliye Bakanlığı da, Diyanet İşleri Başkanlığı'na verdiği çok miktardaki kadroyu müzelere de çıkartmalı. Bakanlığın üst düzey ve müze yöneticileri de vasıflı, uzman kişiler arasından seçilmeli.
'Çift başlılık var'
Bugün için bu tabloyu göremediğimiz gibi, müzelerin asıl sahibi olan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bir kaymakam atandı. İstanbul'daki Topkapı Sarayı, Türk İslam Eserleri, Ayasofya gibi dünya kamuoyunun gündeminde olan birçok müzeye, teşkilat dışından müzeci olmayan kişiler atandı. İki bakanlığın birleşmesiyle adeta yok olma durumuna düşürülen Kültür Bakanlığı'nın eski üst düzey yöneticileri ve müdürleri de işlevsiz durumda bırakıldı. Ayrıca, 'ulusal müze' olarak nitelendirdikleri müzelere dışarıdan müze başkanı sıfatıyla yönetici atandı. Bu da çift başlılığa neden oldu.
'Ödenek yok'
Eski Ayasofya Müzesi Müdürü Erdem Yücel: Son günlerdeki olaylar, küçük müzelerin il özel idarelerine devir öncesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın envanter çalışması sonucu ortaya çıktı. Müzeler çöküş noktasına getirildi. Bunun nedeni de personel ve uzman eksikliğidir.
Ayrıca bakanlık müzelere yeterli ödenek çıkaramıyor. 1988' den bu yana da müzelerden çeşitli nedenlerle ayrılanların yerleri hep boş kaldı. Yeni atamalar da yapılamadı. Türkiye üniversitelerinin arkeoloji ve sanat tarihi bölümlerinden de mezun olan hiçbir öğrenci müzelerde görev alamadı. Müzelerin koruma ve güvenliği de son derece zayıf. Bakanlık bu eksiklikleri tamamlayacağı yerde yeni bir kavram atarak, bazı müzeleri 'ulusal müze' kapsamına alıyor. Gerisini de yerel yönetimlere ve valiliklere bırakıyor. Böylece başından yükü atmış oluyor. Son zamanlarda bu sorunlara çözüm bulunacağı yerde, kişisel çekişmelerle uğraşılıyor. Mesela Ankara yakınlarındaki Gordion Müzesi'nde bir kişi hem bilet kesiyor hem de ziyaretçiyi dolaştırıyor.
'Erozyonun nedeni belli'
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Coşkun Özgünel: Bugüne kadar işlevlerini hiçbir şekilde yerine getirme olanağı sağlanamayan küçük müzeler, il özel idarelerine devredilme hazırlığında. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç öncesi gündeme gelen bu çalışmalar, personel yokluğu ve azlığı da dikkate alındığında, Maliye Bakanlığı'nın vermediği kadrolar da buna eklenince, müzelerdeki bu erozyon ortaya çıktı.
'Dernekler niye kapandı?'
Bu erozyonun ikinci nedeni de, müze derneklerinin kapatılması. Yerlerine konmak istenen DÖSİM'in de (Döner Sermaye İşletmeleri) geçici işçi statüsüyle çözmek istediği sorun maalesef yine bürokratik ve yasal engeller nedeniyle güncelleşemedi. Son envanter çalışmalarının her yıl yapılması gerekir. Daha önemlisi, bir müdür, bir bekçiyle hiçbir müze korunamaz, evanteri sağlıklı yapılamaz. Yani, her sahte olduğu iddia edilen eserin orijinal olup olmadığını ancak uzman bilirkişiler saptayabilir.
'Düşman gibi görüldü'
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan: Müzelerin bu duruma gelmesinin ana nedeni, devletin kültür politikası. Cumhuriyet'in ilk dönemi, müze ve müzeciye önem verildiği bir dönemdir. En kısıtlı olanaklarla müzeler açılmış, buralara kadro verilmiş, nitelikli eleman yetiştirilmiş ve daha önemlisi müzeciye değer verilmiş. Öyle ki herhangi bir ilde o dönemde validen sonra en saygın kişi, müzecidir. Bu politika 1950'lerden itibaren kalktı. Devlet müzeci ve müzeyi düşman görmeye başladı. Çünkü koruma, elde edilecek rantı engelliyordu. Müzelerin devletin küçülme politikasında 10 yıllarca hiçbir yeni kadro verilmedi, yatırım yapılmadı. Çağdaş teknolojilerin müzelere girmemesi sağlandı ve müzeci hor görüldü. Bunun sonucunda başka ne olabilirdi ki?