Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında CHP tarafından verilen gensoru önergesinin, Meclis'teki AKP çoğunluğunun oylarıyla gündeme alınmayacağı zaten belliydi.
''Parti disiplini''ne bağımlı parlamenter demokrasi, "lider egemenliğine'' bağımlı parti demokrasisi ve en adi suçlar için bile geçerli olan ''dokunulmazlık'' güvencesi, gensoru gerekçesi ne olursa olsun, sonunda bir kez daha ''ülke çıkarı yerine siyasal erk''in gözetildiği bir ''TBMM iradesi'' yarattı... Böylesi bir ''içtenliksiz'' demokraside yine böylesi ''kayırmacı'' sonuçların alınacağı sayısız deneyimle de bilindiğine göre muhalefetin ''gensoru''ları acaba ne işe yarıyor?
Sorunun akla uygun tek yanıtı; ''Hiç değilse gerçeklerin ortaya çıkması; halktan gizlenen ne varsa Meclis kürsüsünden açıklanması...'' Amaç bununla sınırlı olunca, gündeme alınamayacak bile olsa, gensoru önergelerinin ''yanıtları bile suç'' olabilecek açık ve belgeli tutumları içermesi gerekmez mi?
Bu nedenle CHP'nin de Maliye Bakanı hakkındaki gensorusunda, ''Galataport ihalesi'' gibi yargının zaten gereğini yaptığı bir konuyu ''medyatik'' yönüyle işlemek yerine, özellikle ''kaçak inşaat'' gibi yasalarda açıkça ''suç'' sayılan tutumların sorgulanması daha ''yararlı'' olmaz mıydı?
Nitekim Kemal Unakıtan, muhalefetin imar suçları karşısındaki bu ''çekingenliği''nden doyasıya yararlandı. Gensoru kapsamında olmasa bile sözü Çamlıca'daki kaçak villasına getirdi. Kendi izinsiz yapısını ''kendi bahçesi''nde yaptığını, ancak CHP liderinin ''Angora Evleri''ndeki villasına ait tapunun bile bulunmadığını söyledi...
Oysa Baykal'ın villası bir kooperatif eviydi ve ortada ''imar planlarına aykırı, ruhsatsız inşaat'' yoktu. Unakıtan ise ''kendi bahçesi''nde bile olsa, yasal ''imar haklarını aşan'' ve bu nedenle ruhsatsız yapılan her türlü inşaatın imar yasasına göre ''cezalandırılması gereken suç'' olduğunu belli ki önemsemeyen, bu nedenle de gensoru konusu bile yapmayan CHP'nin karşısında adeta ''hukuk kahramanı'' gibiydi...
Sözün kısası, gensoru oturumu, siyaset tarihimize şu gerçeğin bir kez daha açığa çıkmasıyla geçiyor: Türkiye'yi yöneten ve yönetmeye aday olan siyasal kadrolar, ister muhafazakâr, ister liberal, ister sosyal demokrat olsunlar, ''kente karşı suç'' konusunda ortak bir duyarsızlık içindeler... Toplum yararını gözeten imar disiplininin en önemli ''uygarlık göstergesi'' ve gelecek kuşaklara karşı ''yurttaşlık görevi'' olduğunu; buna aykırı davranmanın toplumsal hakları da gasp etmek anlamına geldiğini, hâlâ önemsemiyorlar...
Acaba hangi gelişmiş ülkenin bakanı, üstelik Meclis kürsüsünde ''Ben kaçak yapımı kendi bahçemde yaptım'' diyebilir? Hangi ülkenin muhalefeti de asıl bunu ''gensoru'' konusu yapacağı yerde, bu önemli sorgulama olanağını sadece ''söylentiler''le kullanabilir?..