Fatih belediye ve TOKİ işbirliğiyle kentsel
dönüşüm projesi yürütülen Sulukule’de inşaat alanı yüksek
saclarla çevrili, kilitli kapısından sadece Pembe Evin sahibi
Sezer Tanınmış girebiliyor. Yüzlerce binanın yıkılmasına rağmen
Sulukule’de pembe evin hala ayakta durmasının bir nedeni var. Burası 2. derece
tarihi eser tescilli. Üstelik belediye bünyesindeki Koruma Uygulama ve
Denetim Bürosu (KUDEB) tarafından iki yıl önce restore edilmiş.
Restorasyonun bedeli Sezer Tanınmış’ın babadan kalma emekli maaşından kesiliyor.
Sezer Hanım’la Sulukule Gönüllüler Derneği’nde buluştuk.
Kesintiye uğrayan baba maaşı yetmediği için atölyede başörtüsü paketliyordu.
Girmek de yasak çekim yapmak da
Özel güvenlik görevlileri inşaatın üstünde kuş uçurtmuyor. Semt sakini olarak
sadece Sezer Hanım’ın üç çocuğuyla girebildiği inşaat bölgesine gazeteci
sokulmuyor. Yanıbaşında yükselen tarihi surların üzerinden çekim yapmak
istiyoruz, güvenlikçiler peşimize düşüyor. Tanınmış Ailesi’nin oğlu Samet (17),
kızları Sevim (20) ve Selenay (8) ile birlikte yaşadığı, küçük kızının en
sevdiği renk olduğu için şeker pembesine boyattığı evini ve inşaat alanının
ortasındaki yaşamlarını soruyoruz Sezer Hanım’a, anlatıyor...
Direnişin bedeli açık cezaevi
Bir tek ben kaldım buralarda. Evimiz iki buçuk katlı, oturduğumuz üst katta
üç, alt katta üç, yarım katta bir odası var. Babam kunduracıydı, dokuz sene
evvel vefat etti. Annem de dört sene önce proje başladığında komşularının
evlerinin yıkımına tanık olarak yine bu evde vefat etti. Yüz yıldan fazla tarihi
var evimizin. Ana-baba ocağındayım ben. Osmanlı tapusu elimizde. Ben de annem ve
babam gibi bu evde ölmek istiyorum. İnşaata, gürültüye alıştık artık. Ama hapis
hayatı yaşıyoruz. Açık cezaevi gibi burası. Çıkış kapısının anahtarı var,
inşaatta çalışanlarla birlikte bir tek ben ve çocuklarım girip çıkabiliyoruz
buraya.
Risk alanı, binadan çıkın!
İki hafta önce belediyeden çağırdılar. Mustafa Çiftçi bana 600 lira kira
desteği önerdi evimden çıkmam için. Kabul etmedim. Bana gerekçe olarak da, “Risk
alanındasınız. Çoluğun çocuğun zarar görür” dedi. Beş yıldır risk alanında
değiliz de şimdi mi risk alanındayız? Oraya gökten zembille inmedik. İnşaatlar
bitmek üzere, pencereler takılıyor, neyin riskindeyiz? Benim kiraya çıkacak
kudretim yok. Adam sanki kendi cebinden veriyormuş gibi bir imaj yaratıyor. Ben
burayı terk etmek istemiyorum. Hiçbir şeye imza atmadım; atmam da.
En çok annemin çiçeklerine üzüldüm
Birkaç gün önce müştemilatları yıktılar. Çirkin alan dediler, ben KUDEB
(Koruma Uygulama ve Denetim Büroları) ile anlaşmam olduğunu, onların
yıkabileceğini söyledim ama dinlemediler yıktılar. Bu yapılar eskiden Sulukule
aleminin yapıldığı yerlerdi. Annem yıllarca belediyeye vergi ödedi. O zaman
kaçak değildi de şimdi mi kaçak? Eşyalarımız zarar gördü yıkım sırasında. Bir de
neye üzüldüm biliyor musunuz; anneciğimden kalma çiçeklerime. Onlara canım gibi
bakardım. Mis gibi kokarlardı, öbek öbekti.
Belediyeci oğluma kelepçe vurdu
Belediyeden bir görevli, oğlumu ters kelepçe yapıp sandalyeye oturttu. Basın
yanımızda olsaydı keşke... Oğlum sağda solda beş liraya, 10 liraya çalışıyor,
şimdi işsiz. Benim çocuğum kelepçeyi hak ediyor muydu? Evini savunduğu için mi
terörist durumuna düşürüldü? Küçük kızım abisini öyle görünce görevlinin üstüne
atladı; “Anneannemin evini neden yıkıyorsunuz” diye bağırarak. Ben benden gittim
o an. Bizim arkamızda dayımız olsaydı, ensesi kalın, belediye böyle yapar mıydı?
“Bahçene iki metre gireceğiz” dediler. Bana ait yere nasıl girerler? Bir karış
sokmam toprağıma. Savcılığa başvurduk, idare mahkemesinde dava açtık. Tek başıma
direniyorum.
AİHM’e kadar gideceğim!
Başbakanımız ‘Roman Açılımı’ yapıyor. Bu açılım gerçekse, Başbakanımız benim
bu halimi görsün. Biz kimseyi dışlamıyoruz; kimse de bizi dışlamasın. Buraya
gelenler güle güle otursunlar ama bize de kimse karışmasın. Komşularımın çoğu
Taşoluk’a gitti, oooh püfür püfür... Güzel mi yani? Evler güzelmiş ama çalışma
olanağı yok. Bütün arkadaşlarım gitti. Evimin başına bir şey gelecek diye
korkuyorum. Onun için dışarı da pek çıkmıyorum, arada atölyeye gelip iş
yapıyorum geçimim için. Nereye kadar varacaksa varacak. İnsan hakları
mahkemesine kadar gideceğim.