Dikkat Ajans Var!



İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, 5706 Sayılı İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkındaki kanunla kuruldu. Kanunun beşinci maddesi uyarınca İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Koordinasyon Kurulu, 2010'da Avrupa Kültür Başkenti olarak İstanbul'da yapılacak etkinliklerin çerçevesini, mahiyetini ve önceliklerini belirleyecek, hazırlıkları izleyecek, kamu ve sivil kurum ve kuruluşların eşgüdüm içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alacaktı.

Kanunun yedinci maddesi uyarınca İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Danışma Kurulu görevleri de projenin Avrupa Birliği'nin konuyla ilgili kararları doğrultusunda gerçekleştirilmesi amacıyla çalışmalar yapmak, gerekli gördüğü ilke kararlarını almak, projenin yıllık programıyla gerekli görülen diğer konularda görüşlerini bildirmek, Yürütme Kurullarının çalışmalarını izlemek, tavsiyelerde bulunmaktı.

Kanunun  dokuzuncu maddesi uyarınca İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu'nun görevleri ise daha ayrıntılı olarak şu şekilde tanımlanmıştır:

"a) Proje çerçevesinde yer alacak tüm kültürel ve sosyal içerikli sergi, konser, gösteri, konferans, şehircilik ve turizm çalışmalarını planlamak, iletişim ve tanıtım stratejilerini tespit etmek ve bunlarla ilgili çalışmaları takip etmek.

b) Kentsel dönüşüm projelerinin oluşturulmasına ilişkin olarak ilgili kurumlara önerilerde bulunmak.

c) Kamu kurum ve kuruluşları, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları  ve çalışmalara gönüllü katılacak gerçek kişiler ile özel hukuka tabi tüzel kişiler arasında koordinasyonu sağlamak.

ç) Genel Sekreter ve kültür-sanat, iletişim, taşınmaz ve mekanların idaresi, idari ve mali işlerinin yürütülmesinden sorumlu diğer yöneticileri belirlemek.

d) Genel Sekreterlik bünyesinde kurulacak komisyon, komite ve proje ekiplerini belirlemek.

e) Genel Sekreterliğin çalışmalarını izlemek ve personel istihdamına ilişkin önerilerini onaylamak

Neyi izliyoruz?

Okuyucu, sınırları  belli böyle bir yazıda neden bu kadar uzun yasal düzenleme aktarımı yaptığımı sormakta kuşkusuz haklıdır; şikayet etmesi dahi makuldür... Derdimi 5706 Sayılı Kanunun "Sorumluluk" başlığını taşıyan 17. maddesini de aktardıktan sonra daha kolay anlatabilirim: "Ajans personeli bu Kanun kapsamında yaptıkları işlemler açısından Türk Ceza Kanunun uygulanması bakımından kamu görevlisi sayılır".

Hukuk fakültesi mezunu bir garip açısından, 5706 Sayılı Kanunun yedinci maddesinde sözü edilen ilke kararlarının nasıl bir hukuki işlem olduğunu, mevzuatımızda adı "ilke kararı" olan diğer idari işlemlerle isim benzerliği dışında ortak bir yanı bulunup bulunmadığını, "gerekli görülen ilke kararı" ifadesinin ne menem bir şey olduğunu sormak çok heyecan verici.

Bir hukuk fakültesi mezunu, muhataplarını biraz insafa, biraz da özene davet ederek 5706 Sayılı Kanunun beş ve yedinci maddelerinde kullanılan "..izlemek" ifadesinin ne anlama geldiğini, bu iki örnek kullanım arasındaki benzerlik ya da farklılıkların ne olduğunu, televizyon izlemek ya da giden geminin ardından bakakalmak ile bir ilgisi bulunup bulunmadığını sormak isteyecektir.

Bir hukuk fakültesi mezunu ya da deneyimli kamu emekçisi 5706 sayılı Kanunun "personel rejimi" üzerinde saatlerce konuşabilir, nasıl bir "iş" ile karşı karşıya olunduğunu sormak, sorgulamak ister.

Yenilik!

An itibari ile yazımın derdi ise daha basit: Ajans, 5706 Sayılı Kanun ile kurulan ve bir kamu kuruluşu olduğuna kuşku bulunmayan bir tüzel kişilik. Bir kamu tüzelkişiliğinin görevleri arasında, "Kamu kurum ve kuruluşları, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve çalışmalara gönüllü katılacak gerçek kişiler ile özel hukuka tabi tüzel kişiler arasında koordinasyonu" sağlamanın bulunması ise dikkat çekici.

Bir kamu tüzel kişiliğinin, kamu kurumları ile kamu kurumu niteliğindeki tüzel kişilikler, ne demek olduğu bendeniz tarafından tam olarak anlaşılamayan sivil toplum kuruluşları (!) ve gerçek ve özel hukuk tüzel şirketleri arasında "koordinasyon" sağlamakla görevlendirilmesinin hayatımızda nasıl bir yenilik olduğuna işaret edilmesi gerekli.

Kısa bir örnek ile açıklamaya çalışayım:

İlgilileri anımsayacaktır; Kadıköy Hasanpaşa Mahallesi 137 pafta 486 ada 60 parselde bulunan tarihi Hasanpaşa Gazhanesi 25 Ekim 1994 tarih ve 3564 sayılı Koruma Kurulu kararı ile "SİT alanı" ilan edilerek koruma altına alınan, "endüstriyel mimarinin" önemli bir örneği niteliğinde olduğu belirlenen bir kültür varlığıdır. Sözü edilen semtte yaşayanların oluşturduğu Gazhane Çevre Kültür Kooperatifi, anılan kentsel alanın bölgede gereksinimi duyulan sosyal donatı alanına uygun olarak yeniden düzenlenmesi için uzun yıllardan bu yana çalışmalar yürütüyor.

Gazhane Çevre Kültür Kooperatifi, anılan kentsel alanın bölgenin gereksinimlerine uygun olarak, kent ile ilgili kararların kentte/kentin o parçasında yaşayan insanların katılımı sağlanması ilkesi ve yaklaşımına uygun olarak düzenleneceğine ilişkin beyanlarınız gereği idarenizin nasıl bir işlem ve eylemde bulunmakta olduğunu; bölgenin ilgili dilekçenin verildiği tarihte hangi kurum ve/veya kuruluşun hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu, anılan kentsel alan ile ilgili bir avan proje, kentsel tasarım projesi ya da benzeri herhangi teknik hazırlık bulunup bulunmadığını, yukarıda anılan tüm bu işlem ve eylemlerin hayata geçirilmesi için idareniz ile başka bir idare ya da özel hukuk kişisi arasında bir sözleşme ya da protokol bulunup bulunmadığı konusunda bir açıklamayı pek çok kamu idaresinden talep etti.

Tanım yerinde ise eğer, idareler çeşitli biçimlerde "topu taca attı" ... Yazımın konusu açısından en dikkat çekici olanı ise İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın 28 Ekim 2010 günlü yazısı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Kentsel Projeler Direktörlüğü, anılan yazısında bu yazının konusu açısından önemli olan şu ifadeleri kullanıyor:

".. Hedefler doğrultusunda Hasanpaşa Gazhanesi de 2010 programına alınmış ancak taraflardan henüz bir cevap alınamamış olması sebebiyle herhangi bir işlem ve eylemde bulunamamıştır"

Yukarıda belirtmiştik, sözü edilen "taraflar" tanımı her şeyi kapsamakta, güneşin altında bulunan her çeşit hukuki varlığın içine girebileceği bir çeşitliliği ifade ediyor. Bir kamu tüzel kişiliği, başka kamu tüzel kişilikleri ile ilgili "taraflar" ifadesini kullanabiliyor ve kaynağını Anayasanın 123. maddesinden alan, idarenin kuruluş ve görevleri ile bir bütün olduğunu ifade eden idarenin bütünlüğü ilkesi hiç yokmuşçasına davranabiliyor.

Katılım ve denetim hakkı

Uzun mu uzun makalelerde ne anlatılıyor diye isteyenler bakabilir, yazı çok uzadı, Türkiye uygulamasında yönetişim (governance) tam da bu örnekte anlatıldığı gibi uygulanıyor. Devlet, devletin zor kullanma tekeli bahsindeki uygulamalar dışında devlet değilmiş gibi davranıyor. İdare de taraf, yurttaş da, anonim şirket de .... Ötesi, "ajanslar" önümüzdeki dönemin en önemli bahislerinden biri olacaktır. Bize düşen ise, en fazla katılım denen yerde en az katılımın mümkün olabildiğini hayatın acı bir dersi olarak kabul etmek ve yüz yıllar içinden damıtılarak gelen iki kavramı kent bahsinde de mücadele ve talep konusu etmek ...

Katılım ve denetim ....

Devlet yönetimine katılma hakkı ve yurttaşların kamu erkini denetimi bir şeydir yönetişim ise başka (ve ilkinin tam tersi) bir şeydir ...

Devlet yönetimine katılma hakkında sınıfta kalanlar devlet dersinden sınıfta kalırlar...