Foto: Académie d'Architecture / Cité de l'Architecture et du Patrimoine / Archives d'Architecture du XXe siècle – Cânâ Bilsel Arşivi
Taksim Platformu kendini, "Taksim'de yaşayan, Taksim'i yaşayan... Taksim'de çalışan, Taksim'den yolu geçen... Taksim'in şehrin merkezi olduğunu düşünen her kesimden, her yaştan kadın ve erkeklerin yanısıra mahalle derneklerinden mimarlara geniş kitlelerin temsilcilerinden oluşan" bir platform olarak tanımlıyor. Taksim'de şüphesiz yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var diyen platform, bunun nasıl olacağının ipuçlarını da veriyor:
"Taksim etrafındaki mahalleleri, yaşayanı, işyeri ve ziyaretçisi ile birlikte ele alınarak planlanmalıdır. Ulaşım planı ve meydan düzenlemesi ayrı ayrı değil, bir bütün olarak tasarlanmalıdır. Anayasa için gerektiği ifade edilen katılım ve uzlaşma temelli yaklaşım, Taksim meydanı düzenlemesi için de gerekiyor. Taksim’i 'Yeni Anayasa'nın somut provası olarak görüyoruz"
Taksim ve çevresinin düzenlenmesi, eskiden olduğu gibi yap-boz biçiminde tepeden inme bir kararla biçimlenmesin diyen ve neden kenti fikir yönünden zenginleştirecek, nasıl bir yönetim istediğimizi gösterecek başarılı bir örnek olmasın diye soran Taksim Platformu'nun gönüllülerinden Prof. Dr. Betül Tanbay ile platformun ortaya çıkış sürecini ve söz konusu projeye itiraz başlıklarını konuştuk.
Taksim Platformu neden ve nasıl ortaya çıktı, bileşenleri kimlerdir?
Taksimli ve İstanbullu olarak bir hareket başlatmış durumdayız ve bunu da isteyerek başlatmadık. Bireysel gayretlerle başlayan bir süreç oldu; ancak anında çok sayıda sivil toplum kuruluşunun da katıldığı bir harekete dönüştü. Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, İstanbul Serbest Mimarlar Derneği gibi meslek örgütleri zaten konu itibarıyla sürece dahil oldular; ama onların yanı sıra ICOMOS, Europa Nostra, DOCOMOMO, mahale dernekleri, semt hareketleri de yanımızda. Aramızda akademisyenler, esnaf, büfeciler vs var ve bu insanlar aslında kendi işlerini yapmak istiyorlar. Fakat maalesef Türkiye'de devlet kurumları kendilerine düşen işleri yapmadıkları için, biz aslında onları işlerini yapmaya davet etmek için buradayız. Platform nelere itiraz ediyor?
Bir ülkenin en önemli meydanının baştan aşağı değişmesi söz konusu. Meydanı sekiz parçaya bölüp, bir ucundan tünelleri satmak, bir ucundan su makseninin arkasını inşaata dönüştürmek, bir ucundan da Gezi Parkı'nı başka bir inşaata açmak gibi parçalayarak mahvetmeye yönelik bir proje. Yöneticilerin, iktidarda olmalarının gücünü kullanarak hızlandırdıkları, hukuki adımları atmadıkları bir süreç yaşanıyor. Bu sürece dur diyoruz; ama daha iyi, tartışmaya açık yeni bir proje ve dolayısıyla daha iyi bir Taksim olabilir diyoruz. İlk defa bir meydan düzenlemesi yapılmıyor; bunun dünya genelinde bilinen süreçleri var. Bunlar yaşatılsaydı, Platforma ihtiyaç bile olmayabilirdi.
'Kakalanan' demek zorundayım, çünkü bir proje bu şekilde verilmez. Koruma Kurulu'na bile doğru düzgün bir projeyle gidilmiyor, bir takım taslaklara onaylar çıkıyor. Bir kere kazılacak olan 7 tünelle Taksim'in ırzına geçiliyor. Trafiği yer altına almak adı altında, artık İstanbul'un en eski caddelerinden sayılabilecek Gümüşsuyu Caddesi, Sıraselviler, Tarlabaşı gibi caddeler yok ediliyor. Biliyorsunuz Gümüşsuyu, ortasındaki ağaçlarla İstanbul'da bulvar olarak nitelendirebileceğimiz nadir caddelerden; orada aslında 'anıt' olarak kaydedilmesi gereken en az 40 çınarı kaybedeceğiz. Projeyle, araçların belli bir oranda akışı sağlanıyor gibi görünse de, aslında o da gerçekçi değil; çünkü planda görünen yeraltında tam bir keşmekeş. Ayrıca yayaların yürüyerek Taksim'e gelmeleri imkansızlaşıyor; ve projenin adına da 'yayalaştırma projesi' deniliyor.
Gezi Parkı'na gelince... Bugün o bina olsaydı, ben de mutlaka yıkılmasın derdim. Yıkılması bir karakuşi kararla olmuş bir binanın, yine aynı karakuşilikle, üstelik berbat bir kopyası yapılacak. Bunu iddia ediyorum; çünkü, o devirde yapılmış hiçbir binanın restütisyonu doğru yapılmamıştır. Ayrıca bir ihtiyaçtan, manevi bir arayıştan doğmuş bir restütisyon değil; inşaat yapmak için bulunmuş bir bahane. Oysa orada İstanbul'un farklı yerlerinden gelen insanların kullandığı bir park var. Geçen Pazar Gezi Parkı’nda buluştuğumuzda Avcılar'dan gelen yaşlı bir bey vardı, "Ben buraya gelip şu bankta oturuyorum, ne istiyorlar benden" dedi. Yayalaştırma yapmak için ille de trafiğin yer altına alınması mı gerekli? Araçların da olduğu bir yayalaştırma olamaz mı?
Ülkemizde sürekli bakım, denetim ve ilgi olmadığı için, iktidardakiler sorunları bir seferde halletmeye meraklı. Ve dikkat ederseniz halkla temasları da 'bunlar' cümlesiyle başlayan hakaretamiz şekilde gidiyor. "Bunlar herşeye itiraz ederler" denilerek, bizim gibi soru soranlara itiraz ediliyor; "araçlara izin versek, bunların hepsi çıkar" gibi halkın belli bir düzene uyamayacağını varsayıyorlar. Kendilerinin de bakımını beceremeyeceklerini bildiklerinden dolayı, dikkatli ve ince iş yapmıyorlar. Bakarsanız, çok kaba ve sert ağaç budarız bu ülkede; oysa ağaç çok ince, dikkatli ve sevgiyle budanmalıdır. Oradaki kabalığımız, Taksim'e yansıyor. Dünyanın pek çok kentinde merkeze özel araçların gelmesi teşvik edilmiyor. Bu ne demek? Bazı hatlar özel araçlara kapanıyor; sadece taksi ve dolmuşların, otobüslerin girmesine izin veriliyor. Özel araç gelmeyince sorun zaten otomatik olarak ciddi biçimde halloluyor. İki otomobil nerdeyse bir otobüs kadar yer kaplıyor ve onlara sadece iki kişi biniyor; oysa otobüslerle yüzlerce kişiyi taşıyorsunuz. Yapılması gereken şey, Taksim'e toplu taşımayla ulaşılmasını sağlamak. Elbette meydandaki o otobüs yığını bir şekilde oradan kaldırılmalı; buna çözüm önerebilecek uzmanlarımız da var. Bu şehrin İTÜ, Mimar Sinan, Yıldız gibi üniversitelerinde çok kıymetli şehir plancıları, mimarlar yetiştiren bölümler var. Taşkışla'da düzenlediğimiz toplantıda gençler kıyameti kopardı; yeni yeni projeler çiziyorlar. Buyursunlar, çizsinler, görelim. Belediye de o projelerin hangilerinin makul olup olmadığını tartışsın.
En son İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde konuyla ilgili bir toplantı düzenlediniz. Bu toplantılarda nasıl öneriler getiriliyor?
Bu şehirde yıllardır kendilerini bu işlere vermiş mimarlar, şehir plancıları var; yılardır bu konuları tartışıyorlar. Tartışmalarda, bu projeye destek veren tek bir uzman dahi görmedim. Hatta 1960'lı yıllarda kendisi Taksim için tünel projesi çizmiş hocalarımız; bugün artık bunların demode olduğunu, böyle yapılamayacağını ifade ediyorlar. Bu özetliyor zaten durumu.
Tarlabaşı, Emek ve Majik sinemaları projeleri gibi örneklerle birlikte düşünürsek, Taksim Meydanı'nda yapılması planlananları nasıl okumalı?
Ruh çalıcı bir şehircilik anlayışı var. 'Şehir' sözcüğünü kullanmaya bile üzülüyorum; çünkü şehir merkezini turistlerin geldiği, ruhu alınmış ve tekrar suni bir şekilde düzenlenmiş, alışverişe ve kahve içmeye gelinen, yaşanmayan bir alan haline getirme anlayışı var burada. Şehrin merkezinde insanları yaşatmayınca ne olacak? Konut ihtiyacıyla şehir dışında siteler yapılacak; böylece sürekli inşaat ihtiyacı beslenecek. Ülke ekonomisinin sadece inşaat sektörüyle ayakta durması çok acıklı bir durumdur. Bunun fiyatı acıklı bir şekilde ödenecek; ödeneceği gün biz burada olmayacağız, ama çocuklarımız nasıl bunları yaptınız diyecekler.
Önümüzde Kongre Vadisi gibi bir örnek var; bu bağlamda “Topçu Kışlası kültür merkezi olacak, ağaçlar kesilmeyecek” gibi savunmaları ne kadar gerçekçi buluyorsunuz?
Kadir Topbaş, önce Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmeyeceğini, sonra kesilmeyip kaldırılacağını, en son çiçeklendirileceğini söyledi. İstanbul'un merkezi bir palmiye ağacı merkezi değil, Gökkafes'in önündeki palmiyelere bakın. Burası Florida ya da Mimai değil; 2000 yıllık bir şehir. Burası yetiştirilmiş ağaçların büyük büyük dikildiği bir yer değil; ayıptır.Taksim Platformu'nun soruları
* Taksim'de neler oluyor farkında mıyız?
* Taksim Gezi Park'ındaki ağaçlar neden işaretlendi?
* Taksim Gezi Parkı afet halinde toplanma yeri değil mi?
* Metropol merkezlerinde yeraltı tünelleri trafik sorununu çözer mi?
* Yayalaştırma mı? Ayrıştırma mı?
* Esnaf soruyor : Bizi mağdur etmemek için alınan önlemler neler?
* Topçu Kışlası kim için ve neden yeniden yapılmak isteniyor?
* Projeden kim/ kimler kazançlı çıkacak?
* Projeden kim/ kimler zararlı çıkacak?
* Etki değerlendirme analizi nerede?
* Acil durum, itfaiye - ambulans çözümleri nerede?
* Proje, optimum çözümler içeriyor mu?
* Proje, bütünlüklü bir yaklaşım içeriyor mu?
* Semt dernekleri haberdar mı?
* Kültür sanat kurumları ve uzmanlar haberdar mı?
* Sürece kimler katılımcı?
* Üniversitelerin ilgili bölümleri çözüm ortağı mı?
* Projeyi kim/ kimler yaptı?
* Proje ne zaman yapıldı?
* Ne zaman güncellendi?
* Dünya kentlerinden uygulama örnekleri ve bugün geldikleri nokta incelendi mi?
* Şehir merkezlerinde artık tünellerin tercih edilmediği bilinmiyor mu?