İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile İstanbul
2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın "Şehir ve Kültür:
İstanbul'' projesi kapsamında üniversitelerde uygulamaya konulan
"İstanbul'' dersi, Ayasofya Müzesi Başkanı Doç. Dr.
Haluk Dursun'un, İstanbul Üniversitesi'nde verdiği ilk dersle başladı.
İlk dersi veren Ayasofya Müzesi Başkanı Doç. Dr. Haluk Dursun, "İstanbul
kitaplarla değil, gezerek, görerek öğrenilir. Bu nedenle bu dersin bir kısmının
sahada, çarşılarda yapılması gerekir" dedi. Dursun, İstanbul'da yaşamanın ayrı
bir sanat olduğunu, bu sanata sahip olmak gerektiğini belirtti.
Dursun, Unkapanı'nın eskiden kente gelen tüm tahılların tartıldığı ve daha
sonra kente dağıtıldığı bir merkez olduğunu, Laleli ve Sultanahmet arasında en
muteber semtlerin bulunduğunu, çünkü bu bölgede devlet kapısı olan Bab-ı Ali
dahil tüm önemli kapıların bulunduğunu anlattı. 19. yüzyılda, bir İstanbulluyu,
bir şey sorulduğunda "buyursunlar efendim'' demesinden tanımanın mümkün olduğunu
aktaran Dursun, şunları anlattı:
"Kabadayılara da berduş, külhanbeyi gibi farklı farklı adlar verilirdi.
Mesela 'kulağı kesik' kelimesi Bektaşi kültüründen gelirdi. Bektaşi babası,
eline, diline, beline sahip olmayan müridinin kulağındaki küpesini kulağını
yırtarak koparır, alırdı çünkü.''